28 Temmuz 2013 Pazar

İHTİRASLI SEVGİLİLERİM







Ramazan ayının güzellikleri yaşanırken kendimize keyifli bir yaşam sağlamak için bazen ailece değişiklikler yapıyoruz. 

En büyük lüksümüz  akşamları  ada vapurunda eşimle buluşup orucu Büyükada’da bozmak.  

İş çıkış ,vapur ve iftar saatleri uygun olduğu için zorluğumuz olmuyor. Yemek sonrası sahilde birer çay içip , Bostancı’ya geri dönmek, hoş bir günü tamamlıyor. 

Büyükada’daki  Konak Lokantası  gayrı müslim , müslüman ,turist , bir çok kişinin severek yemek yediği üstelik hesaplı bir lokanta. Ada sakinleri genelde evde yemek yapmak yerine bu lokantada ekonomik ev yemeklerini  yemeği tercih ediyorlar. 

Çorbalar , zeytinyağlılar , sulu yemekler ,ızgaralar.... 

Geçen akşam eşimle yemeğimizi yedikten sonra sahildeki çay bahçesine oturduk. Hem çayımızı içiyor hemde önümüzde uzayıp giden denizi seyrediyorduk. 

Aydınlık bir gecede karşı kıyının ışıkları pek hoş görünüyordu. 

Biz bu güzel manzarayı seyrederken masaya  arkamızdan uzanan bir tabak ve içindeki buzlu bademleri gördüm. 

Bir an şaşırdım ne olduğunu anlamaya çalıştım. Kimdi tabağı uzatan ? 

Önlüğü , şapkası ve güler yüzüyle benim iyi tanıdığım bademci Adem’di bu kişi. 

Zaman zaman katıldığım yemeklerde  badem satan Adem. 

Hayrola Adem ? Faaliyet alanını adaya mı taşıdın ? 

Ne yapalım müdürüm. Ramazanda karşı kıyıda iş olmuyor. Mecburen buraya geliyorum. 

Bu güzel bademler için teşekkür ederim. Borcumuz nedir ? 

Olur mu müdürüm bademler bizim jestimiz. Katiyen para almam. 

Sağol Adem. 

Adem’in bademleri on üzerinden on kalitesindedir. Pek nefistir. Kolestrol ve zayıflamaya birebirdir.  

Adem bu güzel bademleri nereden getiriyorsun? 

İzmir’den getiriyorum Okan abi. 

Aile tarafından Marmaris’li olduğum için çocukluğumda çok badem yemişimdir. Ege’nin taşlı toprağında yetişebilen bir meyve olması nedeniyle çokça üretilir.

En meşhur olanı Datça bademi diye bililiz. Anadolu’da hemen hemen her yerde yetişir. Bu güzel bademler de İzmir’den gelmişti. 

Gerçekten İzmir’in  Kordon sahil lokantalarında veya yürüyüş yollarındaki tezgahlarda satılan birbirinden güzel buzlu bademlerin tadına doyum olmaz. 

Zaten bir çok güzelliği İzmir’de yaşadım. Bir başka dünyadır İzmir ....  

Rahmetli babam İzmir’den aldığı çipuraları gazete kağıdına sardırır , geminin buzluğunda muhafaza eder ve bir günlük yolculuğun ardından İstanbul’a getirirdi. 

Çipurayı ilk İzmir’de tanıdım ve sevdim. 

İlk sevgilimi de ... 

İş için gittiğimde İngiliz dostum tanıştırdı bizi.  İzmir  gecelerinin karanlığında çok iyi göremedim sanki üstü yeşil , Yunan heykellerini çağırıştıran bir güzellikti. Amerika’lıydı . 

Böyle bir güzelliğe sahip olma becerisini kendimde göremedim. Sanırım öz güvenim tam gelişmemişti o zamanlar . Sahip olma teşebbüsünde bulunmadım ve vazgeçtim.  

Platonik bir aşktı benimkisi. Ancak uzun yıllar etkisinde kaldım. 

Şansım yabancılardan açılmıştı bir kere. Bir sonraki sevgilim Amerikalı , sonraki ise İngiliz. 

Kısa süreli aşklar yaşadım onlarla . Ancak aşklarım hep hüzünle sonuçlandı.  

İyi niyetimden yararlanıp , beni hep  sömürmeye kalktılar. 

Yakışıklıydım ancak benimle birlikte olmalarının gerçek nedeni  sanırım harcanacak param olmasıydı.  Hovardaydım o zamanlar .

Gerçi param olmasa da onlar beni  gene sömürürlerdi. Malımla , mülkümle.  

Sonuçta hep mutsuzluk , hep üzüntü. 

Onlar yabancı bunu yapmaları sürpriz değil. Bu memlekette yaşamaları için birilerini sömürmeleri gerekiyordu o  kişide ben oldum dedim kendi kendime. Şansımı yerlilerden yana kullanmaya karar verdim. 

Çevreme baktım,  artık yerliler o eski içine kapanık olanlardan değildiler.

Serpilip, gelişmişler, güzelleşmişler üstelik beni kaybetmemek için elinden geleni yapıyorlar.  

Çeşit çeşit cilveler , çeşit çeşit hoşluklar.  

Yerli ilişkisinde  istek var ancak o da  menfaate dayanıyor. 

Dikkatli olmak gerekir dedim kendi kendime. Demesine dedim de gel gör ki başarmak  kolay değil. 

Sarısıyla , esmeriyle , kızılıyla , sonradan renklisiyle. Hepsi seni bekliyor. 

Kolay değil güzellerle uğraşmak. Elini verdiğinde kolunu kaptırıyorsun. 

Çok çekici , hoyratça , seninde sürekli  olmayacağını  bildiğin  ama seninmiş gibi gördüğün ve sonunda acı verecek bir ilişki. 

Sonuçta yine hüsran , yine üzüntü. 

Biliyorum bu aşklar beni ya delirtecek ya da intihar ettirecek. 

Önce kendim , sonra onların yüzünden. 

İhtiraslı sevgililerim.... 

Kredi Kartlarım.......

14 Temmuz 2013 Pazar

YEŞİL BURUN ADALARI








FİFA’  nın son yayınlanan raporunda Türkiye  futbolda 57. ci sıraya düşmüş .  Bizim düşmemiz çok önemli değil , başarılı olamamışsak  mutlaka aşağı sıralara düşeceğiz . 

Benim kanıma dokunan  Yeşil Burun Adaları’nın altında kalmak. Nüfusu sadece 523.000 kişi olan küçüçük  Atlas  Okyanusu ülkesi 49. sıraya yerleşirken bizim daha alt sırada yer bulmamız gerçekten üzücü.  
 
Durumumuza üzülüp , ağlamanın bir yararı yok zaten beklenen durum.  

Futbol nerede oynanır ?  Çayır ,çimende .

Bizde çayır çimenli arazi nerede ? Taze bitti. Gökdelen oldu. 

Çocuklarını geniş yeşilliklerde yetişmesi için fırsat yaratan Almanya , İspanya , İngiltere malı götürdü. Biz ne bekliyoruz ? 

Türkiye’de futbol genelde fakir ailelerin işidir . 

Futbolcu olmak. Zengin olmak !!! 

Çoğunlukla geliri az ailelerin çocukları üzerinden aranan umut ışığıdır . 

Şimdiki moda çocuğun elinden tutarak , paralı spor külüplerine götürmek.  

Oralar paralı ve pahalı. Toplumun geniş kesimi külüplere nasıl gitsin ? 

Çocuklarımızın spor hayatı başlamadan , çayır çimen göremeden  bitiyor.  

Siz sosyetik  külüplerden  çıkarak başarılı olan kaç futbolcu tanıyorsunuz ? 

Geçiniz bunları geçiniz , kaliteli Türk futbolcu dönemi  bitti .  

Artık tartışma kaç yabancı ile oynayalım olur. 

CEO  olmak zengin işidir.

Başarı öyküsü olan kaç tane fakir CEO  tanıyorsunuz ? 

Binlerce aile yuvadan başlayarak çocuklarını CEO  yapmaya çalışıyor. 

Ailelerin gözünü hırs bürümüş. 

Lisan öğrenecekler , iyi okullarda okuyacaklar , uzun süreli arkadaşlıklar kuracaklar. 

Bahsettiğimiz bu eğitimleri hangi fakir çoçuk  alabiliyor ? 

Parası olmayanın bu imkanlardan yararlanma şansı var mı ? 

Bazen paran da olsa , iyi okul da okusan da yetmez . Yedi sülaleni sorarlar. 

Anan kim ? Baban kim ? Arkadaşın kim ? Nerede oturdun ?  

Sultanbeyli’de doğdum. Sarıgazi’de büyüdüm. 

Hadi oradan geçin bunları geçin. CEO olmayı ancak hayallerinizde görürsünüz. 

Mutlu olmak  istiyorsanız bırakın CEO  , genel müdür , politikacı olmayı . 

Etkileyici insan olmaya bakın. 

Etkileyici olmak özgüven ister , tutku ister , hatiplik ister .  

Bunlar sizde var mı ?  Özeleştiri yapın . Gerçekten var mı ? 

Birileri genel müdür oluyor.  Okul süper , matematik on üzerinden on , lisanlar çeşitli ancak insanlarla ilişkisi eksik , özellikleri taşımıyor. 

Doğru iletişim nasıl yapılır ? Politikacılara , CEO’lara iletişim konusunda nasıl ders verdiklerini öve öve  anlatan iletişim danışmanları aslında biraz da kendilerine pay çıkartıyorlar. 

Birileri torpille siyasetci  oluyor sonrada rezil. 

İsmi  Gezi Parkı ile anılan ilçenin belediye başkanına  moderatör canlı yayında soruyor  ; 

Gezi olayları için ne düşünüyorsunuz ?  

İsterseniz bırakalım.  Canlı yayındamıyız ?  Gerginleşmeyelim  ?  Bırakmak istiyorum . 

Lütfen bırak çünkü siyaset etkileyici adam işidir . Senin özelliklerin bunu karşılamıyor. 

Etkileyici insan pratiklik, zeka , esneklik ,görgü , sabır , düşünme ister. Malesef bunlar sende yok. 

Sorulara göre hazırlanan  kalıpsal cevapları  vermeyi mi  bekliyorsunuz ? 

Moderatör  ilçenizde yapılan gezi parkı olayları  yerine Fenerbahçe – Galatasay maçını mı soracak ? 

Çocukların iyi okullarda okumaları şüphesiz çok iyi ancak bu okullarda birinci olmak yetmez.  

Çalışarak birinci olmak çoğumuz için mümkün  ancak münazara yeteneklerin olması gerekir .  

Anında karşılık verebilen, düşündüğünü iyi ifade edebililen , zeki , pratik olmak  çok daha önemlidir. 

Yıllar önce iş için Mısır’a gitmiştim. Amacım yeni bayimizi ziyaret edip , eksiklik varsa bilgi vermekti. Beni otelden alan kişi sürpriz yaparak; 

 ‘’  Kahire ve İskenderiye’den yaklaşık 30 kişi yeni ürün hakkında bilgi almak için seni bekliyorlar. ‘’  dedi.  

Teknik konu benimle ilgili değildi ancak bunu ifade etmek çok kolay olmayacaktı. Bayiye gittiğimde beni bekleyen insanları görünce paniklemedim desem yalan olur . 

Gün boyunca konumla  ilgili bilgileri verdim. Allah’tan ürünle ilgili dokümanları yanımda getirmiştim. Birinci gün sonrası araçları  servise çektim ve sabaha kadar ürünler üzerinde çalıştım. Sabah ilk işim asetat üzerinden görüntüleri almak oldu. Artık hazırdım ürün bilgilendirmesi yapabilirdim. İngilizce başladığım eğitim Arapça ve Farsça devam etti. Lisede okuduğum edebiyat , hobi olarak yaptığım müziğin Osmanlıca sözleri Mısırlı’larla iletişim kurmamda yeterli olmuştu. Sonuçta müşteri memnuniyeti sağlamıştım. Unutmadığım bir hatıramdır. 

Mısır’lılar bizim gibi sıcakkanlı, sevecen ancak pazarlık yapmayı  çok seven bir millet.   

İngilizler’in etkisi yeterli olmamış , medeni ülkelerden 40 -50 yıl geride kalmış bir coğrafya.

Uzak geçmişle dün arasında kalan bir ülke. Cehalet ,pislik ne kadar kötüyse Kahire Müzesi ve Mısır uygarlığı o kadar etkileyici. 

Mısır’da  bildiğimiz demokrasi anlayışı o yıllarda yoktu ancak Arap Baharı sonrası  bazı kesimlere göre doğruluğu  tartışmalı olduğu ifade edilen seçimler sonrası bir yönetim iktidara geldi. Seçimlerin ne kadar doğru yapıldığı hakkında bilgi sahibi değilim. 

Yanlış yapmadan Mısır’ı  yönetmek çok kolay değil .Farklı inanışlar , farklı dinler , farklı alışkanlıklar , farklı eğitimler , farklı sosyal kesimler. 

Mısır’da  insan ve demokrasiye inandıkları iddiasında bulunan bir yönetim var. Gördüğümüz kadarı ile  halk tarafından destekleniyor. Şansını  iyi kullanmayanlara en iyi cevabın sandık olduğunu biliyoruz.  Bizde darbelerden çok çektik. Darbeleri bu nedenle kabul edemiyoruz. 

Ancak bizim Mısır’la ne işimiz var , biz kendi işimize bakalım derseniz o başka... 

Evet kendi işimize bakarsak  Türkiye’ de lider yok , iki numara yok ezikliğini bırakıp yeşil çimleri lider adayı gençlere açmalıyız. 

Gerçek hayatta işimize yarayacak iletişim  kurma , özgüven yaratma , güzel ve etkileyici konuşma,   yaratıcılık , sevgi , demokrasinin  anlamı  okullarımızda okutulmalıdır. Mitos bölünme, Karlofça Anlaşmasından daha  iyi iş yapacağı açıktır. 

Aslında Türkiye’nin bir şansı  var. Siyasetin önünde orta ve uzun vadeli plan yapabileceği ve uygulamaya koyabileceği  bir 5 yıl .  

Türkiye önümüzdeki dönemde  mutlu geleceğin vizyonu  yazan ,  stratejik planları yapan , uygulama kapasitesi olan ,  demokrasiyi  bünyesine  işleyen,  özgürlükçü , hukukun üstünlüğü ve fırsat eşitliğine inanan , laik , dürüst , yenilikçi , odaklanmayı  insan sevgisi üzerine yapan   karizmatik liderlerini çıkartmalıdır. 

Liderler üretilemezsek  demokraside de Yeşil Burun Adaları’nın altında kaldık diye üzülmek , ağlamak yok. 

İşte o zaman geçmişi gelecekte yaşarız.

5 Temmuz 2013 Cuma

ATIL ADAMLAR

 
 






 

 

Sevdiğim bir arkadaşım diğer bir arkadaşıma elektronik posta atmış, benden bahsediyor ; 

Senin dostun  tabansız çıktı , gezi ile  ilgili yazı yazmadı , not atmadı . Belkide çekindi. Söylemlerine ben nasıl inanacağım  artik bilemiyorum. 

Diğer bir arkadaşım Amerika’dan yazmış ; 

Gezi ile ilgili ne düşünüyor , ne yapıyorsun ? 

Bir akrabamın facebook mesajı da güzel ; 

Gezi ile ilgili yazılarını göremedik. Acaba biz mi kaçırdık ? 

Diğer bir arkadaşım daha keskin eleştirdi; 

Yazılarında Atatürk’çüyüm diye yazmazsan yazılarını okumam. 

Bu eleştirileri alınca kimlik bunalımına düştüm. Ben kimim acaba ? 

Evet ezik bir nesilin çocuğuyum , bu gerçek. 

·         Okulda yediğimiz dayaklar. 

·         Gençliğimin en güzel zamanlarında gezmek ,eğlenmek yerine terör.

·         Üniversite kaybettiğimiz arkadaşlarımız. 

·         Bombalar ,silahlar. 

·         Askeri darbeler. 

·         Asker , polis , bürokrat ve siyasetçi vesayeti. 

·         Beynimizin yıkandığı askerlik dönemi. 

·         Sorgulayan değil , koşulsuz  kabullenmeyi ve itaat etmeyi önceliğine alan bir nesil. 

Evet ezik bir nesilin çocuğuyum , bu gerçek.
 

Bu nedenle yaşı 50 cıvarındaki insanların , özellikle kadınların gezi yürüyüşlerine katılmasını önemsiyorum.  

Aşağılanmaya , horlanmaya özellikle ezikliğe karşı çıkmayı başaran insanlar artık değişim istiyorlar. Belkide kötü geçen yıllara isyan ederek bugünün tadını çıkartıyorlar. 

Benimse  çok şükür bugünlerde  kimseye ne maddi ne manevi borcum yok.  

Yıllar  bana artık kimseye biat etmemeyi öğretti. Hayattaki en büyük mutluluğum sağlık, huzurla birlikte demokrasi kültürünü içime sindirmem oldu galiba. 

Borcum yok , biat etmem,  en büyük lüksümde özgürlüğüm. 

Kimseye yalakalık yapmam  çünkü ihtiyacım yok. 

Solcumusun ? Sağcımısın ? Bu sorulara seksen öncesi çok muhatap olduk. Zararını hep birlikte gördük. Ülke her yönüyle geriye gitti. 

Bir yanda tencere tavacılar diğer yanda Tayyip’ciler. 

Böyle bir karşılaştırma yapmak bile doğru değil. Liderlik özelliğiyle , ilericiliğiyle , emperyalizme başkaldırısı ile  tüm dünya ülkelerine örnek olmuş Atatürk’ü başkaları ile karşılaştırmak .... 

Emperyalizmin tarih boyu yapmaya çalıştığı böl ve yönet taktikleri taraftar bulmamalı. 

Ayrımcılık yerine dünyada yeni yönetim mekanizmaları devreye alındı. 

Diversity Strategy ayrımcılık yapmadan herkezi kucaklayıp iş yapmak , para kazanmak üzerine kurulmuş. Yani başarıyı farklılıkları yönetmek olarak gören anlayışlar hakim. 

Türkü , kürdü , Lazı ,Çerkezi , zengini ,fakiri , açığı ,kapalısı ,inananı ,inanmayanı. 

Politikayı bu zemine oturtmak politikacının sahiplenmesi gereken öncelik olmalıdır. 

Yıllar önce ülkenin en önde gelen iş adamına siyasete girme teklifi ,iş adamı tarafından kabul görmemişti.  

Öyle ya ,,, 

CHP ‘de görev yaparsan Demokrat Parti yandaşlarını kızdırır, ticaret yapma riskini alırsın,,,

Spor kulubü yönetiminde görev yaparsan diğer takım taraftarlarını kızdırır, risk alırsın ,,,  

Bu nedenle iyi bilinen iş adamları siyaset ve spor gibi etkin faaliyetlerde bulunmaz. Toplumun her kesimini kucaklamaya çalışır. Bu yöntem  farklılıkları yönetme anlayışının uzun yıllar önceki modeli olmalı. 

Sonuç olarak özgürlükçü , demokrasi hayranı , hür bir insan olarak fikrimi söyler ve yazarım. 

Zaten fikri hür , iradesi hür nesiller yaratmak Atatürk’ün vasiyeti değilmidir ?
 

Bizlerin suskunluğunun nedeni kimseden korktuğumuz için değil  bunca  donanıma karşın akil adam olacağımıza , sistemin bizleri atıl adam durumuna getirmesindendir.