3 Kasım 2012 Cumartesi

NANKÖR KEDİ








Sarman’dı küçük kedimizin ismi.

Ortaköy’deki küçük evimizde  Sarman’la birlikte olduğumuz güzel yıllardı. Henüz  5-6 yaşlarda olduğum için ayrı bir sevgim vardı bu güzel kediye. Malesef kedimizin ölümü ile evden taşınmamız aynı yıllara denk geldi. İlk hayvan sevgim kısa süreli olmuştu.

Babam emekli olunca ilk işi evimize yakın bir toprağı işlemek üzere çevirmek oldu.
Rahmetli babamın inancına göre emeklilik sonrası  çabuk ölmemek için fiziksel uğraş yapacak birşeyler olmalıydı.

O dönemde çayır çimen boldu. Arazilerin bilinen sahibi de yoktu , soranı da. İçinde kuyusu olan arazi parçası  yıllarca işlenme neticesinde  ağaçları, sebze ve meyvaları , çeşit çeşit hayvanları olan Ali Baba’nın çiftliğine dönüştü.

Babam bütün gün toprakla çalışır, emek verirdi. Neler arıyorsanız burada  fazlasıyla  bulmak mümkündü. GDO’ suz sebze ve meyvalar burada yetişir, hayvanlar burada büyürdü.Keçimiz ,koyunumuz, tavşanımız, tavuklarımıza ilave olarak  rahmetli eniştemin Eminönü Mısır Çarşısı’ndan getirdiği maymun , hatta iguanamız vardı.

Babam vefat edince uzun yıllar hayvan sevgisinden uzak kaldık. Ne kedimiz ,ne köpeğimiz oldu.

Bir gün oğlum elinde  küçük bir Siyam yavrusu ile gelince panik olduk. Sadece 300 gr gelen kedi yavrusunun  henüz anne sütüne ihtiyacı vardı. Satıcı oğlumu kazıklamış ve henüz anne sütü ihtiyacı olan yavru kediyi satmıştı.

İş başa düşünce bu yavruyu yaşatmamız önceliğimiz arasında yer aldı. Tedavi ve bakım için götürdügümüz veterinerde kedi yavrusu ölecek diye korktu. Ancak bir kere başlamıştık devamını getirmemiz gerekiyordu. Sütü, maması, veterineri derken Siyam yavrusunu yaşatmayı başardık.

İsmini Gümüş koyduğumuz kedimiz bugün 3 kilo ve gayet sağlıklı. O artık ailemizin bir ferdi  oldu. Birlikte yemek yiyor, birlikte yatıyoruz.

Şeytan azapta gerek , bir kedi yetmeyince evimiz ikinci kedi yavrusu ile tanıştı. Lokum ismini verdiğimiz Scotish cinsi şirin kedi yavrusu yeni misafirimiz oldu.

Artık yatağımızı , aşımızı paylaşacak birisi daha vardı. Bu şirin şeyler hayatımızın neşesi oldular.

Çeşitli mamalar artık onların emrindeydi. Kendinizi doktora götüremiyorduk ancak her on günde bir veteriner onların emrindeydi.

Eşim evden çıkamaz, çıksa da yeni bebeklerini özleyip hemen geri döner olmuştu.

Gün geçtikçe onlarda kilo aldı, bizde. Artık bir yatağa 4 canlı sığamaz olduk ancak hiç şikayet etmedik. Yatakta dönerken onları ezmemek için azami dikkat gösterdik.

Bazen dışardaki yaşamı merak edip kapıdan kaçtılar, zor yakaladık.

Uzmanlar ev ortamında büyüyen kedi ,köpek gibi evcil hayvanların dış yaşamda başarılı olamadıklarını ve kısa sürede öldüklerini söylüyorlar.

Dışarda kolay beslenemiyorlar.
Dışarda düzenli sağlık hizmeti bulamıyorlar.
Dışarda sevgiyi bulamıyorlar.

Belki merak, belki hürriyet arzularını tatmin etmeye çalışıyorlar ancak hayatta kalma olasılıklarını azaltıyorlar.

Bazen kafalarına göre davranıp gerek oyun , gerekse içgüdüleri gereği elimizi ısırmaya başladıklarında aman yapma nankör kedi dediğimiz de oluyor.

Ancak bizi birbirimize bağlayan sevgi olduğu için şikayet etmiyoruz. Birbirimize iyi , kötü yönlerimizle alışmaya , birlikte yaşamaya çalışıyoruz.

Gerçekten sevgi ve saygı ortak yaşam için olmazsa olmaz. Hem insanlar, hem hayvanlar için.

Aslında doğa ile politika ne kadar iç içe.

Bizim kedi hikayesi Türkiye’nin son 30 yılda  yaşadıklarını ne güzel çağrıştırıyor.

İnsan – hayvan,
İnsan – İnsan ortak yaşam hikayesi.

Bazen dostça, bazen nankörce.


Fatih Sultan Mehmet, bir gün tebdili kıyafet edip halkın arasına karışır.
Dolaşırken yolu  “Kuş Çarşısına”  düşer.
Kafeslerdeki keklikleri ,bıldırcınları,şahinleri,atmacaları izlerken kuşların fiyatı dikkatini çeker.
Kekliklerin kafesinde  “tanesi 2 altın” yazmaktadır. En arkadaki kafeste ise “ 20 altın” etiketini görür ve sorar;

Bunun fiyatı neden bu kadar fazla ?

Satıcı;  Bunda öyle bir ses var ki, bu sesi dinleyen mest olur, bu keklik avcıya çok av getirir.

Sultan;  Nasıl yani ? diye sorar.

Satıcı; Bu keklik öttüğü zaman, civardaki tüm keklikler hemen etrafına toplanır.Bu arada avcı hiç yorulmadan keklikleri avlar. Yani bu keklik avınızı ayağınıza getirir.

Sultan; Tamam alıyorum, al sana 20 altın , der ve kekliği kafesinden çıkardığı gibi, kafasını koparır ve çöpe atar.
.
Satıcı;  Aman efendi, siz ne yaptınız?  O çok nadir bir keklikti, üstelik paranız boşa gitti.

Sultan;  Param boşa gitmedi. Aksine, soyuna ihanet edeni ortadan kaldırarak, o nesli korumuş oldum. Soyuna ihanet eden, herkese ihanet eder.

Bu topraklar içinde yaşayan insanların birbirine sevgi ,saygı besleyerek ,huzur içinde yaşaması esastır. Hepimiz hata yapabiliyoruz . Önemli olan varsa yanlıştan dönebilmektir.

İnsanları sevelim onları kucaklayalım ancak nankörce inkar politikasına devam edenlere de aynı anlayışı göstermek doğru olmaz. Bazen de Sultan gibi davranmak gerekebilir.

Sultan’ın doğrusu, yanlışı  birbirine karışır. Hangisi doğruydu diye sorgulamak durumunda kalırız.

Hem hataları hem de nankörlüğü azaltırsak Türkiye çok daha yaşanır bir ülke olur.


Sonuçta tırnak yarası biraz acı veriyor , belki  küçük iz bırakıyor ancak gönül yarası geçmiyor.


Hiç yorum yok: