18 Ocak 2011 Salı

AMERİKA'DA DOĞMAK MI? AMERİKA'LI OLMAK MI?








Uzun yıllar önce yurtdışına ilk çıktığımda  heyecan içindeydim. İngiltere’ye gidecek , kitaplarda okuduğum Mr ve Mrs Brown ile tanışacak , İngilizlerin dünyaca ünlü kibarlığını görecek belkide televizyonlardan hayranlıkla izlediğim futbol maçlarını canlı seyredebilecektim. Güzel İngiliz kızlarını da unutmamalıyım. Güzel hayaller belkide gerçekleşmeyecek ve hayal kırıklığı olacaktı kim bilir?

Konaklama ihtiyacımı karşıladıktan sonra  beni iki yere yönderdiler önce sizden sorumlu mahalle doktoru sonrada polis merkezine. Kayıtlarımızı yaptırdım artık devletce bilinen bir kişiydim.

İlk değerlendirdiğimde beni  en etkilendiğim konuları özetleyeyim.

  • Araba içinde bir çift gündüzleyin öpüşüyorlardı. İstanbul’da yetişmeme rağmen benim için de  kabul edilir durum değildi, utanarak kafamı çevirdim. Benim için farklıydı o zamanlar şimdi İstanbul’da da bu manzara normal oldu , insanlar alıştı.
  • Hindu  kökenli İngiliz hocamız geleneksel kıyafetleri ile derslerimize  giriyordu. Kamuda çalışmasına rağmen karışan görüşen yoktu.
  • Bir adres sorma ihtiyacında ilk başvurduklarımız polisler oluyordu . Rahat rahat soru sorabiliyor, polislerde kibarca cevap veriyorlardı .O yıllarda  Türk meslektaşların davranışlarını anlatmayacağım o ayrı  kitaplık .
  • O sarışın güzel kızlar, yakışıklı delikanlılar gerçekten vardı. Bastonlu da olsa Mr ve Mrs Brown’larla tanıştık  ama çok sayıda zenci,Hindli,Çinli, İspanyol kökenli olanlar da vardı. Aslında ırksal çeşitlilik beklediğimden farklıydı.
Değişik bir kültür , toplum yapısı içindeydim, peki  nasıl davranmalıydım ? Kendi bildiğim gibi mi ? Yoksa içinde bulunduğum toplumun kurallarına mı uymalıydım?

Tarihi incelediğimizde genelde insanlar daha iyi imkanlar sunan memleketlere göç etmeye çalışmışlar, milletlerde  artan nufusa toprak yetmemesi nedeniyle sınırları aşarak komşuları veya diğer ülkeleri işgal etmeye çalışmışlar. Bu durum şavaşların çıkmasına da neden olmuş. Örneğin Japonya  , örneğin Almanya, örneğin Dünya Savaşları . İsrail’in başlangıcından  beri  saldırgan olmasının altında toprak talepleri yatmıyormu?  Destanda olsa Ergenekon, nufusun yetmemesi ve insanların dağları delmesi bir özlemi dile getirmiyor mu? Ya diğer canlılar yemek , su , sıcak hava bulmak için binlerce kilometre aşan uçan kuşlar , göçebeler ,  Romanlar.

Fikirlerine, icraatlarına, değişimciliğine  ve kişiliğine çok değer verdiğim eski bir genel müdürüm göreve gelince farklı uygulamalara gitmiş ve  satıcı personele  o güne kadar görmediğimiz avantajlar vermişti. Bizlerde bu farklılık karşısında itiraz  etmiştik. Kendisinin  sözü ‘’ Her insan Amerika’da doğamaz ’’ olmuştu. Evet her insan Amerika’da doğamaz ama Amerika’lı olabilir. Bugün milyonlarca İtalyan kökenli Amerika’lı , Yunan kökenli Amerika’lı, Çin kökenli Amerika’lı mevcut değilmi ?

Avrupa farklımı ? Hayır değil Türk kökenli Almanlar, Hindu kökenli İngilizler,Afrika kökenli Fransızlar vs.

Burada esas olan göç edenlerin gittikleri ülkelere uyum sağlaması. Birde Türkleri inceleyelim isterseniz;
  • 1961 de  çalışma için Almanya’ya gelen 1. nesil Türkler ,yabancı kimliğinden sıyrılamadılar hala yabancılar. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen lisan öğrenemediler,toplu halde  Türk mahallelerinde yaşıyorlar, hergün aynı yolla  işe gidiyorlar, aynı hattı kullanıyorlar, kasapları Türk, bakkallarıda. Çalıştıkları işte nasıl anlaşıyorlar diye hiç sormayın iş arkadaşlarının  çoğu Türk .  Patronlar, yöneticiler ,ustabaşıları artık onlarda Türkçe konuşmayı öğrendiler.
  • İlk nesilin  çocukları ise bunalım yaşadılar. Ne Alman olabildiler ne Türk. Almanya’ da yabancı Türkiye’de Almancı.
  • Son nesilde  ise fazla  sorun yok artık onlar Türk kökenli Almanlar . Toplumun parçası oldular kanunlara, kurallarara uydular  ama bu durumun oluşması  için üç  nesilin geçmesi gerekti . Tıpkı  Avrupa’nın  diğer ülkelerdeki yabancılar da  olduğu gibi .
Aslında Avrupa ülkeleri göçü destekliyor. Genç karı kocaysanız , meslek sahibiyseniz,  hele hele ufak çocuklarınız varsa her ülke sizi seve seve kabul ediyor. Bakmayın dirsek gösterdiklerine yapacakları çok şey yok, zaten milyonlarca kişiyle akrabalık bağları var. Avrupa nufusunun  gençleşmesi gerekiyor, yaşlanmış ,sosyal güvencesi yüksek, doymuş , tembelleşmiş insanların  yerini  genç , istekli insanlar alacak.  Avrupa'lılar bu işin uzun süreli olacağını  biliyorlar . Zararın neresinden dönülse kar önlerinde Kanada, Avustralya hatta Amerika örnekleri var. Bu nufus hareketleri göçler tarihinin 21. Yüzyıl versiyonu.

O zaman insanların önünde bir alternatif var ‘’ Amerika’da doğmasanız da , Amerikalı olabilirsiniz’’

Sorun var mı? Evet var, Kontrolsuz değişim.

Avrupa’da geleneksel bir kültür ve sosyal yaşam, ayrıca yaşamı düzenleyen etkili kanunlar var. Yeni katılımcılar toplumun bir parçası olmayı baştan kabul ederek o ülkenin kurallarına uyuyorlar tersi durumda zorlanıyorlar. Ülkelerde belki bir miktar kalite bozuluyor ama genede bir standartta buluşuyorlar.Kontrollu büyümeyi sağlayamayan ülkeler sosyal sorunlar yaşıyorlar aslında sorun genelde ülkenin kendi insanlarından kaynaklanıyor çünkü göç edenler elindeki imkanı kaybetmek istemiyorlar. Unutulmamalı ki göçler hep fakir ülkelerden zengin ülkelere oluyor.

Dünyada günde 2 $ altı para kazanan nufusun az gelişmiş ülkelerdeki oranı % 60 lar seviyesinde. Türkiye gibi  gelişmekte olan ülkelerde zengin – fakir arasındaki gelir karşılaştırması  300 kat bu oran gelişmiş ülkelerde 50 kat. O zaman zengin ülkelere göçmek, çoluk çocuğa daha iyi yaşam sağlamak için  gayret göstermek sürpriz olmamalı.

Bizde durum nasıl? Gerek ekonomik gerekse terör nedeniyle köylerinden  büyük şehirlere göçenler oy peşindeki siyasetçilerin malzemesi oluyorlar. Yetersiz kültür seviyesi ve kanunlar nedeniyle yeni gelenler topluma uyacağına toplumun kendisine uymasını istiyorlar. Kuralları kendileri koymak istiyorlar bu durum doğal olarak  kaos ortamı yaratıyor. Ne yol yetiyor ne alt yapı. Köyünden göçüp İstanbul’un tepesinde devletin arazisini  zaptedip gecekondu yapan insanlarımız 2 nesil sonra kendilerini zenginleşmiş buluyorlar. Unuttuğumuz şey hazine arazisi hepimizin malı  kendi malımıza sahip çıkmıyoruz .Sonunda verilen tapu , getirilen elektrik ,su hizmeti  ve rantlaşma .

İstanbul  senaryosunda  birey , Köln senaryosunda toplum kazanıyor.

Rivayete göre Amerika’lılarla yakın akrabayız. Kolomb ‘dan sonra Amerika’ya bizim Karadenizli vatandaşlarımız gitmişler. Nevada 'da tarım yapmak için toprağı kazarken doğal gaz fışkırmış, bizimkilerde  hemen ismini koymuşlar işte  Laz ve Gaz. Aradan geçen yıllarda   burası Las Vegas olarak anılmış . Bizimkiler yetinmeyip Meksika körfezine gitmeye çalışmışlar ancak yollarda Karadeniz yeşilliğini bulamayınca tek saz bile yok diyerek bölgeyi  Tek Saz  olarak adlandırmışlar  zamanla burası Teksas diye anılmaya başlanmış .  Alamo’dan sonra birlik olup yaşam kurallarını koyan  Teksas’lılar  düzeni  ve sürekliliği  sağlamışlar. Bugün  Teksas ‘da  Karadenizli ecdatlarımızın torunları kovboy çizmesi giyen , şapka takan  insanlarla birlikte kültürlerini ve gelenekselliklerini  sürdürdüğünü görüyoruz. Teksas’lıların Karadeniz insanının inanç ve inadıyla birliktelik kurup  dünyanın en yaşanır yerlerinden birini oluşturduklarınıda biliyoruz.

Bizim Karadenizliler Amerika’da doğmadılar ama Amerika’lı oldular. Daha doğrusu Teksas’lı oldular.

Darısı başımıza.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Okan'cım, çok keyifle okudum. Espirili ve açık bir anlatım. Dünya benim anlayamayacağım kadar değişiyor, bir yandan milliyetçilik akımları hızla artarken bir yandan da globalleşme sürecini yaşıyoruz, bir garip dünya,

Göçler, farklı milletler ile bir kaynaşma sağlıyor, bir kaç kuşak sonra, milliyet kavramı ortadan kalkıyor, kökenleri ne olursa olsun ana dil unutuluyor, ama bir de ana dilini kaybetmemek için direnen halklar da var, babamın bir raporu, köy işleri bakanlığında iken yazdığı, Türkiye'de belli bir inanç, inat ve bilinç ile kız çocukları güneydoğuda okula gönderilmiyor mesele ana dilin kaybedileceği kaygısı şeklinde ve bu raporun tarihi 1965,
Ve rapordan bu yorum çıkartılıyor. Halbuki doğru bir gözlem ve rapor etme.

Amerika, yeni bir ülke ve prensiplerini milliyetçilik temeline dayandırmayan, liberal bir bakış ile oluşturulmuş bir anayasaya sahip, ama eski kültür ve toplumlar, buna nerede ise tüm avrupa ülkeleri dahil, farklı bir kültür temeli üzerinde, mirasları sonuna dek savunmakta.

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ dedi ki...

gelişmeye açık ve kapalı toplumları zaten göstermişsin ama esas olan kültür altyapısı