22 Şubat 2012 Çarşamba

KAYBETTİM. HÜKÜMSÜZDÜR.







Her Sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklarla , kuru dallar arasında
Sen gelirsin aklıma.


Sonbahar ardından gelen kış, bizi biraz zorladı. Hem doğa hemde manevi konularda zorluklar yaşadık.

Sevdiklerimizin , tanıdıklarımızın arka arkaya gelen vefatları bizi çok üzdü.  Yaşa,mevsime bağlı  olarak yaprak sararmaları Sonbaharda  beklenen ölümleri getirse de henüz bu dünyada görevini tamamlamamış yeşil, genç yaprakların beklenilmeyen şekilde toprağa  düşmesi bizi derinden sarstı.

Malesef artık çok daha fazla cenaze törenlerinde buluşur olduk.

Vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Nur içinde yatsınlar.

Annemin hastalığı da bizi biraz zorladı. Bu nedenle yeni yazı yazmak için zamanım da olmadı keyfim de.

Bu dönemde gazete okuyayım dedim , ancak hangi gazeteyi elime alsam taraflı.

Aşırı dinciler, iktidar yanlıları, muhalefet yanlıları, solcular, sağcılar.

Her kesim yayın organlarını propaganda aracı olarak kullanıyor. Halkın tarafsız haber alma, iyi ile kötüyü ayırma şansı malesef yok.

Son dönemlerde bir yanda İslamcı muhafazakarlar  diğer tarafta  ayrımcılık peşinde koşan bazı Kürt vatandaşlar kendilerine göre konfor alanını  genişletmeye çalışıyorlar.

Ortamı uygun buldular,hep kendilerine göre yontuyorlar. Tarih içinde haklı veya haksız kendileri ile ilgili konuşma imkanı bulamadılar. Şimdi istedikleri gibi tef çalıyorlar.

Aslında demokrasi adına bu durumun kötü bir tarafı yok .Hatta olumlu bir gelişmedir de diyebiliriz. Bu gruplar  talepleri bir tarafa çektikçe balon gibi demokraside genişliyor.

Daralan demokrasi yerine genişleyen demokrasi. Her kesimin ihtiyacını karşılayan demokrasi.

Herkes eteğindeki taşları döksün. Herkes balonu patlatmamaya dikkat ederek doya doya konuşsun.

Merak etmeyin bir süre sonra etekteki taşlar biter. Dökülecek taş kalmayınca su gerçek mecrasında akar.

Önümüz bahar, daha iyi şeyler olacak dileklerimiz var ben çok ümitli değilim. Turizm ve yaş sebze ihracatımız artmazsa yani gelir artışı olmazsa  bizleri bahar ortasında karanlık günler bekliyor.

·         Eve gelen faturalara baktım. Geçen senenin aynı dönemine göre doğalgaz  % 52  elektrik  % 14, su % 57 artmış.  Sakın daha az harcasaydın demeyin. Standartlarda değişim olmadı. Benim gelirim bu oranda artmadığına göre bizide pek aydınlık günler beklemiyor demektir.
·         Yeniyıl itibari ile perakende işlerde daralma sürüyor. Beyaz eşya ve otomotivde geçen seneye göre neredeyse yarı yarıya düşme var. Yakında işten çıkartmalar başlar.
·         Bireysel kredi ve kredi kart borcu 70 Milyar doları buldu.  Dokuz milyon kişinin kredi kart ödeme zorluğu var. Her ailenin toplam aylık gelirinin      % 32 si kredi ödemeye gidiyor.
·         Bu şartlar altında alış verişin azalması, hatta dibe vurması sürpriz değil.
·         Çöken, yok olan orta direk ardında sosyal patlamaları da getirir.

Bu zor şartlar altında insanların psikolojik sendrom yaşayıp ;

Kimliğimi kaybettim hükümsüzdür !!!  demeleri an meselesi olmaz inşallah.

Ekonomik değişimler nisbeten çabuk oluyor ancak sosyal ve kültürel değişimler daha uzun sürüyor. Bu nedenle değişimcilik fikirlerimiz stratejik planlama ve zaman geçirmeden aksiyon almayı gerektiriyor.

Rize’de ‘’uzun evlilliğin sırrı’’ konulu seminerde konuşan 50 yıllık evli Temel diyor ki;

·         Eşime hep iyi davrandım onu hep memnun etmeye çalıştım. En önemlisi 25. Evlilik yıldönümümüzde onu Amerika’ya götürdüm.

·         Peki 50. Yıldönümünüzde ne yapacaksın?

·         Gidip onu geri getireceğim.

Gerçek demokrasi , adalet anlayışı, kültürümüz, tarafsızlığımız, laiklik uygulamaları, bağımsızlık ,özgürlük  bir süre için yaban ellerde  kalmış olabilir.

Artık  birilerinin onu geri getirme zamanı gelmedi mi?

Bu alternatifi bulamazsanız önerim düğün videonuzu tersten oynatın. Yüzükler çıkıyor, karınız salondan geri geri çıkarak arabaya binip gözden kayboluyor.   

Süper değil mi?

Bu da benim mizah anlayışım !!!



2 Şubat 2012 Perşembe

TANKER







Son günlerde kitap hatta gazete bile okumuyorum . İnternet o kadar hayatımıza işledi ki gün içinde gelen yüzlerce elektronik mesaj , sosyal ağlar  başka işler yapılmasına engel oluyor.

İnsanlar neyi okusun ? Onlar da şaşırmış.  En inandıkları yazarın bile yüzlerce rakibi mevcut.

Önüne gelen birşeyler yazıyor. Çevremiz çakma  yazar, şair ,ekonomist , siyasetçi doldu.

Ben de hangi cesaretle kalkıp yazı yazıyorum bilmiyorum !!!  Okunmayacağını bile bile yazmak çok iddialı.

Bana ‘’ Kısa kes Aydın havası olsun, okuyamıyoruz ‘’ diye eleştiri geliyor. Onlar kendilerine göre haklı olabilirler ancak ben kafama göre yazmayı seviyorum.

İnsanlar  yazılarımı okuyor, beğeniyor , kendilerine katkı sağlıyorlar diye göbek mi atayım ? Aslında olumlu tepki almam beni motive ediyor, heyecanlandırıyor.  Yazılarımı beğenmeyen varsa  zaten  ilgilenmiyor.

Okuyan olursa mutlu oluruz , okumayanın da canı sağolsun ne diyeyim.

Greyder isimli bot markası var. Dayanıklı , güçlü imajı vermek için iş makinası ismini  vermişler. Reklamlar güç ve sağlamlık üzerine yapılmış.

Sağlam kışlık bir ayakkabı almak için ismini şimdilik açıklamayacağım oldukça  tanınan  bir  firmaya  gittim.

Satıcı özellikle bir ayakkabı tavsiye etti. Ayakkabı ayağıma uyduğu için düşünmeden satın aldım.

İşyerine yeni aldığım ayakkabıyı giyerek gittim. Görünüşü güzel, rahat bir ayakkabı ancak ilginç bir özelliği var. Çok sık elektrik çarpılmasına neden oluyor. İlk günler çok üzerinde durmadım. Bazı ayakkabılarda benzer durum daha önce de olmuştu ancak bu kadar sık değil.

Ne üretirseniz üretin mutlaka insana katkı vermeli. Dizaynın  ruhunda insana yarar, insana katkı  sağlamak olmalı. İnkar etmeyeyim bu ayakkabı bana enerji sağladı. Devamlı statik elektrik nedeniyle  çarpılma ihtiyacımı karşıladı . İyi ki sizin elektrik ihtiyacınızı karşıladık diye para istemiyorlar.

Bir söz var. ‘’ Pabucu dama atılmak ‘’

Yeni çocuk doğduğunda büyüğünün değeri azaldı anlamında kullanılıyor diye bilirdik.

Aslında modası geçen mal, değerden düşen, saygınlığını yitiren kişiler için  kullanılıyormuş.

Hikayesi  Osmanlı dönemindeki  Ahilik Teşkilatı'na dayanıyor.

Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu Ahilik Teşkilatı ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyormuş.

Kusurlu mal, malzemeden çalma ve kalitesiz işin önüne geçmek için ilginç bir önlem alınmış. Ustanın  yaptığı  papuçlarda sorun çıkması durumunda taraflar bir araya getirilir , haklılık durumu araştırılırmış .  Eğer esnaf hatalıysa  halk ve yetkili kişiler ayakkabı dükkanının önüne gelerek papucu ibret-i alem için  dama atarlarmış. İmalatçı  hiç bir
zaman o ürünü damdan kaldıramazmış.

Halk gelip geçerken dama bakar ve kimin  kusurlu malı  yaptığını görürmüş. Böylece pabuçları dama atılan esnaf maddi kazançtan olur, itibarı zedelenir ve gerçekten pabucu dama atılırmış.

Neyse ki  durumu bildirmek için Osmanlı dönemine dönmeye, Ahilik Teşkilatı aramaya gerek yok. Modern dünyada  iletişim için firmaların müşteri ilişkilerini aramak yeterli .Ben de öyle yaptım.

·         Hanımefendi ayakkabı vucuttaki statik elektiriği topraklamıyor. Ayakkabının tabanı antistatik olmalı. Ayakkabıyı giyemiyorum.Hergün 20-30 kere elektirik çarpıyor.
·         Kalp hastaları ve kalp pili taşıyan kişiler bilmeden bu ayakkabıyı giyerlerse ölüm nedeni olur. Düzeltme yapılmazsa  bu serinin satıştan çekilmesi  gerekir.

Cevap klasik .  Ayakkabıyı giymişsiniz , değiştiremeyiz.

Kardeşim ben onu sormadım ki !!!
Ben ölüm nedeni diyorum karşımdaki  ayakkabıyı giymişsiniz diyor.
Ayakkabıyı giymeden nasıl çarpılayım ?

Yollarda görmüşsünüzdür . Statik elektiriği boşaltmak için yakıt tankerlerine zincir bağlanır. Araç gider,zincir yola sürter elektrik boşalır.

Bende çareyi aynı metodu uygulamakta buldum ve ayakkabıya zincir bağladım. Böyle olunca ayakkabıya isim koymak gerekti .

Güçlü ve sağlam bot  ise Greyder, elektiriği boşaltan ayakkabı ise Tanker.

Ne dersiniz ? Sanıyorum uygun oldu.

Malesef müşteri memnuniyeti konsepti yanlış anlaşılıyor.

Aman müşteri şikayet etmesin !!

Bu zaten olmazsa olmaz  ön şart .
Ürünü en az hata ile yapacaksın .Bu nispeten kolay.
İstersen olur ancak özellikle perakendeye yönelik iş yaparsan hizmette az hata yapmak daha önemli . Bunu sağlamak biraz daha zor.
İnsanı eğitmek , yönetmek ve hizmete kanalize etmek gerçekten emek istiyor.
Her zaman  yüzde yüz başarı gelmiyor.
Ürün kadar hizmette de hata yapma durumu her zaman var.

Müşteri temasında teorik olarak şu bilgi var.

·         Müşteri ürün ve hizmetten memnun kaldıysa bir sonraki satın alma deneyimini aynı marka için kullanıyor.
·         Müşteri ürün , hizmetten memnun kalmadıysa ve şikayetini iletmediyse bir sonraki satın alma deneyimi genelde bir başka marka için oluyor.
·         Müşteri ürün, hizmetten memnun kalmayıp  şikayetini iletirse ve firma sorununu uygun biçimde çözerse müşteri  bir sonraki satın alma tercihini büyük bir oranda  mevcut marka için yapıyor.

Bu teori nedeniyle satın alma ve hizmet sonrası müşteriye ulaşmak çok önemli .

7/24 Çağrı merkezleri kurulması, müşteri ilişkileri birimlerinin kurulma nedeni budur.

·         Müşteriye  ulaşıp memnuniyetini araştırmak ve alternatif oluşturmak  proaktif,
·         Müşterinin size ulaşması ise reaktif temastır.

Ben durumu izah etmeye çalışıyorum üstelik vereceğim geri bilgilenme için para istemiyorum ancak müşteri ilişkileri bu gözle değerlendiremiyor.

Ne yapmak gerekiyor ?

·         Müşteri talebine göre  parasını iade et veya başka alternatif öner.
·         Sorunun nedenini bul. Antistatik taban veya başka çözüm  gerekiyorsa yap.
·         Gerekiyorsa ürünü satıştan çek.

Malesef firma kendine düşeni yapmıyorsa vatandaş olarak görevimizi yapmalıyız ki örnek olsun.

Bu tür ayakkabı özellikle kalp pili olanlara çok zararlı . Elektrik çarpması ölüm nedeni olabilir.

Bunu farkında mıyız? 

İnsanlar yollarda  ölüyorlar . Nedeni kalp krizi deniliyor. Acaba hangi çeşit ayakkabı giymişler, kalp hastalığı varmıydı ? Kalp pili varmıydı diye soran var mı ? Tıp fakültelerinde böyle bir araştırma var mı ?

Hayat bu memlekette çok ucuz. Şimdi ölüm nedenlerini araştırmak için;

·         İstanbul Valiliği’ne
·         Sağlık Bakanlığı’na
·         YÖK’ e
·         Adli Tıp kurumu’na
·         Ticaret Bakanlığı’ na yazı yazacağım .

Devletin bilgi verme zorunluluğu olduğu için istatistiki bilgi mutlaka gelir. Belki bu bilgi bugüne kadar araştırılmamıştır.  Sonuç çıkmasa da  balığın kulağına su kaçırırız .

Yetmez mi ? Hayır yetmez . Savcılığa suç duyurusunda bulunmak gerekecek. İşi sonuçlandırmak gerek. Seni düşünmeyen , sana insan olarak değer vermeyen, üstelik beceremediği işten dolayı para kazanan kuruluşların ticari ve sosyal ceza almasına vesile olmak için . Ahilik Teşkilatı gibi.


Temel dava açmış ve hakim sormuş . Şikayetin nedir ?

Hakim bey bu Temel fıkraları var ya  benimle Fadime’yi ağızlarına dolamışlar. Bizi rezil ediyorlar.  Hepsinden davacıyım.

Kim fıkra diye bizi anlatıyorsa onlardan  tazminat talebim olacak.

Senin adın Temel mi?
Evet, Temel.

İyi de kardeşim  binlerce Temel var. O fıkralar neden senin için anlatılmış olsun ?
Hakim bey, ben çok iyi biliyorum beni kastediyorlar.

Hakim, Temel'i iyice süzdükten sonra şunu söyler;

Temel fıkralarının çoğu belden aşağı. Oysa sana bakıyorum çelimsiz ve yaşını almış bir kişisin. O fıkralar senden çok daha genç, güçlü, kuvvetli ve  çapkın bir Temel için anlatılıyor.
Seninle hiç ilgisi yok. Bu dava düşer.
Hakim bey, madem siz böyle takdir ediyorsunuz mesele yok. Demek tevatürmüş
ben değilmişim.

Evet sen olamazsın, başka Temel'dir onlar. Sana sıra gelene kadaaar.
İyi hoş da Hakim bey, bu dava için ta köyden kalktım buralara kadar geldim.
Boş dönmeyeyim. Hiç değilse o güçlü kuvvetli Temel'den sana bir fıkra anlatayım hakim bey.
Anlat bakalım.

Bizim bu iri kıyım pazulu Temel, hakimlerin karılarına çok düşkünmüş.
Hop, hop, hop... Dur, dur be, ne diyorsun sen..
Ne oldu hakim bey?
Daha ne olacak?  Benim Hakim olduğumu bile bile  'Temel hakim karılarına meraklıymış’ diyorsun. Ağzından çıkanı kulağın işitmiyor galiba!

Rica ederim Hakim bey. Temel fıkrası için karısı güzel binlerce hakim var.    Asliyeci , sulhçu, ağır cezacı  var. Seninkine sıra gelene kadar  daha çoook var.

Karadeniz fıkrasındaki  insanlar gibi bizde abuk sabuk nedenlerden ötürü sıranın bize gelmesini mi bekleyelim ?

Şirketin   vizyon  tarifinin bir yerine  insanı,  diğer yerine de  müşteri memnuniyetini  koyarsan merak etmeyin  uzun vadede zararlı çıkmazsın.


Ufak bir Karadeniz fıkrası daha aklıma geldi.

Of’un fakir bir köyünde insanlar işsizlik nedeniyle çok kişi yurtdışına, İstanbul’a , Ankara’ya gitmişler. Camiye artık kimse yardımcı olmuyor.

İmam durumdan  şikayetçi. Cemaate dert yanar ...

Halımız yok , boyamız  dökülüyor , paramız yok . Ne yapacağız bilmiyorum.

Cemaatten uyanık Of’ lu genç atılır...

Hocam zarar ediysek camiyi kapatalım.


Firma bir seri ayakkabıyı  satmaktan vaz geçerse  belki biraz para kaybeder. Ancak sorunlar, belki de  bilinçsiz ölümler azalır.  Of’lu  genç  gibi davranırsan firmayı kapatmak zorunda kalabilirsin.

Ben bir mücadele içine giriyorum. Farkındalık yaratmak için deneyeceğim.
Nasuh Mahruki'nin dediği gibi;
Belki herkes Everest Dağı’na tırmanamaz ancak herkesin tırmanabileceği bir Everest mutlaka vardır.