23 Haziran 2016 Perşembe

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY






Facebook denilen mecra uyuşturucu etkisi gösteriyor ,bir türlü bırakamıyorsun.
Kocaman Dünya'da birey olarak kendini önemsiyorsun ,iyi hissediyorsun.
Bazen sapla samanı karıştırıp etrafa rezil oluyorsun .
Mantıkla ,duygular karışıyor kendini ifade edemiyorsun.
Sonunda birşeyler söyleceksin ancak bulamıyorsun. Yazmayı bırakayım , zamanın sessizliğinde kaybolayım diyorsun ...
Ne diyeyim ;
İşte öyle bir şey.....
Rahmetli babam 1914 yılında Amasya'ın bir köyünde doğmuş. Henüz Osmanlı İmparatorluğu zamanı . Bursa ,Edirne , Manisa gibi şehzadeler , sadrazamların şehri .
Babam üç yaşında yetim kalmış . Okul zamanı gelmiş , bu önemli şehzadeler şehrinde yakında okul bulamamışlar. En yakın ilkokul yürüyerek üç saat. Arkadaşları gibi okuyamamış , okuma yazma oğrenememiş...
Askerliği yapanlar bilir ; birliklerde dersaneler vardır okuma yazma bilmeyenlere orada bazen keyifle bazen sopayla öğretirler... Benim zamanımda okur yazar olmayan çok sayıda er eğitim alırdı. Eminim bu okullar askerde hala devam ediyordur...
Benim babam yarım yamalak okuma yazmayı orada öğrenmiş...
Cumhuriyet Türkiye'sinde....
Yarım yamalak okuma yazmasıyla iş bulup , hayat kurmuş..
Cumhuriyet Türkiye'sinde..
Eğitim malesef tarih boyunca memleketin en büyük sorunu olmuş..
Aslında bunu Osmanlı ,Cumhuriyet ,Yeni Türkiye ayırmak da doğru değil...
Doğru değerlendirecek ve üzerine gideceksin....
Doğru tespit ülkede ortalama eğitim süresi 6,5 yıl..
Doğuda okur yazar olmayan 18 yaş üzeri kişilerin oranı %20..
Yüzyıllardır bu eğitim işini çözememişiz.
Bugün İngiltere'de EU ile ilgili referandum var...
Bir Allah'ın kulu çıkıp beş çoban , bir üniversitelinin oyuna eşit midir diye soruyor mu ?
Türkiye'de soruyorlar mı ? Evet..
Peki bu hangi ihtiyaçtan doğuyor ? Söyledikleri doğru , kabul edilebilir mi ? Söyleyen kim ?
Tabi ki söyleyenler de insanların Allah katında eşit yaratıldığını , demokrasilerde her bireyin bir oy hakkı olduğunu bilen eğitimli kişiler..
Söylenenler tamamiyle ironi... Söyleyen de biliyor.... Parmak hesabını en az benim kadar biliyorlar....
Esas sorun bireyin sayısı değil , donanımlı olması...
Esas sorun ülkemizdeki insanların bir kısmının birey özelliklerine kavuşamaması...
Devletin görevi insanları , birey haline getirebilmektir...
Onlar için değil ,devletin devlet olmak özelliğini kazanması ve sürekli hale getirebilmesi için.....
Onun için, İngiltere seçimlerinde kimse beş çoban , bir insan hesabı yapmıyor...
Onun için ,Türkiye'de bir insan , bir insan mı ? Sorusu soruluyor ...
Onun için ,sanatçı bu ülke için önemlidir...
Onun için siyasetçinin siyaset yapamadığı düşler ülkesinde sanatçı siyasi mesaj verir....
Onun için , parmak hesabı yapılan ülkede gönül hesabı neden yapılmaz diye sorarlar...
Siyaset mi istiyorsunuz ? Hemde sanatçıdan. Alın size mesaj...
Kim okurdu , kim gezerdi , bu düğümü kim çözerdi.
Koyun kurt ile gezerdi , fikir başka başka olmasa...
Aşık Veysel, çakalların dünyasını anlatıyor. Bu siyaset değil midir ?
İşçisin sen işçi kal , giy dedi tulumları ...
Cem Karaca , Allah'ın eşit yarattığı insanlara yapılan sınıfsal ayrım için baş kaldırıyor.... Bu siyaset değil midir?
Sen yanmazsan ,ben yanmazsam ,biz yanmazsak..
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.....
Nazım Hikmet , aydınlığa çıkmanın bir bedeli olduğu ,bunun da ancak birlikte yapılabileceğini anlatıyor.... Bu siyaset değil midir ?
Konuşmuşlar ,yazmışlar , haykırmışlar ,şarkı olarak ifade etmişler..
Korkmadan ,yılmadan.....
Düşüncelerimizi ,duygularımızı yeterince ifade edemediğimiz düşler ülkesinde birşeyler söylemeye çalışıyorlar. Hemde bıkmadan , usanmadan....
Nasılsa siz anladınız onu...
İşte öyle bir şey....
Şimdi şiiri okuma ve kısık sesle şarkıyı dinleme zamanı..
Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut doldu içime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma
Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyarda insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle bir şey
Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayarda insan
Hani gözleri dolarya birden
İşte öyle bir şey,işte öyle bir şey
Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir huzur doldu kalbime
Birde kendimi düşündüm sonra
Bir garip bir duygu çöktü omzuma
Hani yıldızlar yanıp sönerken
Hani bir yıldız kayar da insan
Hani bir telaş duyar ya birden
İşte öyle bir şey
Hani bir yağmur yağar da bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle bir şey,işte öyle bir şey

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY...
İŞTE ÖYLE BİR ŞEY...

www.okanyasan.com
www.okanyasan.blogspot.com
@okanyasan58
@77yalova ........

20 Haziran 2016 Pazartesi

DEMOKRASİ




Birgün hasta doktora gelir.

Doktor bey (neden doktor hanım demezler ?) ölümcül bir hastalığa yakalandım ancak çaresi yokmuş 3 ay ömür biçtiler ,birde sen bak der...
Doktor muayene ve tetkiklerini yapar , teşhis diğer doktorları dediği gibidir ancak tedavi öngörmez. Git hayatını yaşa , ne istersen onu yap der...
Hasta kızar , üzülür ama çaresiz ayrılır doktorun yanından...
Son günlerini yaşamak için nehir kıyısına gider , ağaç gölgesine saklanır....
Birde ne görsün ; Kocaman bir piton yılanı timsah yakalamış , kendinden daha büyük timsahı boğarak öldürür ve mideye indirir...
Yılan yemekten sonra uykuya dalar ancak kocaman timsah ağır gelmiştir ,midesi bulanır ve kusar.....
Bizim hasta yılan kusmuğunun tadı nasıldır merak eder, nasıl olsa öleceğim der ve belli miktarını yer....
Hikaye bu ya , hasta o günden sonra hızla iyileşir ve turp gibi olur.
İyileşince soluğu doktorun yanında alır. Siz doktorlar hiçbirşey bilmiyorsunuz bak siz çare bulamadınız ben buldum der....
Doktor sakince hastayı dinler ve cevap verir....
Sen timsah yiyen piton yılanının kusmuğunu yedin ve iyileştin deyince ,hasta hayretle nereden biliyorsun ? Madem biliyordun neden söylemedin ? Diye sitem eder....
Doktorun cevabı net olur...
Doğada mucizeler var elbette ancak onu elde etmek çok düşük ihtimaldir , hastalarımızı boşuna hayal peşinde koşturmak istemeyiz..
Türkiye'nin geldiği durumda ilaç mucizevi değildir ;
İyileşmek isteyen her hastanın bakkalda bile bulabileceği ilaçtır..
Adına '' Demokrasi '' diyorlar....
Soru sen o ilacı kullanmak istiyor musun , istemiyor musun ?

18 Haziran 2016 Cumartesi

BAŞ MÜFETTİŞ






Başrolünü  Danny Kaye ‘in oynadığı  Gogol’un güzel  eseri  Baş Müfettiş  sinema tarihinin önemli eserlerden biridir.

Kasabayı  denetlemek için gönderilen  müfettişin hikayesidir. Doğal olarak uygulamaları sorunsuz göstermek isteyen yerel yönetimin müfettiş  zannettikleri  Danny Kaye ile yaşanan komik olayların anlatımıdır.

Okullarda da müfettiş geldiği zaman yapılan hazırlıkları sizde hatırlarsınız.
 Başta müdür olmak üzere bütün öğretmenler diken üzerindedir. Hababam sınıfında bile müfettişin rolü önemlidir.

Askerlik anılarımızın en hatırlanan yerinde denetlemeler  vardır.
Günlerce hazırlanırsınız ,  birliğinize dönemin Genel  Kurmay Başkanı  gelecektir.
Her yer pırıl pırıl . Bal dök yala derler ya öyle....
Ne sorabilir ? Ne ister ? Nasıl hata yapmayız ?
Defalarca gözden geçirilir.
Sonuçta paşa gelir ancak  helikopterle  birliğin üzerinden geçer gider.
Helikopter yüzlerce metre yukardan geçip giderken ...
Komutan tekmil verir  ..  Dikkat....  Esas duruş .... İleri bak....

Ne yapalım herşey planlandığı gibi olmuyor... Biz hazırlığımızı yaptık ya..

Harbe hazırlık eğitimlerin ruhunda bu var...

Daima hazır olmak....
Daima istim üzerinde olmak ...

Yıllarca yurtdışına gittik geldik ....
Zaman zaman gezmek için kiliselerine gittik . Oralarda kliseler aynı zamanda türistlik yerler..
Muazzam kiliseler yapmışlar. Ne ararsan var içinde mimari , resim , figür ,estetik ...
Paris’te , Barcelona’da , Vatikan’da , Köln’de...

Oraları görünce bizim camiler neden böyle değil  ? diye kendime çok sormuşumdur...
Bizde Mimar Sinan’ın mirasını yemek adetten olmuş , bilinen çok fazla mimar çıkartamamışız..
Gönül istiyor bizim de olsun..

Sağolsun sayın cumhurbaşkanı açıkladı ;

·         Taksim’e yakışır cami yapacağız....O bölgede yeteri kadar cami yok....
·         AKM yerine opera binası yapacağız....
·         Gezi parkına Topçu Kışlası yapacağız. Tarihi eser yapacağız.. Turistler gelecek..

Seviyesiz yazar ,çizer , entel dantel  takımı hemen karşı çıkmışlar.....

İlber isimli tarih hocası  ,  tarihi eser inşa edilmez , korunur diye yazmış..
Olsun taklitini yaparız , anlamayan yer... Roma’da da var..

Opera binasını yapta hangi müziği seslendireceğiz diye soran cahil yazarlar var..
Mehter marşi  ne güne duruyor ? Çeşitli versiyonlarını koyarız olur biter...

Kuğu gölü balesinde  balerin tütüsü  yerine ne giydireceğiz diye soran cahiller var ...
Hiç sorun değil , tesettür  usulü elbise yapar kuğumuzu örteriz... Hem de üşümezler....

Gezi parkında kışla yaptırmak istemeyenler olacaktır ....
Olsun onları da ezer geçeriz....

Sağolsun sayın cumhurbaşkanımız sayesinde halkımız  hergün değişen gündemle harbe hazırlık eğitimi içinde...

Devamlı gündem oluşturma , devamlı gerilim , devamlı eğitim....

Eğer sayın cumhurbaşkanı  , Fatih Terim’in yerine Türk milli takımının teknik direktörü olsaydı devamlı gerilim , devamlı eğitimle takımı harbe hazır tutar Avrupa şampiyonu bile olurduk...

Allah sizi başımızdan eksik etmesin sayın cumhurbaşkanı....

Çok yaşayın siz....

Baş tacısınız....










17 Haziran 2016 Cuma

BU DA MI GOL DEĞİL MUSTAFA ABİ , BU DA MI GOL DEĞİL ?





Kuzenim çok akıllı ve çalışkandır. Bir ay ara ile doğduk , ilkokulu beraber okuduk . Birlikte okuduğumuz Kabataş Erkek Lisesi’den mezun oldu.Ben bitirmeden mezun oldum !!!!
Nasıl oluyor demeyin bu aralar çok moda bizim zamanımızda öyleydi diyelim geçelim.
Neyse o ülkenin gururu Boğaziçi Üniversitesi’den Elektronik mühendisi olarak mezun oldu. Evde elektrik , tesisat,marangozluk işlerine merakı vardır. Kendisi yapar , evde el aletlerinin bulunduğu küçük bir atelyesi vardır.
Devre bilmeyen elektrikçi, boru hesabı bilmeyen tesisatcı mı yapacak benim işimi der ve işe soyunur..
Herşey iyi güzel de benim için kötü örnektir ; Kaynanam zaman zaman seni makina mühendisi olduğun için kızımıza verdik , bir musluk tamir edemiyorsun diye sitem eder..Bu da beni sinir olmama yeter.
Bu örnek haricinde zaten hayatta üç şeye sinir olurum.
• Pastırmanın sinirine sinir olurum
• Hayatında yemek kültürü olmadan doğudan gelerek kendini kebap ustası olarak tanıtanlara...
• Otantik bilgisi olmadan uzmanlık yapan kendinden menkul gurmelere ..
Özellikle öğrencilik yaptıkları Amerika'dan ,Fransa'dan gelip Türk yemekleri konusunda fikir yürüten çakma gürmeler...
Hayatlarında 1-2 kez Anadolu'ya gidip , yetiştikleri kültür üzerine yemek inşaa etmeye çalışanlar...
Gurmelik sevgi ister ,emek ister, bilgi ister...
Çocukluk ve gençlik yıllarımı Ortaköy'de yaşanınca , Ermeni , Rum, Yahudi yemeklerini tadıyorsun ister istemez... Madam Zabel’in inanılmaz zeytinyağlı dolmaları...
Anne Marmaris’li , baba Merzifon’lu olunca gelsin zeytinyağlılar , gitsin keşkekler..
Enişte Diyarbakır'lı ise eliyle yaptığı patlıcanlı kebabı unutamazsın..
Kayınvalide ,yenge Urfa , Gaziantepli olunca gelsin yuvalama ,içli köfte , tiritli köfte (her ne kadar Malatya'lı olmasa da). Bu arada Gülseren yengem benim için gelmiş geçmiş en başarılı şeftir.
Bir yıl Erzurum bir yıl Edirne'de yaşa. Şenkaya usulu Cağ kebap , Kadayıf dolması ,Edirne ciğerinin müdavimi ol...
Otuz yılı aşkın bir süre iş nedeniyle Anadolu'nun misafirperver insanlarının misafiri ol. Seni başının üzerinde taşısınlar , yemeyip yedirsinler , içmeyip içirsinler....
Samsun'un pidesi , Çayeli'nin fasulyesi , Giresun'un otları , Trabzon'un hamsisi ,Tokat'ın kebabı , Amasya'nın keşkeği , Kastamonu'nun sırık kebabı , Kayseri'nin mantısı, Malatya'nın pirzolası , Elazığ'ın kekliği , Siirt'in büryanı , Konya'nın fırın kebabı , etli ekmeği ,bamya çorbası , Eskişehir gözlemesi ,Diyarbakır SSS (Selim Amcanın Sultan Sofrası ) kaburgası , Van'ın kahvaltısı , Muğla'nın surası ,Antalya'nın patlıcan biber kızartması , Adapazarı'nın islaması , Antep'in Ali Nazik 'i , keme kebabı , katmeri , Behrar çorbası , Halil’in küşlemesi , Bingöl'un saç tavası, Adana'nın kebabı,ciğeri , Urfa Dedecan’ın dalağı , Antakya'nın künefesi , yöresine göre her çeşit köfte , Turgutlu’nun kellesi , Afyon’un sucuğu , kaymağı , Bursa’nın İskender’i , Mersin’in Lagos’u , jumbosu , Günaydın’ın bonfileden şiş kebabı, Ege'nin zeytinyağlıları, otları ... Ve diğerleri .
Şeref Ünlü kardeşime katılıyorum. Yemek sevgi ister,emek ister ,zevk ister. Gerçek sanattır..Lokantacı olduğu için işi biliyor...
O zaman çıkarın kağıt ,kalemi yemek tarifi veriyorum. Hünkar beğendi ....
Malzemeler ; dört büyük patlıcan , 750 gram irice , küp kesilmiş kuzu kuşbaşı (bazıları dana sever , artık ağız lezzetinize göre) bir baş sarmısak ,süt , biber, tuz vs....
Yok yok böyle olmaz . Malzeme yazmakla ,tarif yapmakla lezzetli yemek yapılamıyor.Mutlaka sevgi gerekiyor içine...
Sevginin tarifini yapamıyorum , yazamıyorum...
O zaman her isteyen kendi tarifini kendi yapsın. Çünkü çok çeşitli tariften aynı yemek çıkmaz..
Son sözüm ise üniversite , futbol ve askerlik arkadaşım Mustafa Varel’e .
Dün akşam menemen mi yapıyorsun ? Ögrenci işi diyerek benimle dalga geçen Mustafa Varel’e.
Menemen değil ama senin için sosisli yumurta yaptım...
Bak bakalım senin bildiğin sosisli yumurtaya benziyor mu ? Benim diyen şefler yapabiliyor mu ?
Malzeme var ,estetik var daha önemlisi sevgi var sevgi...
Yemek zevki için binlerce kilometre yok yapmak....
Yemek ve içmek için fuarlara katılmak...
Dünya’nın hemen hemen her kıtasında,çeşitli ülkelerin yemek kültürünü yaşamak...
Yurtdışında İtalyan restaurantında aşcılık , barmenlik ,garsonluk yapmak.....
Ah Mustafa abi...
Sanatçıyım de sonra aşçı yamağı muamelesi gör !!!!
Bu da mı gol değil Mustafa abi. Söyle bu da mı gol değil ?

7 Haziran 2016 Salı

ŞU ÇOCUK MESELESİ




Şu çocuk meselesini biraz açalım ;
Sayın RTE , Rabbim en az 3 çoçuk istiyor dediğinine göre bir bildiği var herhalde. 
Nerede yazıyor , adresini göstersin bizde görelim ,bilgilenelim , öğrenelim.....

Doğal olarak bu diploma işine benzemez , varsa vardır ,yoksa  yaratırız diyemezsiniz...

Yoksa kendinden menkül bilirkişiye inanıp inanmama hakkını saklı tutarız...

Çok çocuk neden önemli tarihe bakalım ;
Savaş çok , vatandaş telef oluyor ,  çocuk mutlaka lazım...
Hayvan otlatmak ,davar gütmek , ekin ekmek gerek . Kim yapacak ?  Çocuk lazım..
Evde yaşlılar var. Kim bakacak ? Çocuk lazım....
Bugüne gelelim ;
Savaşlarda erkekler ölmüş... Almanya, İngiltere , Fransa ...
Çalışacak erkek kalmamış .
Çare yurtdışından işçi ,göç almak ...
İşçi gelmiş ancak kalan nufüs yaşlanmış..
Doğurganlık azalmış...
Yeteri kadar prim dönüşü yok sosyal sigorta tehdit altında...
Çözüm ?
Göçmen kabul etmek ,çocukları olanlar öncelikli kabul etmek..
Siz dört milyona yakın Türk'ün nasıl yaşamını devam ettirdiğini zannediyorsunuz...
Amaç 20 -30 yılda sistemi dengelemek...
Peki Türkiye ?
Nufus yaşlı mı ?
Hani Avrupa'nın en genç nufusu bizdik !!!
Hadi yıllık geliri 30.000 -40 .000 $ lık ülkeler bu uygulamayı yaptı ,senin gibi 10.000 $ lık gelire sahip ülke nasıl çok çocuk doğurur ?
Bizim memleketin insanı makarnaya , kömüre muhtaç olduğu için kirli siyasete alet oluyor...
Üstüne üstlük 3 milyon Suriye'li kamburu....
Çocuklarımızın yerine çalışıyorlar..
Bizde çocuğuma iş bulun diye salak salak birilerine yalvarıyoruz..
Bu biraz da Çinli'ye ,Hint'liye çocuk doğurun demeye benziyor...

Geçiniz bunları....
Her ülkenin şartı farklıdır....
Hala çocuk doğurun diyorsanız fena yanılıyorsanız..
Hele hele yalan yanlış bilgilerle insanları sosyal hayatına hatta yatak odasına girmeye çalışıyorsanız cami duvarına işiyorsunuz demektir..

Allah iflah etsin diyeceğim ancak Allah'ın adını her yerde kullanmamak gerekir. Yoksa bizde aynı yola düşmüşüz demektir..

Yoksa çocuklar başımızın tacı...
Olmayanlara da nasip olsun...