27 Eylül 2011 Salı

TÜKENMİŞLİK SENDROMU




Eylül ayında yazı yazmak içimden gelmedi. Yaşantımızda o kadar kötü haberler var ki insanı tüketiyor. İntihar ederek ölen  Fenerbahçe’nin eski kalecisi Enke gibi, bunalım geçirip takımdan ayrılan Schalke’nin teknik direktörü Ralf Rangnick gibi tükenmişlik sendromu yaşadım herhalde.
Şike söylentileri, artan terör haberleri, ekonomik bunalım , komşu ülkelerle bozulan ilişkiler insanın dengesini bozuyor. Üstüne üstlük internet sitelerinin , bankaların devamlı değişen yüzleri. Değişikliğe uyumda kolay olmuyor. İsmimi hangi ekranda bulacağım ? hesaplarım nerede?  Borcumu  nasıl ödeyeceğim ?  Gerçekten zor. Yeni yüz kullanımı başlayınca  arkasından hemen anket geliyor.
Eski yüzü nasıl bilirdiniz ?
İyi bilirdik .
Yeni yüzü nasıl buldunuz ?
Vallahi Cennet gibi , bir huriler eksik.
Devamlı yönlendirme yapılan  cennet soruları. Bankacıların Cenneti , internet sitelerinin Cenneti, sosyal paylaşım sitelerinin Cenneti. Meğer ne kadar çok Cennet varmış . Tercih yaparken haklı olarak tükeniyoruz. Tükenme duygusunu  içimizde hissedince kimimiz yazı yazamıyor , kimimiz de  bunalıma girip biraz da abartarak  hayata son veriyoruz.
Çok şükür şimdilik  şimendifer gibiyim , bir bozulup bir çalışıyorum. Şimdi artık çalışma zamanı.
Bu zor günleri geçirmek için inançlı, kararlı , birazda kültür sahibi olmalı. Tecrübe ve görgüyü de yabana atmamamız gerekiyor.
İngiltere amatör liglerinde maç yönetmeye başladığım günlerde en çok dikkatimi çeken konu maç sırasında futbolcuların kendi aralarında ve hakemle küfürlü konuşmaları olmuştu. Türkiye liglerinde bu mümkün değildi. Zamanla bu durumun İngiltere’de çok normal olduğunu anladım. Galiz yani çok ağır olmayan,  mimikleri ile bunu belli eden kişilerin küfürü olağan ve günlük yaşamın bir parçası sayılmaktaydı. Bursaspor – Beşiktaş maçında Bangura’nın oyundan atılmasına neden olan ‘’ fuck off ‘’  bence bu kapsamda değerlendirilmelidir. Futbolcunun vucut dili tamamiyle masum , herhangi bir saldırı yok, kasıtta yok. Bence karar  hatalı verilldi. Yardımcı hakemin bakış açısı Türkiye ile sınırlı kalmış, kendisine ne söylendiyse onu yapıyor. Görmek, yaşamak, ortamın içinde olmak   şart.  Bence  daha fazla yurtdışı temas gerekiyor yada deneyimleri olanlar gençlerle tecrübelerini paylaşmalılar.
Yıllar önce safari için Afrika’ya gitmiştim. Krugger Doğa  Parkı her yıl binlerce turisti ağırlayan, içinde çoğunluğu  vahşi olan sayısız hayvanı barındıran , binlerce kilometre karelik dikenli tellerle sınırları çizilmiş bir alan.
Üstü açık araçlarla bu parkta hayvanları izlerken dikkatimi aslanlar çekti. Yanlarına 8-10 metre yaklaştığımız aslanlar hiçbir tepki vermiyor, toplu halde uyumaya devam ediyorlardı. Bunu birisi anlatsa veya rüyada görsem asla inanmazdım. Hemen akıllara acaba aslanlara ilaç mı verdiler ?  sorusu geliyor ama bu mümkün değildi. Konya büyüklüğündeki bir alanda vahşi hayvanları beslemek veya ilaçlamak  inandırıcı olamazdı .
Gerçek olan karnı doymuş aslanlar kendilerine av aramıyor ve saldırmıyorlar. Acıkınca gerçek güdüleri olan parçalamak, avlanmak , vahşileşmek ortaya çıkıyor. Afrikalı rehberimiz ormanlar hakimi aslanın korktuğu tek canlının leopar olduğunu söyledi. Leopar çevikliği ve yırtıcılığı ile her zaman aslanın en büyük tehlikesi olmuş. Öyle av bulup doyunca yatan tipden değil bu hayvan , sürekli yırtıcı.
Merak bu ya bizde bu muhteşem canlıyı görmek istedik. Leoparı bulmak kolay olmadı , saatlerce aradık.  Sonunda bir tane bulduk ancak sadece uzaktan bakabildik, hemde sessizce. Bizde korkmuştuk hemde uzaktan bakarken . Sarı üzerine siyah lekeler hayvanı etkileyici yapıyordu belli ki çok tehlikeliydi.
Terör belası ile son günlerde çok karşılaştık. Kandil  ve diğer kamplarda konuşlanan terör örgütü mensupları gökten yağan bombalar karşısında yaşadıkları yerleri bırakıp çeşitli yollarla Türkiye içine sızdılar. Terör kanla beslendiği için aç kalan aslan misali kendisine av aramaya başladılar, daha da vahşileştiler. Av bazen asker, bazen polis  bazende  Siirt’de  ölen günahsız genç kızlar oldu. Terör  karnı doymadıkça  avlanmaya devam edecektir. O zaman güvenlik güçlerinin aslanın korkulu rüyası olan leopar gibi davranmak  zorunluluğu vardır.
Çevik , yırtıcı , etkili.
Askerlik yaptığım dönemlerde sakıncalı olarak adlandırılan bir kesim vardı . Genelde solcular, sağcılar , dinciler, gayrimüslimler , hüküm giymişler. Bu kişilere kritik yerlerde görev verilmezdi. Genelde doğu insanı batıya , batı insanı doğuya gönderilirdi. O zaman ki gerekçe herkesin ülkeyi tanımasıydı. Sanırım durum bugün biraz değişik.
Hudut karakollarında kimler görev yapıyor ?  Şehit cenazelerine baktığımızda genelde Orta Anadolu, Karadeniz,Ege , Marmara’dan gençler . Az miktarda doğudan olan da var. Ülkede askerlik zorunlu acaba  gösteri yaparken televizyonda seyrettiğimiz  veya terör olaylarına karışanlar arasında sonradan askerliğini bu kritik yerlerde yapan  var mıdır ? Silahlı Kuvvetlerin bu konudaki stratejisi nedir ? Takip sistemleri çalışıyor mu?
Karar verenler içinde , orada olanlar içinde zor bir durum.
Doğuda 286 adet yeni tip karakol inşaatı var, bittiğinde saldırmak çok kolay olmayacaktır. Uzman ordu için gönüllülük esasına dayalı şimdilik 5000 kişilik genç askere alınıyor ,daha da artacaktır. Terörle mücadele için özel harekatçı polisler yetiştiriliyor. Komando birliklerinde muazzaf subay, assubay  ve erbaşlar görev yapacaklar. Havadan gözetleme  uçakları envantere katılacak bunların hepsi silahlı mücadele için olumlu gelişmeler.
Birde paralı askerlik meselemiz var. Hergün şehit verilen bir ülkede parayı ver askerlik yapma anlayışı eşitliğe aykırıdır. Bu kararları aklı hür , vicdanı hür  insanlar doğru vermelidirler. Paralı askerlik  teklif dahi edilmemelidir. Populizim burada doğru olmaz.
Oh ne ala bastır parayı  askerlikten yırt senin yerine parası olmayanlar savaşsın.
Küçük şuçlarda olduğu gibi hapis cezasını paraya  çeviren mevcut uygulamaya ilave yeni bir kanun teklifi verelim, parası olanlar hapis yatmasın. Onların yerine başkası ceza çeksin. Nasıl olsa eroinci de para bol , hortumcu da para bol ,  hırsız da para bol. Parası olmayanlar kader mahkumları , namus cinayeti işleyenler vs onlarada genel af kararı alırsın olur biter.
Oh ne güzel memleket , sosyal hukuk devleti !!!
Demokratikleşme için  kendini AB  hukuk ve uygulamalarına  teslim edenlerin , kürsüde adalet ülküsünden ayrılmayacağına dair yemin ettiklerini unutmamalıdırlar.
Siyasi tarafta ne yapacaksan yap. Terörist başıyla mı konuşacaksın ? Demokratik açılım mı yapacaksın ? Kısmi , kalıcı af mı yapacaksın ?  O siyasi iradenin işi.  Ancak ne yapacaksan çözümlerin akılcı , geniş kabul görecek ve kalıcı olması çok önemlidir.

Burada partiler üstü gayretin gösterilmesine bir çok kesimden destek geleceğine eminim.

Bu vatan hepimizin yeterki birlikte birlikte barış , huzur, saygı içinde yaşamak isteyelim.

Birlikte yaşamak istemezseniz zaten yapılacak çok şey yok.


Padişah sahneye çıkıp  soytarılık yapsa, beceremez, foyası ortaya çıkar.

Ama bir soytarı, kimseye hissettirmeden yıllarca padişahlık koltuğunda oturabilir...

Bu dizelerin kimi hedef aldığını boşuna  düşünmeyin. Bir bakış iktidarın lideri, bir bakış muhalefetin lideri bir diğeri ise terörist başı. Nereden bakarsanız bakın mutlaka biri veya birilerini bulursunuz.

Adamın biri dünyada hiç kimseye bir kötülük yapmamış.  Her türlü kurala uymuş, içki  içmemiş, zina yapmamış,  uyuşturucu kullanmamış, kimseyi dövmemiş.  Sonunda bir gün ölmüş.  Büyük bir sevinç ve beklenti ile sorgu meleğinin önüne gelmiş.

Melek :  İçmemişsin, kul hakkı yememişsin.  Doğru mu ?
Adam :  Evet
Melek :  Kimseye el bile kaldırmamışsın. Doğru mu ?
Adam:   Evet
Melek :  Kendi karından başkasına yan gözle bile bakmamışsın. Doğru mu?
Adam :  Evet

Onlarca sorudan sonra sorgu meleği yanındaki meleğe dönerek ‘’ bir çift kanat getirin ‘’ demiş.

Adam heyecanla sorar : Melek oluyorum değilmi ?
Melek : hayır kaz oluyorsun.


Unutmayalım tükenmişlik sendromu insanları öldürüyor.

Son yılların parlayan yıldızı  olan Türkiye’nin savaşa değil , barışa ihtiyacı var. Bu nedenle her söylenene  inanıp  saflık yapmayalım. Melek olmak isterken kaz olmayalım.

Yüzyıllardır aynı topraklarda iyi kötü yaşadık. Hele hele gerek maddi , gerek insani gerekse demokratik şartlar ülkemizde  iyileşmeye başlamışken  daha iyisini  başarabiliriz.

Aslında bizi bize bıraksalar anlaşacağız.


Ah birde bizim üzerimizden katma değer yaratmaya çalışanlar olmasa !!!