27 Ocak 2015 Salı

HÜNER ,ÇIRKİNLİKLERDEN GÜZELLİK YARATABİLMEKTİR.







İlker Başbuğ 1980 yılı sonrası Diyarbakır Cezaevi'nde yapılanlar hatadır, keşke yapılmasaydı demiş. Haklıdır , insanlara suçlu da olsa işkence yapılmamalı. Hukuk gereken cezayı vermeli. Ancak maharet, yapılan yanlışlığı anlayıp bir daha yapmamak. Doğru yaşam böyle gelişiyor. Yapılan yanlışlığın bir bedeli oluyor. O zaman bu bedeli Kürt'ler ödedi . Şimdi de onlar Türkiye'ye bedel ödetiyorlar. Toplumsal yaşam , demokrasi böyle birşey , sosyolojik süreç on yılları alıyor.

Sonunda çirkinliklerden  güzellikler doğuyorsa o size bedeli bir şekilde ödenmiş ürün olarak kalıyor.

CHP başkanı Kemal bey dini siyasete alet etmek ihanettir demiş. Haklıdır , ancak bu söylemleri kilişe cümleler yerine içselleştirmek gerekir. Bu konuşmalar tek başına birşey ifade etmez havada kalır ,zemin bulmaz.
İktidar siyasette dini önceliğe koymaktadır. Eğitim ortalaması 6,6 yıl olan halka devamlı dini pompalaması, bir anlamda halkı kandırması, çalışma alanı devlet olması gerekirken devamlı dine girmesi doğru değildir. Diğer taraftan manevi dünya ile uğraşmak için köşesine çekilmesi gerekenlerin , devleti ele geçirme plan ve uygulamaları ibretle izlenmektedir.

Yapılanların ülkemize ne kadar zarar verdiği açıktır. Aslında bu durumu üzülerek değil , sevinerek izlemeliyiz. Yapılanların ne kadar yanlış olduğunu ve tekrarlanmamasını  içselleştirmek gerekir. Aslında unuttuğumuz güzelliklerin hatırlanması açısından önemlidir. Elbette yaşananların da bir bedeli var.Bu bedeli zaman zaman inanan kesim ödüyor zaman zaman inanmayanlar.

Birileri kitabı yazıyor, birileri okuyor,birileri yazılan kitapla hemfikir değil birilerinde kitapla mitapla ilgisi olmayan kitapsızlar. Peki bunları nasıl bir araya getireceksiniz ?

Abuk sabuk politikalar yerine düzgün uygulamalar ortak değer yaratır , değişiklikleri sistemin içine çeker.

Bakın Yunanistan’da yapılan seçimde yeni nesil politikacı çıktı. Ben ateistim , inancım yok dedi ve ortodoks inancı güçlü Yunanistan’ da iktidar oldu. 

Onun inancı kendisini ilgilendirir. Halk adayı ateistliği yaygınlaştırsın diye değil , icraat yaparak kötü durumu iyileştirsin diye  iktidara taşıyor. 

Bizim iktidar rekabetine gireceklerden beklentimiz ülkeyi düze çıkartmalarıdır .

 Evrensel olmayı , demokrasinin gereklerini yerine getirmeyi unutmadan....

24 Ocak 2015 Cumartesi

LA EDRİ








Gençlik yıllarımızda, lise son sınıfta üniversite hazırlık dersanelerine gidilirdi. Bende lise arkadaşlarımla birlikte haftasonları Unkapanı Dersanesi'ne devam ederdim.

Unutamadığım hocalarımızdan biri meşhur Edebiyat öğretmeni merhum Rauf Mutluay'dı. Tanışma  saatlerinde iletişim kurmak için öğrencilere soru ile başlardı.

La edri nedir ?
Bilmiyoruz hocam.
Bravo bildiniz. La edri bilmiyorum demenin Arapça'sıdır.

Öğrenciler şaşkın bir şekilde birbirine bakarlar ve bilmeden ,bilmenin keyfini yaşarlardı.

Aslında bilmemek veya  az kişinin kendi aralarında bildiği lisan ekmek kapısı olmuş.

Sadece biz bilelim , başkaları bilmesede olur. Böylece daha gizemli ve kapalı oluruz demişler herhalde...

Bazı mesleklerde kendi aralarında konuşulan kuş dili oluşmuş.

Örneğin doktorların dilini yalnız eczacılar anlıyor. Zaten az konuşuyorlar ancak onlarda halkın anladığının dışında.. Latince olmalı

Bazı şirketlerde mühendislerin konuşmalarında kısaltmalar var ancak kendileri anlıyorlar... İngilizce olmalı..

Ya hukukçulara ne demeli ? Metinlerde okuyup anlamadığımız bir çok kelime. Osmanlıca olmalı....

Şimdi moda ise siyasetcilerin konuştuğu lisan. AKP Düzce milletvekili İbrahim Korkmaz ve CHP İstanbul milletvekili İhsan Özkeş'in konuşmalarını anlamak mümkün değil . Bilenlerin söylediğine göre birisi peygamber olduğu iddiasında bulunmuş veya onu ima etmiş ,diğeri onu şeytanlıkla suçlamış veya öyle gibi birşey. Tam anlaşılmayan.... Arapça olmalı....

Artık Türkçe'yi bıraktık , sırf pirim yapıyor diye Arapça'ya başladık. Bu bana gelecek günler için düşündürüyor.

Haydi bende bir şeyler yazayım.'' Şuyuu vukuundan beterdir '' Türkçe meali '' Bir şeyin dedikodusunun yapılması gerçekleşmesinden beterdir ''

İnşallah gerçekleşmez ancak şu Arap hayranlığı , irtica dedikoduları  inanın gerçekleşmesinden beter.

Lütfen Kuşdili yerine , halkın dilini konuşalım. Belki birbirimizi anlamak için bir fırsat olur....

www.okanyasan.blogspot.com
www.okanyasan.com


23 Ocak 2015 Cuma

ODTÜ'NÜN SUYU








Sülün Osman hakkında çok şey duymuşuzdur. Hani güzel sözlerle saf vatandaşı kandırıp , Galata Kulesi'ni , şehir hatları gemilerini satmaya çalışın zat - ı muhterem. Hayatta böyle şeyler oluyor. Saf ve temiz insanlar kanmaya musaittir. Hep iyi niyetin hakim olacağına inanırız. Bende dahil milyonlarca saf ve temiz insan Sülün Osman'ın güzel sözlerinin  benzerine kanarak ,devletin anahtarına birilerine teslim ettik.Şimdi anlıyoruz ki anahtarı başkaları da istiyormuş. Onlarda üzülmesin diye anahtarın kopyasını Amerika Pensilvanya'ya  göndermişiz.Dede Korkut  gibi ünlü dağı eritme destanlarından esinlenenler gibi başkaları da  devletin anahtarına talip olmuşlar.Nereden bakarsanız bakın rezillik.

Anahtarı teslim alanlar ise uzun koşma alışkanlıkları olmadığı için 1-2 turu güzel koştukdan sonra , nefesi kesilen atlet misali tökezlemeye başladılar. Herhalde atlet ya iyi konsantre olamamıştır, ya kilosu fazladır yada rakipleri ondan daha iyi hazırlanmıştır. Bizimkileride yalan ,dolan, talan ,hırsızlık ,uğursuzluk ,yandaşlık, rüşvet , egolar , bit olmadan pire olmalar , nufus kullanımı işin yarıda kalmasına neden olarak görülüyor.

Gün geçmesin pislik çıkmasın. İnsanın midesi bulanıyor artık.
Her gün kus her gün kus . Nereye kadar ? Artık mide kalmadı.

Cumhuriyet tarihinde böyle karanlık dönemler görülmedi. Gerçi iktidar sahipleri Cumhuriyeti yok sayarak reklam arası verdikleri için çok üzerinde durmuyorlar.

Şimdi de başka hikaye çıktı. Damat ODTÜ' lü mühendisim diye kızı tavlamış , amca ilimden ,bilimden sorumlu bakan artık kıyak yapmazsa olmaz .Hemen ilimle,bilimle ilgili bir kuruluşa  sokulmuş. Işık hızıyla 4 ayda evet  sadece 4 ayda  ( rakkamla dört ,yanlış anlaşma olmasın ) o devlet dairesine müdür yapılıyor. Hemde e-imza gibi güvenirliği üst seviye yerin başına getiriliyor.

Üçgen , dörtgen, teğet, paralel gibi geometrik araştırmalar neticesinde şans eseri adamın ÖDTÜ'nün suyunu bile içmediği anlaşılıyor. Meğerse diplomayı kendi yapmış. Olabilir adam uyanık olabilir .Belki hobisi sahte diploma yapmak ,sahte para basmaktır ne diyelim ?  Siyaset kullanarak adamı müdür yaparsan sana birileri sorar ey bakan , sende dahlim yoktu dersin.
Sen bu adamı bakanlığın kuruluşuna yerleştirmediysen , bu adamı alanlar senin hatırın için diplomayı incelemediyseler , sonrada bu adamı sırf sana yaranalım diye dört ayda müdür yapmadılarsa bende Çinli'yim.

Şimdi istediğin kadar bilgim yoktu de. Kamu artık biliyor ki DÖRTLÜ çetenin permütasyonları  sistemin içinde çok geniş bir şekilde kol geziyor.

Hadi biz salaktık , Sülün Osman gibi bizi kandırdınız. Artık biraz zor , belki başka Sülün Osman'lar gerekecek. Belki de biz bu salaklığa devam edeceksek hani o satmaya çalıştığınız Galata Kulesi'nden kendimizi atmamız.....

Bir arkadaşımız annesi vefat etmiş ,Allah rahmet eylesin . Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı'ndan kalkacak. Hani oralar da satılmadan , talan edilmeden ,birilerine peşkeş çekilmeden  önce öğle namazına yetişmeye çalışır ,Cuma namazımızı kılarız.

Hayırlı Cuma' lar olsun.........

11 Ocak 2015 Pazar

AYRIMCILIK ,YOKSULLUK ,CEHALET








Güzel günlerdi onlar.... Bilginin ,tecrubenin ,donanımın , insanın değerli olduğu yıllar...

Kendimizi geliştirmek için düzenli eğitim alır ve aldığımız bilgileri işimizde kullanırdık.

Uzmanlık alanımız otomotiv , satışsonrası ve otomotiv ekipmanları olduğu için bir yıl Frankurt'a Automechanica diğer yıl ise Paris Equip Auto'ya katılır kendimizi güncellerdik.

Yıl 1997... Paris'e gideceğiz ancak terör hortlamış , bombalamalar ,çok sayıda ölümlü terörist saldırılar gündemde. Korku dağları sarmış .Paris'e gitmek yürek istiyor.

Kararımızı vermiştik terör bizi mi bulacaktı ? Zaten yıllarca içinde yaşamıştık. Umursamadan gittim.
Charles De Gaulle Havaalanı'nında olağanüstü güvenlik vardı. Belli ki Fransız halkı korku içindeydi.

Equip Auto Fuarı Avrupa'nın sayılı fuarlarından olması, çok sayıda imalatcı , ekipman temsilcisi görev yapması nedeniyle çok kişi ile görüşme  ilk gün bizi  inanılmaz yormuştu.

Türkiye'den tanıdığım bir dostum beni akşam yemeğine davet etti. Önce Eiffel kulesine çıkar sonrada yemek yeriz dedi. Kabul ettim ancak yorgunluk tavan yapmıştı. Hani derler ya, ayaklarıma kara sular inmişti ,işte tam öyle. Eiffel'e çıktık ancak beni davet edenler de çok yorgundu. Onlarda daha fazla dayanamadı. Yemek yiyelim dendi ve Eiffel'in aşağısında lüks bir lokantaya gidildi. Lokantaya girmeden kapıdaki menü listesine baktım fiyatlar astronomikti. Adam başı 150 € cıvarına denk gelen FF fiyatlandırması vardı. Parayı ben vermeyecektim ancak bana çok pahalı geldi. Daveti yapan dostuma buraya değil daha mutevazı bir yere gidelim ricasında bulundum.Onlarda önerimi mantıklı buldular ve balık lokantaları ile ünlü Montparnasse'ın yolunu tuttuk.

Fransız lokantalarının randevusuz müşteri kabul etmeme gibi genel kuralı vardır. Elini sallayan her müşteriyi kabul etmezler. Bizde öyle olmuştuk. Lokantayı bulmuş , içeri girmiş ancak boş masa bulamamıştık. Bu durum canımızı sıkmıştı. Ancak yorgunluk , acıkmışlık nedeniyle görevliye masa ayarlaması konusunda ısrarcı olduk. Bir süre barda içki almamızı , masa ayarlayacaklarını söyleyince çok sevindik .

Garsonun bilgilendirmesiyle masaya geçtik. Başlangıçları ,balıkları ,tatlıları ve içkileri ısmarladık. Hele hele soğutulmuş beyaz şarabı yudumlamaya başladığımızda keyfimiz yerine gelmişti. Başlangıç olarak buz üzerinde karides, istiridye, midye ,siyah havyar , tereyağ olan geniş kabuklu tabağı geldi. Görünüş çok güzeldi.Bir yandan kabuklular diğer yandan beyaz şarap gerçekten beklediğimize değiyor galiba derken istenmeyen birşey oldu;
Beni davet eden dostum aniden fenalaştı, yüzü bembeyaz oldu ve yere düştü. Belli ki sıkıntı büyüktü. Hiç unutmuyorum eşi içinde buzlu olan kocaman surahi suyu yerde yatan kocasına boşalttı. Neden yaptı bilemiyorum ancak panik haliydi herhalde. Bizde panik içindeydik.

Tesadüf lokantada müşterilerden iki kişi doktordu müdahale ettiler ancak bilinç kapalıydı. Aradan 2-3 dakika ya geçti ya geçmedi ,kapıdan ellerinde oksijen tüpleri ,başlarında metal renkli kaskları,üzerlerinde mavi tulumları olan sağlık görevlileri girdi ve hemen hastaya acil müdahale ettiler ve ambulansa koyarak hastaneye götürdüler.

Sonradan öğrendik özellikle turist yoğun bölgelerde sağlık sorunu çok olması nedeniyle,  böyle bir sektör oluşmuş ve sağlık hizmetinden para kazanmak için acil yardım,  girişim metodu olmuş. Neyse iyi de olmuş..

Beni ambulansa almadılar ve otelin yolunu tuttum. Acaba ne oldu diye merak içinde uyuyamadım. O dönemlerde cep telefonu dolayısı ile iletişim yoktu.

Ben bu karışık duygularla sabahı zor ettim.

Yorgunluk , merak ,endişe birbiri ardına gelince o dönemlerde yoğun yaşadığım gut atağını başladı. Kilitlenmiştim. Ne fuarın ikinci gününe gidebiliyor nede kahvaltı için otelin lokantasına gidebiliyordum.
Tam iki gün otel odasında endişe ile yattım. Sonunda iyi haber geldi. Hasta iyileşmiş ,kendine gelmişti.

Bu çok güzel bir haber oldu.

Havaalanına gitmek için otel resepsiyonundan taksi çağırması istedim. Taksici geldi bavulumu aldı.Yürüyemediğimi görünce yardımcı oldu ve bana el hareketiyle arka koltukta yatmamı önerdi.Arka koltuğa boylu boyunca uzandım.

İlginçlikler bir türlü yakamı bırakmıyordu. Şoför Portekiz'liydi İngilizce ve Fransızca bilmiyordu.Gerçi bende fransızca bilmiyordum ancak adam lisan bilmeden Paris'te taksi şöfürlüğü yapıyordu.

Havaalanına geldik kontuarda bilet işimizi hallettik .Görevliler tekerlekli iskemle vermek istediler ben daha kolay olması nedeniyle yerde oturup beklemeyi tercih ettim. Bu arada terör nedeniyle tedbir alan polisler ve köpekleri etrafta dolaşıyorlardı. Köpekler beni koklamaya başlayınca polislerin sorularına muhatap oldum. Neyse ki iş uzamadı bende İstanbul'a uçtum...

Aradan yıllar geçmesine rağmen terör tehditi giderek büyüyor. Bir yanda Pakistan , diğer yanda İŞİD , El Kaide, Irak ,Suriye  ve Avrupa'daki dine dayalı tehdit unsurları...

Acaba neden ?

Herhalde  ayrımcılık , yoksulluk ,cehalet......

Şanslıyız ki  yaşadığımız topraklarda bunlar yok....