21 Kasım 2012 Çarşamba

ŞİMDİ KEMER SIKMA ZAMANI





Sabahları dağıtılan gazeteyi merakla beklerdik. Bakkalın çırağı diğer komşularla birlikte Ortaköy'deki evimize  günlük gazete getirirdi.

Tek haber kaynağımızdı Hürriyet gazetesi. İlkokul sıralarına yeni oturup , okuma yazmayı  öğrenmeye başladığımız  için okuma kaynağı ve içindeki haberler ileri seviyede tecessüs oluştururdu.

Tecessüsün Türkçe meali merak etmektir. Şimdilerde böyle  kelimeler konuşulmuyor. Herkezin anlayabileceği kelimeler tercih ediliyor. Bazen de genelde gençlerin tercih ettiği yabancı kaynaklı  veya hiç bir anlamı olmayan garip bir lisan konuşuluyor.

Günümüz sokak  Türkçe’sinin  400 kelime ile sınırlı olduğu ifade ediliyor. Hatta bazı kesimler  bunun  ortalama 200 kelimeye kadar indiği söylüyor.

300-400 kadar sınırlı sayıda kelime ile Türkçe konuşulduğu iddia ediliyorsa bende daracık  kelime kapasitemle İngilizce konuştuğumu iddia edebilirim.

Türkiye, küreselleşen Dünya’da olduğu gibi tek haber kaynağından çoklu haber kaynağına geçti.

Bugün de evimize gazete geliyor ancak eskisi gibi merakla okumuyor,incelemiyoruz.  Belki başlıkları , belki arka sayfadan başlayarak spor haberlerini belkide ilgi duyduğumuz magazin haberlerini okuyor, belki de sadece şöyle bir bakıyoruz.

Elektronik , sanal iletişim  birçok kaynağı emrimize sunuyor. Aslında elektronik basın , yazılı basından daha pahalı.  Bir gazete al 50 – 60 kuruş ver bitsin. Sonra ister kese kağıdı olarak  istersen balık unlamada kullanırsın. Çok ihtiyacın varsa biriktirir mandalla değiş tokuş yaparsın. Garip gelmesin mandal değişimi için çok gerilere gitmeye gerek yok. Belki hala yapılıyordur.

Elektronik iletişim için önce bilgisayarın , en azınan cep telefonun olacak. Bağlantıyı sağlamak için sabit veya  seyyar modemin olacak. İletişim içinse sağlayıcı firmaların kapısını çalacaksın. Bu işlere para ayırmak gerekiyor ve geri dönüşte yok.

Bildiğim bir şey var ;  kullanım sonrası fatura istersen posta ile veya  elektronik ortamda gönderiliyor.  Ödeme içinde aynı yöntemler kullanılıyor. Bir şekilde ödemeni yapacaksın , yoksa hizmet kesiliyor.

Ailemiz 4 kişi ve iletişim için hepimiz küreselleşmenin emrindeyiz.

Bilgisayar, modem, cep telefonu, hat ücreti ,konuşma ücreti .

Kapitalist sistem bizden yararlanmak istemiş, artık  köyümüze dönmek haricinde yapacak birşey yok. Bunların faturaları da bayağı yüksek,  bu nedenle masrafları nereden kısacağımıza bakıyoruz.

Eşim  genelde çok arama yaptığı için yıllar önce ona üst seviye konuşma paketi almıştık.  Başka sağlayıcılarda aynı paket yarı fiyat olduğu için sağlayıcı değişelim diye kendisine  teklif ettim, aylarca kabul etmedi.

·         12 Yıldır aboneyim.
·         Numaramı değişmem.
·         İletişimim kesintiye uğramıyor,  şeklinde çıkışları oldu.

Uzun yıllar aboneliğin sana ilave bir faydası var mı? Telefon numaranı değiştirmiyorsun. Şimdi artık her sağlayıcı  yeterli seviyede iletişim sağlıyor. Hiç bir değişiklik yok. Sadece önceki yıllarda rekabette geri kalan markalar pazar payını arttırmak için fiyatları indiriyorlar dememe rağmen ikna olmadı ve marka bağımlılığına devam etti.

Birgün oğlum müjdeli haberi verdi. Bir sağlayıcı hat değişikliği yaparsan bizim mevcut ödediğimiz aylık ücrete yepyeni süper güzel bir telefon ve sınırsız paket veriyordu. İster Türkiye ile ister Dünya ile konuş aynı parayı öde.

Bu durum benim de işime geldi. Çünkü ödeyeceğim parada bir değişiklik olmayacaktı. Üstelik eşime yeni bir cihazla birlikte o kıramadığımız tutuculuk  ve marka bağımlılığının üstesinden gelecektim.

Değişimi yaptık. Şimdi o yeni oyuncağı ile oynuyor ,tanıdıklara hava atıyor halinden çok memnun.

Rekabetin ekonomi ve insanlar üzerindeki etkisi inanılmaz. Dün sınırlı , kesintili olarak pahalı aldığımız hizmeti bugün sınırsız ,kesintisiz ve ucuz alıyoruz.

Ancak beraberinde sosyalleşmeyi getirdiği için ilave masraflar artmaya başlıyor.

Telefon elinde olduğu için kaşınıyorsun.

·         Arkadaşını ara sinemaya gidelim.
·         Gitmişken köfte yeriz.
·         Ay dur kız !! Madem  gelmişiz birde ayakkabı bakayım.
·         Mısır patlağı ne güzel olur, yanına Kola.
·         Güzel filmdi vallahi ama ne çok yemişiz.
·         Kilo vermek için akapuntura gideyim.
·         Taksi veya benzin parası cabası.

Paranız varsa sorun yok , paranız yoksa sorun çok.

Ülkemizde % 5 nüfusun soru sormadan para harcama lüksü var. Diğerleri orta direk veya direği kırılmış kişiler. Orta direğin  kapitalizmin çılgın dalgasına kendini kaptırması halinde sonumuzun aydınlık olmayacağı açık.

Yıllar önceki İngiltere maceramdaki tespitlerimden birisi , insanların ekonomik yaşamlarıydı. Cevap aradığım soruları  bilenlere soruyordum.

·         Genç insanlar nasıl ev sahibi oluyorlar ?
·         Bu insanlar nasıl araba sahibi oluyorlar ?
·         Tatile giderler mi ?
·         Sağlık, eğitim, işşizliği nasıl çözmüşler ?

Cevap hep aynıydı.

·         Sağlık, temel eğitim ücretsiz.
·         İşsiz kalırsan devlet destek olur.
·         İngilizler genelde okul sırasında tanıştığı kızla 18-20 yaşlarda evlenirler. Her ikisi de iyi kötü iş sahibi olurlar.
·         İşi olursa uzun süreli ev kredisi alırlar, araba kredisi alırlar.
·         Senede en az bir kere yurtdışı tatile giderler.
·         Kalan paranın bir kısmını  yemek,  içmek için harcalarlar.
·         Mutlaka bir miktar para biriktirirler. Demek ki iki kişinin geliri uzun vadeli ödemelere yettiği gibi, hayatlarının ileri yaşları için birikim yapıyorlar.

Şimdi aynı senaryoyu ülkemiz için düşünün. Askerden dönen Ali ve onu bekleyen işçi Fatma. Her ikiside aynı fabrikada işe giriyorlar,evleniyorlar. Her ikisininın toplam kazançları iki asgari ücret civarı.

Şimdi bu kardeşlerimizin durumunu nasıl John ve Jane ile karşılaştırabiliriz.

Aradaki temel fark o ülke insanının kişibaşı  gelirinin bizden çok daha fazla olmasıdır.

Sosyal  devlet için olumlu gelişmeler olsa da henüz fakirliği aşamamış bir ülkeyiz.

İnsanımız fakir ancak Kapitalist sistem seni düşünmüyor acaba daha nasıl sömürürüm diye düşünüyor . O görevini güzel yapıyor.

Paran yok ancak babanın tarlası var  ya !!!

Bir zamanlar Karadeniz’i işgal eden yabancı bayanların Temel’e babasından kalan tarlayı sattırdığı gibi.

Temel sabah uyanıyor, ancak çok geç . Çaylık gitmiş.

Düşüncede fark yok ,sistem aynısını düşünüyor . Sana araba,beyaz eşya, mobilya  satayım .  Sen yabancı değilsin nasıl olsa taksitle ödersin.

Ödeyemeyince ya eve haciz gelir ya da  baba toprağı elden gider.

Buraya nasıl geldik ? Detaya girip, ukelalık yaparak ekonomistlere rezil olmayayım. Bildiğim kadarı ile basitçe bilgi vereyim.

Ekonomik hayatımızda  üç devre oldu.

·         Takas devri . Paran yoksa malın var. Buğdayı ver zeytini al. Eskiler hatırlar.

·         Talebin arzı yendiği devir. Paran var mal yok.  Araba alacaksın araba yok. Buzdolabı alacaksın, buz dolabı yok. İstersen karaborsada var ancak % 50 pahallı.

·         Arzın talebi yendiği devir. Talep artış isteği beraberinde üretimi getirmiş ve üretim artmış.  Belli bir zaman güzel satışlar yapılmış ancak sonunda  millette para kalmamış. Üretim yapan fabrikaların bir kısmı düşük performansla çalışmaya başlamış. Ekonomiyi canlandırmak için fazla üretmek,maliyetini düşürmek, enflasyon altı zam yapmak, malı yeterince satmak gerekiyor. Nasıl olsa  kredi ve kredi kartı gibi devreye alınacak kaynaklar mevcut.

Sonuç olarak satın alma imkanı olmayana satılan mallar. Ödeme imkanı olmayana dağıtılan  kredi kartları . Kredi kartlarını ödeyemeyene defalarca açılan krediler.

Toprağı bol olsun beraber çalıştığımız İngiliz dostumuz Joe Todd  her ay Türkiye’ye gelir birlikte sistem kurmaya çalışırdık. Her gelişinde elimizden geldiği kadar kendisini ağırlar ,mutlu etmeye çalışırdık. O da bizden memnun olduğu için programını Türkiye ağırlıklı yapardı.

Bir gün gönlünden geçmiş bu sefer o bizi davet etti . Yabancılar  için pavyonun  ilginç mekan olması nedeniyle davetini pavyon için yapmıştı. Belli ki merak içindeydi.

Bu pavyon  nasıl bir yerdi ? Kimler gider ? Kimler çalışır ?

Akşam  yemeğinden sonra sevgili dostlarım  Engin ve Ateş abi ile birlikte bir İzmir pavyonuna giderek eğlendik. Hesap gelince Joe kredi kartını çıkarttı ve plastic money diyerek garsona uzattı. Garson ne yapacağını bilemedi . Kredi kartını  ilk kez görüyordu. O yıllarda ülkemizde kart sistemi olmadığı için kartla ödeme yapılamadı ve  parayı ödemek yine  ev sahibi  Ateş abiye düştü.

Türkiye’de kredi kartını ilk kullananlardanım.

Başta düzenli ödeme yaptığım için sorun olmadı ancak sonraki yıllar sarmala bende girdim ve çok zorlandım. Nasıl kurtuldum birde bana sorun !!!!

Bilmemiz gereken,  kredi kartını kredilendirme aracı olarak kullanırsak kesin  batacağımızdır. Kart bir ödeme aracıdır. Dönem sonu borcun hepsini ödersen sorun olmaz, yoksa batarsın.

Düşünün, ülkede asgari limiti ödeyemeyenlerin sayısı  400.000 kişi. Yıl sonu 850.000 kişiye ulaşması bekleniyor. Eğer hükümet radikal karar alır  ve %50 ödeme şartı getirirse ödeme yapamayacakların sayısının  6,5 milyon kişiye ulaşacağı  tahmin ediliyor. Milyonlarca kişi kart kullanamayacak.

Kredi kart sisteminin çalışmaması  zaten nakti yeterli olmayan ülkede parakende işini durağanlaştırır. Sonuç olarak krizin en güçlüsünü ülkemizde görürüz.

Kredi kart batık oranı Ekim itibari ile % 5,3 ‘e ulaşmış. Tüm krediler içinde geri dönüşü en yüksek risk oranı. Aslında kartı dağıtan bankanın çok umurunda değil. Geri ödeme yapılmayan miktarı risk hesabına atıyor ve iki yıl bekliyor. Ödeme kart sahibi tarafından yapılmaz veya yapılamazsa bu sefer zarar hanesine atıyor ve bu rakkamı vergiden düşüyor yani çok umurlarında değil. Olan vergi toplayamayan devlete ve azalan vergi geliri nedeniyle yeterli hizmet verilemeyen halka oluyor. 

Benim hükümetten isteğim ; vadeli kart uygulamasının  kesin kaldırılması ve kredi kartlarda % 100 ödeme  uygulamasına gidilmesidir. Ödeme sorunu yaşayan insanlara devletin bir seferlik yardımcı olmasıdır.

Yoksa yumurtlaması kesilen tavuğu kesmek zorunda kalmak da var.

Alış veriş yaptın , zamanında borcunu  ödedin ödedin.Ödemezsen kartın  ödeme yapılana kadar kapatılır.

Türkiye’de bu karara karşı çıkacak lobiler var. Ticaret yapma kaynaklarından birisini kaybetmek istemezler.

Kredilendirme sanayi ve ticari yatırım haricinde bizim gibi henüz zenginleşmemiş ülkelerin tekil insanları için doğru değildir. Sistemin değişmesi gerekir.

Artık karar vermek zamanı gelmiştir !!!
Alternatif , gençken kredi imkanlarını kullanıp, mal sahibi olacaksın  ancak sağlıklı bütçe yapamazsan borcunu ödeyemeyip,  orta yaşta batacaksın.

Diğer bir alternatif, gençken harcama yapmayıp tasarruf edecek , para biriktirecek ,peşin para ile alış veriş yapıp orta ve ileri yaşta rahat edeceksin.

Türkiye’de vadeli birikim malesef enflasyon oranlarında nemalanıyor, yani bir kazanç kapısı değil. Kazanan hep finans kuruluşları oluyor. Mantıklı  yol,  birikimlerin sistemde uzun vadeli fonlanıp paranın yatırımcıya kredi olarak akması  ve yapılan yatırımından oluşan karın küçük yatırımcıya dönmesidir.

Aslında bu sistem dünyada ve ülkemizde yıllardır var. Ne kadar doğru çalıştırıyorlar bilmiyorum ancak faizin olmadığı , gelirden gelen  kar payını  dağıtan finans kuruluşları var. Bu kuruluşlar doğru yöntemleri olmalarına rağmen  farklı çağrışımları olduğu için tercih edilmiyor.  Başka nedeni ise diğer bankalarla rekabete girip,  kar payını  benzer faiz oranları verdikleri için sanırım inandırıcılıklarını kaybettiler.

Temelde borsada benzer mantık var ancak manipülasyon korkusu onu da tercihten uzaklaştırıyor.

Yatırım aracı olarak Bireysel Emeklilik Sistemi kullanılabilir. Devletin desteğinin artması tercihi arttırıyor. Amaç birikimin toplanması ,  ekonomiye doğru aktarılması. Bu konunun vatandaşa daha iyi açıklanmasında yarar var.

Dostlara söyleyebileceğim tek şey var;

Asla ödeyemeyeceğiniz krediyi almayın , asla  size zorlayacak kredi kartını kullanmayın.

Eskilerin bir sözü vardır. ‘’ Para peşin, kırmızı meşin.’’ 

Hem alan hem de satan için güzel sözdür.

Sonuçta  fakir veya orta halliyseniz hayatta mutlaka bir dönem zorluk çekeceksiniz.

Ya bugün ya da yarın. Karar sizin.

7 Kasım 2012 Çarşamba

KARDAN ADAMLARIN SALTANATI GÜNEŞ GÖRENE KADARDIR








Hayatımızda ne kadar çok keşkeler vardır ? Benim keşkelerim hep olmuştur.

·         Keşke başka meslek seçseydim
·         Keşke daha yakışıklı olsaydım.
·         Keşke başka işte çalışsaydım
·         Keşke o teklifi kabul etseydim.
·         Keşke daha akıllı olsaydım.
·         Keşke 20 yıl önce  Bodrum’da 500 metrekare arazi satın alsaydım.
·         Keşke şimdiki aklım olsaydı.
·         Keşke Amerika’da doğsaydım.
·         Keşke paramı borsada değerlendirseydim.
·         Keşke yatırımımı altına yapsaydım.
·         Keşke elim kırılsaydı da o partiye oy vermeseydim.
·         Keşke lahmacun yerine patlıcanlı kebap yeseydim.  Uzayıp giden giden keşkeler.

Eminim herkesin çok sayıda  keşkesi vardır.

Karar verme zamanı geldiğinde insanlarda meydana gelen tereddüt  zorluk yaratabiliyor.

Üsküdar Müsiki Cemiyeti’nde  koro çalışmaları yaparken  şefimiz,  büyük insan , rahmetli Şeref Çakar sözlerini Orhan Seyfi Orhon’un , bestesini Ali Rıfat Çağatay’ın yaptığı  nihavent eseri Tereddüt’ü geçmede büyük zorluk yaşadığını dün gibi hatırlıyorum.
İsmi üzerinde Tereddüt. Koro elemanları da tereddüt ediyordu. Sanıyorum çok okunan  bir eser olmaması nedeniyle az bilmek tereddüt yaratıyordu.

Sarahaten,  aceba söylesem darılmaz mı?
Darılmak adeti, bilmem ki, çapkının naz mı?
Desem ki: ’’ben seni...’’ yok  dinlemez ki... hiddet eder.
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?
Desem ki: ’’ben,  seni pek...’’ ya kızar konuşmazsa?
Derim: ’’ bu çektiğim insaf edin, eğer azsa?
Desem ki: ’’ben, seni pek çok...’’ hayır, kızar, bilirim;
Tereddüdüm, aceba, hiddetinden az mi elim?
Desem ki:  ‘’ben seni pek çok...’’sakın gücenme emi?
‘’sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi’’

Kaçan balık bazen büyük oluyor ve hayat boyunca keşke kaçımasaydım diyebiliyorsunuz.

Benim iki hatıram keşkelerim arasında  yer alır.

Askerliği Erzurum’da yaptım. Oltu’daki birliğime otobüs ile giderken yüksek bir dağa tek sıra halinde tırmanan keçi sürüsünü gördüm.

Aman allahım !!!  O dik dağlara tek sıra halinde bir cetvel gibi  tırmanan keçi sürüsü beni çok etkilemişti.

Fotoraflarını çekemediğim için kendime çok kızarak keşke makinam yanımda olsaydı  demiştim.

O dönemde genç sürgünleri yedikleri , ormanları yok ettikleri gerekçesiyle keçilerin sayısını azaltmak için  asker yemeklerinde büyükbaş veya koyun  yerine keçi eti kullanılırdı.

Belli mevsimlerde keçi eti güzel olur, bazen de insanı bozar. Ancak emir demiri kesiyordu bıka bıka olsa da keçi etine devam ettik . Zaten her gün baklava yesen insan bıkıyor.

Rahmetli olan tanınmış iş adamı ile bir şirketin açılış töreni için Adana’ya gitmiştik. Bu sempatik iş adamı uçaktan inince Adana’nın kesif kebap kokusundan etkilenerek  hiç unutmam  şöyle söylemişti;

Evdekiler sağlığımı düşündükleri için birgün balık , birgün tavuk yediriyorlar.
Böyle devam edersem ya yüzeceğim ya uçacağım.
Lütfen beni güzel Adana Kebap yapan bir  lokantaya  götürün de  kimse görmeden yemeğimizi yiyelim.

Keşkelerimden diğeri gene Erzurum’un şirin ilçesi Oltu’da oldu.
Haftasonu çok fazla yapacak birşey olmadığı için ilçenin dışına doğru yürüyüşe çıkmıştım. Mevsimin yaz olması nedeniyle çevre fazlasıyla kuraktı.
Oltu çayının kurumuş yatağının üzerinden geçerken oldukça büyük bir ses duydum. Dağlardan dere yatağına doğru sular geliyor ,taşı kumu önüne katarak ilerliyordu.
Çevrede yağmur yokken yazın sıcağında suların gelmesine bir anlam veremedim.
Şaşkınlıkla bu muhteşem manzarayı seyrediyordum.

Dere yatağının üst tarafı su , alt tarafı taş toprak.

Özellikle suyun gelişini bekleyeyim de bu manzaranın fotorafını çekeyim desem , inanın yakalaması çok zor bir manzara. Tamamen tesadüf.

Keşke makinam yanımda olsaydı  dedim kendi kendime.

Yazın ortasında bu su nereden ve nasıl geliyordu ? Anlamak çok uzun sürmedi .

Dağın tepesindeki  kar güneşi görünce erimiş ve su olup akmıştı.

İstanbul’ a yağan karla yapılan kardan adam kaç gün dayanır ?   Sanırım bir kaç gün .
Peki kardan adamı Ağrı ya da Everest’in zirvesine yaparsanız  bu kadar çabuk erir mi ?
Tabiki  kolay kolay erimez ancak sen bu dağlara çık çıkabilirsen. Hüner orada.

Sonuçta bu dağlara çıkmak çok zor. Mutlaka altyapı , donanım, cesaret ,deneyim, eğitim istiyor. Bu şartlara sahipsen senin yaptığın kardan adam kolay kolay erimiyor.

Birde donanım sahibi olmadan makam sahibi olanlar var. Onların politikadaki , iş hayatındaki, aile hayatındaki ömürleri uzun olmuyor. Kardan adam gibi kısa sürede eriyip gidiyorlar.

Güneş açar, karlar erir , sular akar  ve perde. Sonuçta ;

Kardan adamların saltanatı güneş görünceye kadardır.

Ataköy’deki arıtma tesisinin açılışı ile ilgili naklen yayında Tayyip beyi  seyrediyordum. Tesis ve İstanbul’la ilgili yapılanları anlatırken etkilenmemek elde değildi. Anlatılanlanlar doğruysa çok önemli işler yapılmış. Sayın Başbakanının yalan söyleyecek hali yok. Mal meydanda.

İktidar belediyeciliği iyi biliyor, başarılı yönetimlerin katkısı halka oluyor dedim kendi kendime.

Haftasonu yeni yapılan metro ile ailece  Kadıköy’e gidelim istedik. Gerçekten büyük kolaylık. Aynı zamanda medeniyet seviyesini yükselten bir araç.

Katkısı bulunanlardan Allah razı olsun dedim. Ancak metro maceram devam ettiğinde fikirlerimde değişiklik oldu.

Everest’i tırmanmak kolay değil. Ekip istiyor , donanım istiyor, deneyim istiyor,süreklilik istiyor.

Sen metroyu yap ancak su akışını önleme. Yerin 40-50 metre altında sular yürüme platformlarına damlıyor. Su akışını engellemek için malzeme püskürtmüşler ,yeterli olmamış koridorlar nem ve küf içinde.

Sen metroyu yap ancak peron çıkışına hemen yürüyen merdiven koy. Trenden çıkanlar yürüyen merdivene girmek için birbirini ezsinler. Doğru uygulamalarda tren çıkışından sonra bir süre yürünerek merdiven bölgesine gelinir.Belli ki projeyi yapanlar iyi etüd yapmamışlar.

Sen metroyu yap ancak ikinci kat  yürüyen merdiven çalışmasın. Hastalar, engelliler,hamileler 60-70 basamağı  nasıl yürüyerek çıkmaya çalışsınlar ? 
Bu kişiler için asansör var demeyin.Asansör alt katta kaldı.

Sen metroyu yap Kadiköy çıkışının üstünü  yarı açık olarak  insaa et ki yağmur yağdığında metroyu su bassın. Projeyi çizen mühendis hiç mi örneklerini gidip görmedi ?

Sen metroyu yap ancak Kadıköy Çarşı bağlantısını yapma ki  insanlar yaya geçiti olmayan caddeden karşıya geçerken trafik kazasından ölsünler.

Hemen yapalım , hemen açalım, göz boyayalım.

Şimdi soruyormusunuz Galatasay Arena stadını neden su bastı ?

Şimdi Halime’yi samanlıkta bastılar, kilodunu çam ağacına astılar diyeceğim olmayacak.

İşi yaptıranların talepleri neydi ? Doğru tarif yapmışlarmıydı ? Yükleyici firma İnşaatı ihale şartlarına göre yapılmış mıydı ? Hangi denetimden geçti ? Kim teslim aldı ? Sürekliliği sağlamak için gerekli bakım ve hassasiyet gösterildi mi?

Kurumsallık gereği herkes  görevini doğru yapsa sorun olmayacak  ancak organizasyon ve yönetim yeterliliğiniz olmayınca güzellikler çirkinliğe dönüşüyor.  Sonra birbirimizi suçluyoruz.

Eskiler buna ‘’Bir çuval incir berbat oldu’’ diyorlar.

Partilerin ülkeye hizmet vermek için iktidar olma talepleri oluyor. Bu nedenle halktan oy istiyorlar. İktidarların başarılı olmasını hepimizin yararına.

Mevcut iktidarda iyi niyet var ancak yemek yaparken elindeki malzemeyi iyi seçeceksin. Sadece senin  iyi olman yetmiyor. Çalıştırdığın adamlar , iş yaptırdıkların ,çevren  doğru insan ve kurumlar olacak.
Toplumumuzda çok kişi  güneşe yakın olmak , eriyen kardan bir tas su doldurmak veya kolay yolla ısınmak istiyor.

Çevrendeki insanları iyi seç , yoksa yolda kalırsın. Sonradan pişmanlık fayda etmiyor.

On yılı aşkın iktidar süresince güzel işler yapıldı. Daha iyilerini bekliyoruz ancak rüzgar terse esmeye başladı.

Son günlerde kiminle konuşsam  hükümetin ekonomi, dış politika ,hukuki süreçler, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı tavırlar , dini öne çıkartan genel uygulamaları çokta yumuşak olmayan uslupla eleştirdiklerine şahit oluyorum.

Gerçek böyledir, değildir diye düşünmenin bir anlamı yok vatandaşın algısı böyle oluşmaya başladı.

Genelde iki konu üzerinde duruyorlar. Birincisi ülke kötü yönetiliyor ikincisi Tayyip beyin alternatifi yok diyorlar. Tayyip beyin alternatifsizliği zaten bilinen bir konu ancak ülkenin kötü idare düşüncesi yayılarak tsunami etkisi yapabilir.

Futbol hakemliğinde genel uygulama vardır. İki futbolcu  kavgaya başlamışsa aralarına dalar ortamı yatıştırırsın.Konumun ve durumun kısa süreli kavgayı çözmek için yeterlidir. Eğer çok kişi birbiriyle dalaşıyorsa kendini geriye atar , olayları uzaktan seyreder sonra tespitine göre gerekeni yaparsın. Oyuncuların içine girersen yumruğu yeme veya olayları süzememe riski vardır.

Askerliğini topcu olarak yapanlar gayet iyi bilirler ki hedefi vurmak için önce deneme atışı yapılır sonra ileri gözetleyicinin verdiği düzeltmeye göre hedefi vurmaya çalışırsın.

Tayyip beye önerim şudur ; İş iki kişinin kavgasından çıkıp genelleşmektedir. Bu nedenle geriye çekilip sorunun tespitini doğru yapıp , hedefi vurmak gerekir. Aksi halde sutre gerisinden seni vurmak isteyen topçular hazır. Onlarda hedef tanzimi yapıyorlar.

Sanıyorum gelecek seçimler çok çekişmeli geçecek.  Sonuşta kaybeden kaybetiğiyle, giden gittiğiyle kalacak.

Cemal askere gidiyor diye annesi ağlıyormuş .Temel hemen atılmış.

Ne ağlaysun anacuğum ?  Ceri hatta kalursa pi mesele yok.
Cepheye ciderse içi ihtimal var, ya yaralanur ya yaralanmaz.
Yaralanursa ya iyileşur ya iyileşmaz.
İyileşurse iyi, cepheye tekrar cöndermezler.
Ölürse ya Cennete cider ya Cehenneme.
Cennete ciderse iyi , Cehenneme ciderse oyle pi evlat içun ağlamaya değmez...
Temel’in dediği gibi değmezlere çok değer vermenin bir anlamı yok.
Bir anlamda şeyh uçmuyor, müritler uçuruyor.

Yaşlıların nufüs cüzdanlarında doğum tarihleri Hicri takvime göre yazılırdı.  Babam 1330 , annem 1340  yani Miladi olarak 1924 doğumlu. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt.

İnsan hayatında yaşlar ilerleyince ölüm kaçınılmaz oluyor ancak Cumhuriyet yıllar ilerledikçe insanların aksine daha sağlam adımlarla gelişiyor, güçleniyor.

89. Yıl halkın gerçekten Cumhuriyet’e sahip çıktığı bir yıl olarak kutlandı. 29 Ekim 2012 milattır, asıl Cumhuriyet o günden sonra başladı. Cumhuriyetin kıymeti bu tarihten sonra daha iyi bilindi. Cumhuriyet’in en büyük yaşam kaynağının halk olduğunu göstermesi açısından son derece önemli.

Cumhuriyet benim diyen herkesindir. Ayrımcılık yapmadan , ayrı gayrı olmadan. Hepimizin Cumhuriyet’i yapmayı başardığımızda kıymeti daha da artacaktır.

Cumhuriyet kadını olan anneme ve halkın desteği ile daima yükselecek Cumhuriyet’imize uzun ve sağlıklı  ömürler dilerim.

3 Kasım 2012 Cumartesi

NANKÖR KEDİ








Sarman’dı küçük kedimizin ismi.

Ortaköy’deki küçük evimizde  Sarman’la birlikte olduğumuz güzel yıllardı. Henüz  5-6 yaşlarda olduğum için ayrı bir sevgim vardı bu güzel kediye. Malesef kedimizin ölümü ile evden taşınmamız aynı yıllara denk geldi. İlk hayvan sevgim kısa süreli olmuştu.

Babam emekli olunca ilk işi evimize yakın bir toprağı işlemek üzere çevirmek oldu.
Rahmetli babamın inancına göre emeklilik sonrası  çabuk ölmemek için fiziksel uğraş yapacak birşeyler olmalıydı.

O dönemde çayır çimen boldu. Arazilerin bilinen sahibi de yoktu , soranı da. İçinde kuyusu olan arazi parçası  yıllarca işlenme neticesinde  ağaçları, sebze ve meyvaları , çeşit çeşit hayvanları olan Ali Baba’nın çiftliğine dönüştü.

Babam bütün gün toprakla çalışır, emek verirdi. Neler arıyorsanız burada  fazlasıyla  bulmak mümkündü. GDO’ suz sebze ve meyvalar burada yetişir, hayvanlar burada büyürdü.Keçimiz ,koyunumuz, tavşanımız, tavuklarımıza ilave olarak  rahmetli eniştemin Eminönü Mısır Çarşısı’ndan getirdiği maymun , hatta iguanamız vardı.

Babam vefat edince uzun yıllar hayvan sevgisinden uzak kaldık. Ne kedimiz ,ne köpeğimiz oldu.

Bir gün oğlum elinde  küçük bir Siyam yavrusu ile gelince panik olduk. Sadece 300 gr gelen kedi yavrusunun  henüz anne sütüne ihtiyacı vardı. Satıcı oğlumu kazıklamış ve henüz anne sütü ihtiyacı olan yavru kediyi satmıştı.

İş başa düşünce bu yavruyu yaşatmamız önceliğimiz arasında yer aldı. Tedavi ve bakım için götürdügümüz veterinerde kedi yavrusu ölecek diye korktu. Ancak bir kere başlamıştık devamını getirmemiz gerekiyordu. Sütü, maması, veterineri derken Siyam yavrusunu yaşatmayı başardık.

İsmini Gümüş koyduğumuz kedimiz bugün 3 kilo ve gayet sağlıklı. O artık ailemizin bir ferdi  oldu. Birlikte yemek yiyor, birlikte yatıyoruz.

Şeytan azapta gerek , bir kedi yetmeyince evimiz ikinci kedi yavrusu ile tanıştı. Lokum ismini verdiğimiz Scotish cinsi şirin kedi yavrusu yeni misafirimiz oldu.

Artık yatağımızı , aşımızı paylaşacak birisi daha vardı. Bu şirin şeyler hayatımızın neşesi oldular.

Çeşitli mamalar artık onların emrindeydi. Kendinizi doktora götüremiyorduk ancak her on günde bir veteriner onların emrindeydi.

Eşim evden çıkamaz, çıksa da yeni bebeklerini özleyip hemen geri döner olmuştu.

Gün geçtikçe onlarda kilo aldı, bizde. Artık bir yatağa 4 canlı sığamaz olduk ancak hiç şikayet etmedik. Yatakta dönerken onları ezmemek için azami dikkat gösterdik.

Bazen dışardaki yaşamı merak edip kapıdan kaçtılar, zor yakaladık.

Uzmanlar ev ortamında büyüyen kedi ,köpek gibi evcil hayvanların dış yaşamda başarılı olamadıklarını ve kısa sürede öldüklerini söylüyorlar.

Dışarda kolay beslenemiyorlar.
Dışarda düzenli sağlık hizmeti bulamıyorlar.
Dışarda sevgiyi bulamıyorlar.

Belki merak, belki hürriyet arzularını tatmin etmeye çalışıyorlar ancak hayatta kalma olasılıklarını azaltıyorlar.

Bazen kafalarına göre davranıp gerek oyun , gerekse içgüdüleri gereği elimizi ısırmaya başladıklarında aman yapma nankör kedi dediğimiz de oluyor.

Ancak bizi birbirimize bağlayan sevgi olduğu için şikayet etmiyoruz. Birbirimize iyi , kötü yönlerimizle alışmaya , birlikte yaşamaya çalışıyoruz.

Gerçekten sevgi ve saygı ortak yaşam için olmazsa olmaz. Hem insanlar, hem hayvanlar için.

Aslında doğa ile politika ne kadar iç içe.

Bizim kedi hikayesi Türkiye’nin son 30 yılda  yaşadıklarını ne güzel çağrıştırıyor.

İnsan – hayvan,
İnsan – İnsan ortak yaşam hikayesi.

Bazen dostça, bazen nankörce.


Fatih Sultan Mehmet, bir gün tebdili kıyafet edip halkın arasına karışır.
Dolaşırken yolu  “Kuş Çarşısına”  düşer.
Kafeslerdeki keklikleri ,bıldırcınları,şahinleri,atmacaları izlerken kuşların fiyatı dikkatini çeker.
Kekliklerin kafesinde  “tanesi 2 altın” yazmaktadır. En arkadaki kafeste ise “ 20 altın” etiketini görür ve sorar;

Bunun fiyatı neden bu kadar fazla ?

Satıcı;  Bunda öyle bir ses var ki, bu sesi dinleyen mest olur, bu keklik avcıya çok av getirir.

Sultan;  Nasıl yani ? diye sorar.

Satıcı; Bu keklik öttüğü zaman, civardaki tüm keklikler hemen etrafına toplanır.Bu arada avcı hiç yorulmadan keklikleri avlar. Yani bu keklik avınızı ayağınıza getirir.

Sultan; Tamam alıyorum, al sana 20 altın , der ve kekliği kafesinden çıkardığı gibi, kafasını koparır ve çöpe atar.
.
Satıcı;  Aman efendi, siz ne yaptınız?  O çok nadir bir keklikti, üstelik paranız boşa gitti.

Sultan;  Param boşa gitmedi. Aksine, soyuna ihanet edeni ortadan kaldırarak, o nesli korumuş oldum. Soyuna ihanet eden, herkese ihanet eder.

Bu topraklar içinde yaşayan insanların birbirine sevgi ,saygı besleyerek ,huzur içinde yaşaması esastır. Hepimiz hata yapabiliyoruz . Önemli olan varsa yanlıştan dönebilmektir.

İnsanları sevelim onları kucaklayalım ancak nankörce inkar politikasına devam edenlere de aynı anlayışı göstermek doğru olmaz. Bazen de Sultan gibi davranmak gerekebilir.

Sultan’ın doğrusu, yanlışı  birbirine karışır. Hangisi doğruydu diye sorgulamak durumunda kalırız.

Hem hataları hem de nankörlüğü azaltırsak Türkiye çok daha yaşanır bir ülke olur.


Sonuçta tırnak yarası biraz acı veriyor , belki  küçük iz bırakıyor ancak gönül yarası geçmiyor.


2 Ekim 2012 Salı

ŞİKAYETÇİYİM SAVCI BEY




Sayın Savcım şikayetçiyim !!!

Kardeşim sakin ol . Derdin nedir ? Kimden şikayetçisin ?

Şu kadından şikayetçiyim.

Sana ne yaptı ?

Paramı ve hayallerimi çaldı .

Nasıl oldu ? Anlat bakalım. Hukuksuz bir durum varsa gerekeni yaparız .

Sayın Savcım , kızım Anadolu Lisesi kazandı.

Tebrik ederim.

Sağolun ancak kayıt yapmaya  gittiğimizde kalabalık içinde bir kadın kızımın şort giydiğini görüp cık, cık , cık  yapınca kızım ben bu okula gitmem diye tutturdu. İstanbul ortamında normal giyim tarzı olmasına rağmen kadının bu tavrı  beni de rahatsız etti.

Ne kadar kızıma ‘’ Sen anneleriyle değil gençlerle birlikte okuyacaksın ’’ desemde ikna edemedim ve özel okula gönderme karar aldım. Bu karar bana oldukça pahalıya patlayacak.  Gitti paralar !!!

Hadi biz kızı özel okula kaydettik ,ya parası olmayanlar ne yapacaklar ?
Hangi psikoloji ile okumaya devam edecekler.
Ya ortama uyacak yada karşı gelip aşırı serbestlik yaşamaya çalışacaklar.

Daha önemlisi hayallerimi kaybettim.

Sayın Başbakan  kimse kimseye karışmayacak ,baskı ve dayatma olmayacak, insanlar kapalı da gezecek , kısa da giyecek , içki de içecek , oruç ta tutacak, Türkiye özgürlükler ,demokrasi ülkesi olacak derken gerçekten  güzel hayaller kurduk.

Gelin görün ki mahalle baskısı böyle demiyor.

Bir elinde bira şişesi olup ekmek alanlar dövülüyor.
Kısa giyenlere garip garip bakılıyor.
Kapalı giyinenler küçümseneniyor.

Yani gerçek denildiği veya arzu edildiği gibi değil.

Kimsenin kimseye karışmayacağı, hor görmeyeceği ortamı bulabilmek uzun süreli eğitim ister,güçlü ve hazmedilmiş demokrasi ister. Uyum ,çevresel etkiler çok önemli .

Uyumda zorlananlar var. Her şehrin, her köyün durumu farklı . Önceleri %70 köylü % 30 şehirli nufusu varken şimdi tam tersi oldu. Çeşitli nedenlerden dolayı köyünden kopup şehre göçen çok sayıda  mutsuz aile var.  Aileleri mutlaka köyde tutmanın  çarelerine bakmak lazım. Kuralların  ve kültür yapısının  zayıf olduğu ülkede  göçerler seni de kendine benzetmeye çalışıyorlar.

Avrupa’da köylüyü  köyünden ayırmak için zor kullanmak  gerekir.

Hayvanı, toprağı, traktörü,temiz havası olan köylünün şehirde ne işi olur ki ?

Bu Dünya’da çektiğimizi şair ne güzel ifade etmiş.

Bitmez tükenmez bu dert ömür diyorlar adına.

Adamın biri New York, Central Park'ta yürüyüş yaparken, aniden kuduz köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür.
Koşar ve köpekle  boğuşmaya başlar. Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kalmasına rağmen köpeği öldürür. Yaralanmıştır ancak  küçük kızın da hayatını  kurtarmıştır.
Bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine  koşar ve adamın yanına gelir.
Sarılıp teşekkür ettikten sonra ,

‘'Sen bir kahramansın, yarın bütün  gazeteler seni yazacaklar. Göreceksin başlık da şöyle olacak;  Cesur  New York'lu küçük kızın hayatını kurtardı.'’

Adam itiraz eder  ‘‘Ben New York'lu değilim!'’

Polis 'Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar; Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı'’ cevabını verir.

 ‘'Ama ben Amerikalı da değilim'’ der adam artık şaşırarak. Polis  'Ya, o  halde nerelisin?'’   diye sorunca adam cevap verir;

‘ 'Ben Iraklıyım! '’

Polis adama başka bir şey söylemez. Irak’lı  ertesi gün gazeteleri  aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır.

 ‘'Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü.'’

Aman ne olur masum vatandaşımızı yanlış politika ve mahalle baskılarıyla yanlış algılamalar yaratıp  Irak’lıya döndürmeyelim.


Atilla İlhan’ın sohbetlerini çok severdim.  Çok önemli bir şair ve yazardı.  Hele 1980’li yılların başında  senaryosunu yazdığı  Kartallar Yüksek Uçar  geniş  kitleleri kendine bağlayan ilk  tv dizisi olmuştu. Türkiyenin ilk gökdelerinden Zincirlikuyu’daki Karayolları binası dizide  Karabulut Holding olarak kullanılmıştı.

Kemani Sarkiz’in efendinin unutulmaz eseri  Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime  şarkısı patron Banaz’lı İsmail  rolünü oynayan Sadri Alışık’ın ağzına ne güzel yakışmıştı.

Banazlı’nın bir sözü hala kulaklarımızda çınlıyor.

Usulutle ve suhuletle !!!

Aslında çok bir anlamı yok. Argoda sezsiz sedasız anlamında kullanılıyor.

Bugünlerde bazı kesimler için anlamlı toplumsal yönlendirneler o kadar çabuk yapılıyor ki alışmak kolay olmuyor.

Usuletle ve suhuletle olsa belki olacak ama hızlı yapılınca DNA’mıza uyum sağlamıyor.


Arkadaşlarım sende politikacı özellikleri var, iktidar olmak için sen de mücadele verebilirsin  diyor ve ilave ediyorlar;

·         Yakışıklı  babayiğit  adamsın , ses tonun ve ifade tarzın çok iyi . Kürsü sana yakışıyor.
·         Hayal gücün mükemmel. Bazıları 2023 hatta 2071 den bahsediyorlar. Sen 3000’ li yıllar için hedef koyarsın inanan inanır. Elini ,dilini mi bağlıyorlar ? Şairin dediği gibi umut garibin ekmeği ye babam ye.
·         Hukukun üstünlüğü , demokrasi , insan hakları, ekonomi gibi konuları boşver.Halk artık seçici değil. Lahmacun içine konmuş Adana kebap gibi ne yediğini, neden tat aldığını unutmuş. Onlar için fark etmiyor,  ne versen yiyor.
·         Şiir biliyorsun bir iki şiir okur , halkı hislendirir göz yaşına boğarsın. Sonra biraz da taraftarları gaza getirmek için Konya kaşık ekibini getirir işe hareket katarsın.
·         Olmadı Amerika’da dini tarikatların yaptığı gibi taraftarlarının eline birer nota verir hep beraber şarkı söylersin.
·         O da olmazsa en son olarak şimdi moda olan Kore’den grup getirir, Gangnam Style dansı yaparsın . Artık bu  pik noktadır . Bundan da memnun kalmazlarsa kendini Boğaz köprüsünden atarsın.

Bir uyandım , ter içindeyim. Politikanın getirdiği ağırlık bende çok baskı yaratmış.
Çok şükür rüyaymış dedim.  Sonunda politikaya atılıp başaramamak, rezil olmak var.

Politikada başarılı olanların iki özelliği var olduğu söyleniyor.

1)    Ekonomide başarılı olmak
2)    Halka olumlu şeyler söyleyip, ümit vermek.

Bırakın devleti kendi evimin ekonomisinde başarılı olamıyorum. Diğerinde ise yıllardır devamlı muhalef yapmaya o kadar alıştıkki iktidar olursak elimiz ayağımıza dolaşır.Kimseye ümit veremeyiz.

Durumuma  şükür ederek , uykuya daldım. Merak ediyorum bir daha ne zaman uyanırım ?


Sayın Başbakanım seni çok seviyorum. Diğer başbakanlarımız Menderes , Özal , Ecevit , Demirel , Erbakan ,Yılmaz, Çiller’i sevdiğim gibi.

Biz Cumhurbaşkanlarını , Başbakanlarını babamız, atamız yerine koyup saygı ve sevgide hiç eksiklik göstermedik.

Öyle de olması gerekir. Mutlaka inanacağımız, güvenebileceğimiz birileri olmalı.

Sevdim seni bir kere başkasını sevemem dizelerindeki gibi çapkınlık yapsa da , alkolik de olsa, kumar oynasa da  babamızdan vaz geçemeyiz. Babamızı sevmeye devam ederiz.


Ancak  bir zamanlar sevdiğimiz Bayar , Menderes , Ağar,Başbuğ ,Alan gibi  politikacıları , askerleri, polisleri  nedense  hapse  atmaya çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz.Demirel , Evren sıralarını bekliyorlar .

Bu millete güvenmeye gelmez . Özal’ın arkasında el pençe duranlar şimdi küfür ediyorlar.

Nedenini hala tam bilmiyorum  ancak söylenene göre halkın sevgilisi  Menderes’i dostu var diye asmışlar. Şimdi trend oldu onu da anlamak zor.

Sayın Başbakanım,  kendin gibi karizmatik lideri  kendi partinde bulamadın,  ithal etmeye çalışıyorsun  diye gücenen olabilir.Yarın  başbakanlık , başkanlık için arkadaşların adına oy istersin . Adaylardan hiç biri senin yerini tutmaz o nedenle sakın bana güvenipte oy isteme .

Dostu var diye Menderes’i asanlar yaptığın güzel şeylerin değeri, kadrini bilmeyebilir. 
IHL  haricindeki okul mezunlarını potansiyel  terörist  olarak görüyor , futbolun gelişmiş şeklini 4*4*4 olarak eğitime sokuyor , terörü çözemiyor diye seni de unuturlar.

Zaten kimler unutulmadı ki ....

Safiye’ler, Munir’ ler , Zeki’ ler, Hamiyet’ler , Müzeyyen’ler, Bülent’ler