21 Temmuz 2016 Perşembe

ÇOK ACIYORUM ŞU AVRUPALI GENÇLERE ÇOK




Aralık 1987. Yeni çalışmaya başladığım şirketimin bayi ve servis teşkilatını tanımak için Fevzi Ülger arkadaşımla Türkiye'yi geziyoruz. Altımızda şirketten çok kolay alamadığımız Taunus aracı. Şirket envanterinde Anadol araçlar vardı o dönemde. Biz uzun seyahat yapacağımız için Taunus'u Muammer abiden kapmıştık. Uzun ve tehlikeli yollar ,birde uzun yolda araç kullanma alışkanlıkları olmayınca Fevzi'den fırça yemek olağan olmuştu...
Çeşitli il ve ilçeleri dolaştıktan sonra yolumuz Diyarbakır'a düştü. Bayimiz rahmetli İzzet Gürüz araçları genelde un fabrikasında satıyor paraları nakit olarak muhasebeden tahsil ediyordu. Araçların üstü genelde un ve işlenmemiş buğday taneleri ile kaplıydı. Bugünkü gibi araç teslimi , müşteri memnuniyeti, bayilerin denetlenmesi falan hikaye .Aracı buldun mu parayı bastırıp alacak ,arkana bile bakmayacaksın..
İşimiz servis olduğu için servis ziyaretlerine başladık. Kamyon servisi rahmetli Şükrü Arık , minibüs servisi Şükrü Unat... Çevresinde bilinen, tanınan insanlardı...
Adetten akşam yemeği mutlaka birlikte yenir ,sohbet edilirdi. Doğal olarak davet almış ve lokantaya gitmiştik. Lokanta Dıyarbakır'ın otantik havası haricinde modern dizayn edilmiş , mor ışıkları olan loş bir mekandı... Herhalde içki olduğu için o yeri seçmişlerdi....
Güzel bir sohbet sonrası , Diyarbakır'ı gece gezdirmek , tanıtmak istediler... Bazı yerleri gezdik....En son olarak OHAL bölge valisinin kaldığı yeri görelim dediler. Herhalde ilginç bir yer ki götürüyorlar diye düşündük ve kabul ettik...
OHAL ziyaretimizden birkaç ay önce Temmuz 1987 de ilan edilmiş ve başına halk arasında süper vali olarak isimlendirilen Hayri Kozakcıoğlu getirilmişti.
Havalı ,yeşil gözlü , yakışıklı insandı. Diyarbakır'dan hapşırsa İstanbul'dan duyulurdu..
Arabamız şöyle bir tur attı ve karanlık çıkmaz sokağa girdi..Belli ki aracı kullanan arkadaşımız da ilk defa geliyordu....
Bir anda arabanın etrafını onlarca polis sardı ve silahlarını bize doğrulttular....
Polisler ve araba içinde beş tane adam...
Polis gürledi !!!!!
Kimsiniz ? Burada ne işiniz var ?
Esnafız komiserim. Müdürlerimiz İstanbul'dan geldiler ,şehrimizi gezdiriyoruz . Birde sayın valimizin yerini gösterelim istedik...
Ulan burası turistlik yer mi ? Turistlik yer istiyorsanız , kafanıza sıkmadan s.....n gidin Antalya'ya ... Toz olun !!!!
Güzel bir fırçadan sonra hemen arkamıza bakmadan tüydük...
İşte o gün ben OHAL ile tanıştım...
Aslında örfi idare , tanzim satış , olaganüstü hal ,darbe falan bunlara yaşımız ve yaşadıklarımız nedeniyle yabancı değiliz...
Avrupa ülkelerinde böyle uygulamalar olmadığı için garibim gençleri cahil kalıyor ,bilmiyorlar.... Hani delinin biri çıkıp , Dünya savaşı çıkarmasa savaşın ,kavganın kelime anlamını lügatlar da bile bulamayacaklar..
Bizim ülkemizde ise bilmemek mümkün değil...
Genç nesil yaşları itibariyle bunları bilmiyor ancak öğrenmek için her imkan mevcut..
Richard Gere'nin nefes nefese filmi gibi her an aksiyon...
Bugünlerde gençler darbeyi gördüler, OHAL'i gördüler yarın başka şeyleri görürler mi bilinmez......
Tarih tekrarı değişmiyor sadece teknoloji değişiyor ülkemizde....
Biz radyodan , basılmışsa gazeteden izlerdik gelişmeleri...
Şimdiki gençler televzyonlardan , cep telefonlarından ,online meydanlardan izliyor , yaşıyor gelişmeleri...
Çok acıyorum şu Avrupa'lı gençlere çok ...
Heyecan yaşayamıyorlar.
Cahil kalıyorlar cahil....
Çok acıyorum şu Avrupa'lı gençlere çok ...

13 Temmuz 2016 Çarşamba

GDO VE AKP




Bir arkadaşım hergün on tane yazı yazacağına, kitap yaz da satın alalım sende para kazan dedi. Haklı, ayrıca kimin paraya ihtiyacı yok ki ?
Ciddi okur yazar kesimi haricinde zaten kitap okuyan yok. Gazete makaleleri ,köşe yazıları bile birkaç paragrafı geçince okunmuyor...
Günümüz İnsanı çok şeyi ,kısa ,özet olarak okumak hatta sadece manşet ve resimlerine bakmayı seviyor..
Twitter'in ticari başarısı altında bu yatıyor. 140 Karakterde anlatmak istediğini net olarak anlat ve istersen resim ekle...
Bol sat ,sürümden kazan....
Yoksa yazacak çok şey var...
Yazmak en kolayı, sen Türkiye gündeminden haber ver !
Bombalar, paraleller , Balyozlar ,Ergenekonlar,Suriye'liler , hukuksuzluk, adaletsizlik, casusluk dosyaları ,PKK , terör ,İŞİD , siyasilerin gafları hiç eksik oluyor.
Çiçek böcek çok olunca insanın şair olması gibi birşey..
Acı var acı, insanı şair yapan....
Birde doğallık var , doğadan, hayattan esinlenmek var...
Örneğin GDO ve AKP ......
Hayda ne ilişki diyeniniz olacaktır...
Bu adam AKP 'ye kafayı diyen olacaktır..
Zaten AKP düşmanı diyen olacaktır...
Hiç öyle değil ben işin siyaset tarafı ile ilgilenmiyorum sadece yazı için örnekleme yapıyorum. AKP nin raytingi yüksek olduğu için bu partinin ismini kullanıyorum. Capisci ?
Avrupa ,Amerika savaşlar sonrası çok zorluklar geçirmiş....
Erkekler ölmüş , ekonomi berbat durumda...
Üretim lazım, bir şekilde tekerleğin dönmesi lazım..
Kadınlar mecburen iş hayatına atılmışlar..
Ayakkabiyı ,arabayı kadınlar üretmeye başlamış..
Kadın işte ,yemeği kim , ne zaman yapacak ?
Devreye fast food girmiş....Bol ve çabuk gıda..
Zamanla artan nufus ,artan talep , artan üretim ...
Kurulan tavuk ,büyükbaş çiflikleri.... Balık üretim çiflikleri...
Daha bol domates ,mısır...
Kullanılan hormonlar ,kimyasal gübreler ve GDO..
Evet bugün karnımız doyuyor... Hızlı ve bol...
Evet , ama kanser kaynaklı ölümler nedeniyle artan canazelerde..
Ya yarın hiç küşkunuz olmasın daha da artacaktır..
Ölümler , hastalıklar ticari hale dönüştü...
Global dünyada kansere neden olan GDO lu malzemeyi satanlar ve kanserin ilacını satanlar aynı markalar...
İkibinli yılların başı , Türkiye gerek ekonomik gerekse siyaseten bitik durumda..
Dönemin siyasetcileri ölmüş ancak öldüğünü anlamamış...
Halk şikayetci , deniz aşırı ülkedeki abilerimiz şikayetçi
Mutlaka yeni kan lazım....
Sahaya yeni oyuncu olarak AKP giriyor...
Hasta ülkeye ilaç oluyor....Üretim başlıyor...
Ülke büyüyor....İşler yoluna giriyor...
Daha fazla üretim gerekiyor...
İnsan çiflikleri kuruluyor...
Daha fazla üretim için hormon kullanmaya başlanıyor...
Herşey siyaset ,ticaret ve hala tarifini tam bulamadığım haklı dava adına...
İnsanlar GDO nedenli olarak oralarından buralarından patlak vermeye başlıyor...
Hırsızlık ,uğursuzluk ,yandaşlık ,hukuksuzluk ,yobazlık , eksen kayması..
GDO o kadar etkin oluyor ki , geri dönüş olmuyor..
Bu insanlarla etkileşime girenler zehirleniyor....
Ülke gündeminden zehirlenme nedeniyle ölümler eksik olmuyor..
Çoğu insanı bıktıracak şekilde hergün bir gariplik hergün bir saçmalık..
İnsanlara GDO lu fikirler verip hasta edenlerin ilacı da ellerinde ancak vermiyorlar.
Aradaki tek fark o ;
Geldikleri karanlıklara dönmek....
Gördünüz mü ? Doğa ile bazı şeyler anlatılabiliyor...
Gerçi gene uzun yazarak verilen mesajı tam ifade edemedim..
Böyle bir konuyu hap olarak içmek pek mümkün değil..
Öyleyse akılda kalacak başlık olarak verelim..
Domatesin GDO'su süsüdür.. süsü....
AKP'nin GDO'su ise özüdür.. özü...

3 Temmuz 2016 Pazar

BABYSITTER



Tarih 11 Eylül 2001.
İsmi henüz yeni yeni duyulan aşırı dinci El Kaide örgütünün militanları akıl almaz yöntemle Amerika'ya saldırıyorlar ve kendileri dahil 2996 kişinin ölümüne neden oluyorlar.
Herkes tedirgin , herkes bekleyiş içersinde...
Ne olacak şimdi ?
Uçak ,tren seferleri duruyor. İnsanlar seyahat etmekten, dışarı çıkmaktan korkuyorlar....
Bizim biraz farklı bir tedirginliğimiz ve bekleyişimiz var ;
O dönem çalıştığım uluslararası firma , markanın satış sonrasında ülke birincisi olması nedeniyle iki bayimizle ve eşimle birlikte Afrika ve Okyanusya'ya gönderecek olması....
Ülkeden ayrılış tarihi 20 Eylül ,biletler hazır ,program yapılmış, vizeler tamamlanmış ancak firmadan gelecek haberi bekliyoruz.İptal büyük bir olasılık...
Global firmalarda güvenlik çok önemli ve sadece bu işle çalışan bir bölüm mevcut...
Sonunda Amerika'dan haber geldi. Büyük bir organizasyon olduğu için iptal etmemişler ....
Sevinmiştik , bu program katılmak her çalışana nasip olmazdı..
İlk durak Almanya aktarmalı Johannesburg , oradan özel uçakla Kruger doğa parkı oldu.
Vahşi orman içiersinde , havuzlu villalar , yiyecek , içecek her türlü konfor mevcuttu.
Geceleri yemek ve eğlence gündüzleri safari.....
Sabahın erken saatlerinde üstü açık arazi araçlar ile vahşi doğaya ekipler halinde yayılmak. Hayvanları izlemek....
Aslanlar , kaplanlar ,filler, zebralar..... Artık aklınıza ne gelirse..
Üstü açık araçlar hayvanların 3-5 metre yakınına kadar yaklaşıyor açık ancak hayvanlar saldırı yapmıyorlardı. Özellikle aslanlar ,kaplanlar hep birlikte oturuyor ve gevrek gevrek insanlara bakıyorlardı.
Doğal olarak korkuyor ve merak ediyorduk , neden saldırmıyorlar ?
Acaba biz gelmeden ilaç mı verdiler ?
O büyük parkta bunu yapabilmek mümkün değildi..
Merakımızı rehber giderdi...
Karnı tok aslan , insan ve hayvanlara saldırmaz. Biz hayvanların avlanma saati sonrasını seçtiğimiz için tehlike yok merak etmeyin.
İşte size doğadan çok önemli bir mesaj....
Tok saldırmıyor. Ya aç olduklarında ?
Babysitter bizim lugatımıza İngilizce'den girdi. Bebek bakıcısı demek..
Amerika ve İngiltere'de çocuklara bakmak için genelde üniversiteli kızların saatlık yaptıkları iş.
Karı koca yemeğe ,konsere gider , babysitter ise çocuklara bakmaya eve ..
Üniversite çağı ,güzel güzel , diri vucutlu genç hatunlar...
Evin erkeği ilgi duymaya başlar hatunun birine..
Açtır, gözü doymamıştır..
Hele hele karısıyla arası kötüyse...
Hatuna para lazım o da pek kayıtsız kalmaz evin reisine..
Seviyeli bir ilişki başlar aralarında..
Gizlice buluşmalar , otel odaları ,garsoniyerler..
Her iki tarafta memnundur ilİşkiden..
Alan razı veren razı...
Ancak evin hanımı hesaba katılmamıştır..
Açığa çıkar ilişkiler , hiç bir şeyin gizli kalamayacağı gibi...
Kadın öğrenir....
Amerikalı bu , ekonomik özgürlüğüne sahip,,,
Bireysel öz güveni fazla....
Toplar tası tarağı doğru yeni bir hayata yelken açar....
Bizim birçok kadınımız gibi değildir.
Razı değildir bir çok kez aldatılmaya..
Zevki ,safası , kişisel mutluluğu için hertürlü ortamı yaratmaya çalışan koca ortada kalır.
Artık kirli donlarıyla başbaşadır...
Ülkemizde hem aile hayatında hemde siyasette buna benzer hikayeler çok oluyor..
Dört kadına ,kumaya,metrese ,mutaya razı çok insan var...
İktidarı oluşturanlar da aç gözlülüklerini her seviyede belli ediyorlar..
Amaca ulaşmak için kullandıkları araçları çoğaltmak istiyorlar..
Vakıflar , İmam hatipler , muhtarlar ,yandaşlar , garip guraba yetmedi şimdi de sıra Suriyeli'lerde .
Suriyeli'leri vatandaş yapıp oy toplamak istiyorlar....
Avrupalı Suriyeli'leri istemedi .Sonuçta donanım katılesi düşük insan topluluğu . Ülkesine huzur vermeyeceğini bildiği için on bin tanesini bile istemedi. Bize üç milyon paketlenmiş bir millet gönderdiler.
Avrupa bize babysitter görevi verdi. Karşılığında bir miktar para..
Üç milyon Suriye'li.... Vatandaş yaparız... Oy deposu...Yüz sene iktidar garanti....
Diri vucutlu üniversitesi öğrencisi gibi...
Nasıl olsa itiraz eden, evi terk eden, ekonomik özgürlüğüne kavuşmuş bir millet yok karşılarında...
Çoğunluğu sadaka kültürüyle hayatını sürdürmeye çalışan bir toplum...
Bundan iyi fırsat mı olur...
Hazır Avrupa'dan gelen para da var..
Karınlarını doyururuz ,bize saldırmaz, biat ederler..
Malum Maslow ihtiyaç teorisi gibi birgün karınları acıktığında doyurmayı yeterli bulmayıp vahşi hayvanlar gibi saldırırlarsa ne yaparız ?
O güne kalmam zaten , kalan düşünsün derseniz...
Vallahi paramparça ederler kalanları....

İşte o zaman ateşler ateşler......

Zebaniler , zebaniler....



BEN DA GEÇCEN BEN DA




Yollar,köprüler , hastaneler , metrolar , okullar, sosyal düzen , sağlık ,adalet ...
Bunları yapabilmek iktidarı talep eden siyasi oluşumların isteğidir ,planıdır , umududur . Bir şekilde yetenek kapasite ölçümüdür , sermayesidir..
Bunları yapabilen iktidarlara dua etmek gerekir..
Doğal olarak bu işler yapılırken hakça düzen içinde ,çalıp çırpmadan yapılması ön şarttır yoksa kaş yapayım derken göz çıkartmaya benzer bu işler....
Son yıllarda güzel projeler oldu ve halkımızın kullanımına sunuldu , sunulmaya devam ediliyor.
İsimlere çok takılmıyorum elbette yapanlar koyacaktır çocuğun ismini...
İnsan dolaşmaya , gezip görmeye başlayında bazı şeyleri farkediyor ; Örneğin bati medeniyetlerinde böyle köprü , bina , metro , hastane, okulların yapımını çok sık görmüyoruz . Belki bu ülkeler içinde en fakirlerinde bir miktar görmek mümkün...
Adamlar bu işleri onlarca, yüzlerce yıl önce yapmışlar. Nufüs artış hızı hemen hemen sıfır olması nedeniyle yeni metrolara ,köprülere , hastanelere ihtiyaç olmamış... Eski ancak bakımlı şekilde devam ediyorlar...
Bu yapıların bakımları sürüyor artık tarihi eser olmuşlar. İnsanlar para harcayarak görmeye gidiyorlar fakat işlevlerini görüyorlar.. Gene üzerinden geçiyorsunuz üstelik deprem olsa yıkılır mı diye düşünmeden...
Onlar betonu , çeliği , çiviyi asırlar önce kullanmışlar. Çimento , beton ,çivi üretimlerini kendi ülkelerinden çıkartıp gelişmekte olan ülkelerin emrine vermişler. Şimdilerde yapılan yerel ortaklıklarla bu işlerden para kazanmaya devam ediyorlar.
Gelişmiş bu ülkeler uzun zamandır odaklarına insanı , eğitimi , yaratıcılığı , teknolojiyi , koymuşlar.
Hem bu odaklanmadan para kazanıyorlar hemde insanını mutlu etmeye çalışıyorlar...
Biz ise arayı kapatmak için daha çok beton , çelik , kum, Suriye'li bulmak durumundayız...
Bir anlamda çağlar savaşındayız...
Düşünün ki ülkenin en büyük sanayi kuruluşunun piyasa değeri 18 -19 milyar dolar.İkinci
büyük kuruluş ise on milyar dolardan az...
Bu değerlere ulaşabilmek için on yıllar süren uzman ve yatırımcı yönetimler. Ülkede yaşanan ekonomik değişimler ,müşteri beklentileri ve buna bağlı riskler...
Doğru ya risk almadan ticaret yapmak mümkün değil ... 
Bugünlerde mümkün diyenler varmış. Öyle iddia ediyorlar...Nasıl mı ?
Bir köprü ve bağlı yolları yapmak için tanıdık şirketlerle bir araya gelip, işi bölüşüyorsunuz. Bankalara gidip kredi alıyorsunuz. Söz verilen zamanda işi bitiriyorsunuz. Yap işlet devret sistemi..
Tamam işte başka ne istiyorsunuz...
Risk nerede ? İnek içti ... Risk falan yok...
İhaleyi yaptıranlar yapılan yatırımı iki yıl içinde devlet garantisi olarak geri alıyorlar...
Maliyet 1 milyar dolar , kredi 1 milyar dolar, yıllık geri ödeme garantisi yaklaşık 500 milyon dolar, günlük araç geçme garantisi 40.000 araç....
Bari kredi geri ödeme süresince yıllık parayı garanti etseydin..On yıl geri ödeme ise on yıl garanti .Yıllık 100 milyon dolar.
Peki vatandaş geçmezse ne olacak ? Geçmezse ödeme hazineden...
Hazine kim ? Senin emeklin ,için, memurun ,işsizin...Ondan al ,buna ver....
Sen geçsen de o köprünün parasını ödüyorsun , hiç yanına yaklaşmasan da ödüyorsun...
İhaleyi veren bunu bildiği için promosyon yapıyor...
Diyorki köprüyü senin için yaptık, bayram da geç , para verme , senin de bayramın olsun..
Nasıl olsa vereceksin, gel gönüllü ver....
Belki hoşuna gider , ayağın alışsın....
Madem beleş bayramda ben da geçcen ben da.....
Hemi de bir değil , beş kere..... on kere ...
Hükümet kazanmış , mütehait kazanmış hiç olmazsa birde vatandaş olarak ben kazanayım...
Kazan kazan bu olsa gerek....
Birde köprünün sağına arabamı çekip selfie patlatırım...
Yapanlara , yaptıranlara vesile olanlara içimden dua ederim...
Sonra kendim için bir dilekte bulunurum....Ufak, tefek hiç farketmez..
Sen de böyle bir iş bulursan adaletli olur mu ? Hakça olur mu diye hiç düşünme ve fırsatı kaçırma diye ..
Nasıl olsa alan memnun , satan memnun...
Yok yok bu işler para ile olmuyor , itibar lazım, sana vermezler falan demeyin....
Biz de bu ülkede kırk yıldır namusumuzla çalışıyoruz...
Belki para kazanamadık ancak itibarımız vardır...
Bizim itibarımız olmayacak da ihaleyi verenlerin yanında resim çektirenlerin ,boy gösterenlerin mi itibarı olacak....
Ne olur bana da verin !!!  Bana da verin .. Hiç olmazsa ... 
Ucundan azcık.....