Geçenlerde bir konuyu görüşmek için arkadaşlarımın odasına gittim. Cam kenarındaki koltuğa oturdum tam konuşmaya başlayacaktım ancak bir türlü konuya giremedim. Sanki bir çift göz beni takip ediyordu. Biliyorum çok garip ama garip olduğu kadar da etkileyici.
Evet o gözler duvarda asılı olan resimdeki Atatürk’e aitti. Aslında benim odamda da benzer resmi var,defalarca ona bakmıştım ama hiç bu kadar etkilenmemiştim.
Biz o gözleri , yüzü görüyorduk ancak büyük Atatürk beni yüzümle değil fikirlerimle hatırlayın demişti defalarca. Fikirlerdi kalıcı olan.
Atatürk yeni Türkiye’nin vizyonunu ‘’Muasır medeniyetler seviyesine erişmek ‘’ olarak koyduğunda belki o günler için hayaldi ama vizyonun bir tarifide hayalin resminin çizilmesi değilmidir ? Evet oTürk milletine güvenmişti.
Günümüz gençliğine yabancı gelebilir diye muasır’ın anlamına sözlükten baktım, çağdaş yazıyor. Bu arada kelimenin doğrusu muasır biz bilmeden senelerce muassır,muassir diye kullanmışız. Çağdaşın anlamını da müreffeh ile karıştırmışız, müreffeh bolluk bereket anlamına geliyor aslında birbirine yakın olmasına rağmen anlam olarak birbirine uzak kelimeler.
Atatürk’ün muasırlıktan anladığı, çağdaşlık olduğu kesin ancak müreffeh olmak tam olarak anlamı karşılamıyor çünkü bir milletin bolluk içinde olması onun çağdaş olduğu anlamına gelmiyor.
Örneğin Arabistan’ın bolluk içinde olduğunu söyleyebiliriz ancak çağdaş olduğunu söylemek çok mümkün değil. Diğer değişle müreffeh olabilirler ama muasır olduklarını söylemek doğru olmaz.
Çağdaşlık kavramında insan hakları , hukukun üstünlüğü, ekonomik gelişme, kültürün kalıcılığı, sanatla içiçe yaşama , canlıya değer verme, eşitlik , hür irade , inanç özgürlüğü , vatanseverlik ,kararlılık var.
Kişisel olarak çağdaşlığı ne kadar içimize sindirebiliyoruz ? Cebimizde paramız olabilir, istediğimizi alabiliriz ancak öz güvenimiz gelişmişmidir ? sanatla aramız iyimidir ? demokrasinin işleyişine bireysel katkımız oluyormu? Çocuklarımızın gurur duyduğu anne ve baba, arkadaşlarımızın, komşularımızın güvendiği, inandığı dostmuyuz ? Kul hakkı yemeden hayatımıza devam ediyormuyuz? Çocuklarımızın vatana yarar sağlaması için gerekli donanımları sağlıyormuyuz? Büyüklerine saygıyı küçüklerini sevmeyi teşvik ediyormuyuz?
Birde ailelerimize bakalım. Acaba ailelerimiz çağdaşmı? Evet bazı ailelerin malı mülkü var .Lüks arabaları kapının önünde , kapı deyince yanlış anlamayın villanın kapısı. Tabiki bu şikayet edilecek birşey değil müreffeh olmak kötü birşey değil ama çağdaş olabilmek başka birşey. Çocuklara İngilizce dersi verdiriyoruz peki kendi tarihimizi yeteri kadar öğretebiliyoruz mu? Burgeri bilen çocuklarımız ninelerinin portakal reçelini biliyorlarmı? Kemanın büyülü sesini duyuyorlarmı? Aile içinde yeteri kadar kendilerini ifade edebiliyorlar mı?
Bırakın ülkeleri hergün çalışmak için gittiğiniz şirketler çağdaşmı ? Müreffeh oldukları kesin bol miktarda para kazanıyorlar ve kazanmaya devam edecekler . Gelişmekte olan ülkelerin zaten önlenemez bir yükselişi var. Bu stratejik planlar onlarca yıl önce yapıldı . Sermaye ‘’emerging marketler’’i kurdu ve mevcut işlerini taşonların üzerinden yapıyor. Azı sana çoğu bana felsefesi çalışıyor. Bir tarafta ucuz işgücü, ekonomik üretim, pazara yakınlık, potansiyel genç nufus , az sosyal güvence diğer tarafda marka , teknoloji,danışmanlık. Siz çok şey yapmasanızda para kazanılmaya devam edilecek çünkü sistem bu şekilde kurgulanmış.
Sayın başbakanımız iş adamlarından talepde bulunuyor ‘’ ister ayrı ister birlikte kendi marka aracınızı üretin ‘’ evet teorik olarak olabilir. Ülke araç üretebilir ya sonra kime satacaksın ? hangi marka ile satacaksın ? cevap böyle bir marka olmayacak. iş adamlarımız buna girmezler bu alternatifi imkan dahilinde görmezler. Bana görede şimdilik doğru bir tercih olur.
Nufusu yüksek Hindistan, Çin ,Rusya gibi ülkeler yüksek teknolojisi olmayan kendi araçlarını üretiyorlar ancak rekabet edecek kadar dışarı satamıyorlar . İç talebi bir şekilde karşılıyorlar . Lada ancak Rusyada geçerli , Tata dünyada ne satıyor? Geely rekabet sağlamak için Volvo'yu satın aldı . Skoda Alman’laştı . Sonuçta Türkiye araç üretebilir ama dışarı pazarlara ürün satamaz iç pazarla sınırlı kalır. Diğer ülkeler kadar nufusumuz olmadığına göre hele ekonomik dengelerin zaman zaman değiştiği ülkede kendi aracını üretmek şimdilik macera olur. Bu konuya nereden geldik anlamadım ama mevcut durumda şirketler baştada söylediğim gibi müreffehler ama muassırlarmı ? Çalışanlarını donanımlı hale getirmek için gayret gösteriyorlar mı? Uygulamaları ile çalışanlara değer veriyorlarmı ? katılımcı politikaları destekliyorlar mı ? örnekleri çoğaltmak mümkün.
1970 yılların başında ortaokuldaki Türkçe öğretmenim Alaattin Şalikoğlu şöyle demişti ‘’ Bizler göremeyiz ancak 20 yıl sonra inşallah sizler çok iyi günler görürsünüz ‘’ aynı dilekler 1980 lerde üniversitede okurken fabrika organizazyonu hocam Cevat Taray tarafından yinelenmişti ‘’ bizler göremeyiz ancak 20 yıl sonra inşallah sizler çok iyi günler görürsünüz’’ aradan 30 yıl daha geçti umarım hocalarımız hayattadırlar veya söyledikleri gibi beklenen günleri göremeden bu dünyadan göçmüşlerdir. Ya bizler ?
Uzun yıllar önce Hüceste Aksavrın isimli hanımefendi elindeki şiiri ile İstanbul Radyosu'nun Elmadağ binası kapısından içeri girer. Oğlu yurtdışına gitmiş ancak uzun süre kendisini aramamıştır . Analık duygusu , aranmamak kendisinde derin üzüntü yaratmış ve hislerini kağıda dökmüştür. Oldukça duygusal bir güfte , okudukça hislenilen, hislendikçe ağlanan . Odada bulunanlar hem etkilenirler hem ağlarlar , göz yaşları sel olur. Büyük bestekar Selahattin İçli'de bu güfteye Kürdilihicazkar şarkı bestelemiştir.
Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum
Dünyayı sana bırakıyorum bir tanem.
Evet o mavi gözler hergün bizi izliyor ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmamızı bekliyor . Bizim için olmasa da çocuklarımız için. Onlara güzel bir dünya bırakmak için. Ümit ederim birgün hem muasır hemde müreffeh olmayı başarırız.
Saygılarımla,