11 Haziran 2012 Pazartesi

HALKA RAĞMEN HALK İÇİN





Yemekte bir arkadaşım aniden soru yöneltti ;
Sezeryan ve kürtaj hakkında ne düşünüyorsunuz ?
Alın size on puanlık baraj sorusu. Çok bildiğim bir konu değil.  Hazırlıksız yakalandım, cevap veremedim. Bu konuda konuşmaya kendimi yetkili saymadım.

Eğer bu bir sıkıntı ise konuşması gerekenler  kadınlar olmalı diye düşündüm.

Ortaokulda okurken Ömer Koç isimli İngilizce hocamız vardı. Kendisi avukat olmasına karşın okulda part time ders verirdi. Çok yakışıklı , şık giyinen, iyi yetişmiş bir kişiydi.

Hiç unutmuyorum ‘’Anne olmak, baba olmak gerçekten çok önemlidir . Bu duyguları yaşayan ancak anlayabilir ‘’demişti.

Baba olmayı anlayabildim . Canlıyı taşımak ve doğurmanın bir anne için ne kadar inanılmaz duygu olduğunu ancak tahmin edebilirim.
Hiç bir anne adayının isteyerek  yavrusuna zarar vermeyi  istemez diye düşünerek eve gittim.

Akşam televizyonu açtığımda ne göreyim ?

Doktoru ,avukatı, sosyoloğu, psikoloğu, kadını ,erkeği, bileni, bilmeyeni  konu hakkında yorum yapıyor. Meğer ne kadar meraklısı varmış dedim ve bende yazayım dedim.

Malum köşemizin ismi Düşünenlerin Düşüncesi olunca eksik kalmak doğru olmaz.

Herhangi konuyu  değerlendirirken genel olarak teknik ve ticari olarak bakma alışkanlığım vardır. Teknik yönü nedir ? Ticari olarak fayda yaratıyor mu?

Teknik olarak baktığımızda gerek kürtaj gerekse sezeryan günümüzde sıkça kullanılan ve  resmi ellerde daha az riskli yöntemler.

Sezeryan için aynı şeyi  söyleyemem  ancak kimse durduk yerde kürtaj olmak istemez. Mutlaka istenmeyen bir durum oluşmuştur. Ceninin yaşam özelliği taşıması , kürtajın yapılma periyodu tartışmalı bir konu o nedenle birçok dinde yasak kapsamına alınıyor. İstatistiki olarak normal doğuma göre daha az riskli.

Ticari olarak değerlendirmemizde ise ekonomik, sosyolojik, psikolojik, hukuksal konular mevcut.

Kadın doğum sancısı çekmek istemiyor. Al narkozu uyandığında çocuğun elinde.
Doktor  devamlı  servis vermek istemiyor.  Karım doğuruyor doktor koş gel !!!
Zor bir durum. Onunda evi , karısı, çocuğu ve özel hayatı var.
Her özel hastane maliyet nedeniyle  24 saat kadın doğum uzmanı bulundurmak istemiyor.
Operasyon olması nedeniyle sezeryan metodu hastaneler için daha kazançlı .
Zeynep Kamil , Haseki gibi doğum konusunda uzman devlet hastanelerimizin sayısı az, o da işin başka tarafı.
Annem doğum yaklaşırken  Haseki Hastanesi’nden kaçmış.  Ortaköy’deki evimizde  ebe yardımıyla doğmuşum. Her canlı doğumunda  risk var ancak milyarlar örneğinde olduğu gibi  normal doğumun başarılı örnekleri çok.

Sezeryanı  yasaklarsan parası olan yurtdışına gider doğurur, zaten yapıyorlar .
Kürtajı yasaklarsan kadınlar  ise merdiven altına teslim olur. Eski yıllarda yaşamıştık zararı görüldüğü için  kanun çıkmıştı, şimdi geri dönmenin anlamı yok.

Nüfus planlaması  çok önemli bir taraftan doğum oranının artması büyümeyi azaltıyor.      Diğer taraftan üremezsen orta ve uzun vadede oluşacak sosyal sorunları da düşünmek gerekir.

Nüfus artışının neredeyse sıfır olması ,yaşlanan nüfus, yavaşlayan ekonomi , sosyal destek programları  bugün Avrupa ‘da yaşanan krizin temeli olarak uzmanlar tarafından  gösteriliyor. Bu  ülkelerde göçler nedeniyle ırklar karıştı.  Çin kökenli  İngiliz, Afrika kökenli  Fransiz, Türk kökenli  Alman kulağa yabancı gelmiyor. Artık İngiltere’de Mr and Mrs Brown’larla karşılaşmak çok kolay değil.


Şimdilik biz de benzer  durum yok ancak 2030 sonrası için sorun haline gelecek deniliyor.
Büyük bir çoğunluğu  Müslüman olan Türkiye’de  göçler nedeniyle dinsel etkilerin başka yere kayması mümkündür. Ancak göçmenleri bu ülkeye kabul ettiyseniz önemli olan onların hangi dine inandıkları değil, o kişilerin ülkeye uyumu beklenir.


Yıllar önce bir doğu ilimize gitmiştim. Şimdi rahmetli olan dostum kenti gezdirirken  yeni yapılan onlarca ilkokul  gerçekten dikkatimi çekmişti.
Batı illerinde ancak özel okullarda örneği olan mükemmel binaların  hayırsever insanlarımız tarafından yapıldığını öğrendim. Bahçede yüzlerce çocuk oynuyorlardı . Güzel okullar ve eğitilmeye  hazır çocuklar işin güzel yanı  ancak bu işin bir de diğer tarafı var. Bazı çocukların abileri, babaları siyasi nedenlerle  güvenlik güçlerine ve dostumun ticaret yaptığı binaya saldırmışlardı. Hem de bunu yapanlar dostumun dostları .
Binasına taş atılan , camları kırılan dostum  yıllardır birlikte yaşamanın ,birbirini tanımanın, birbirlerini sevme ve saymanın verdiği hak ve cesaretle dostlarına haykırır.

Neden taş atıyorsunuz ? Paylaşamadığınız nedir? Siz bu şekilde çoğalırsanız zaten iktidar olur ülkeyi yönetirsiniz.

Başbakanın 3 çocuk yapın tavsiyesinin altında bu gerçekler yatabilir mi?

Kürtler , Aleviler  ,dinciler gibi çok sayıda  taraftara sahip etnik ve dinci toplulukların politikada yer almak istemeleri bu söylemin dışında değildir. Önümüzde BDP  gibi etnik politika yaparak grup oluşturan partiler var.

İster misiniz  defalarca şampiyon olduk, Avrupa’da başarılı olduk , tesisleri tamamladık, 20 milyon sıkı taraftarımız var yani başarılıyız , yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır diyen Fenerbahçe yöneticileri Fener Partisi adı altında yeni bir parti kurarak politika yapmaya çalışsınlar.

Oy alma şansı olabilir mi?

Saçmalama demeyin. Halkı boş vaat ve  hediye ile kandıran Uzan % 7-8 oy almadı mı?


Antepliler baklavası ile öğünürler, her fırsatta reklamını yaparlar.
İmam Çağdaş , Güllüoğlu  ürünleri  özellikle kilo derdi olmayanlar için  gerçekten pek hoştur.
Ustalar lezzeti  bir çok nedene bağlarlar.Yufka çok ince açılır, fıstığı özeldir,  yağı Urfa’dan  gelir, şekeri emdirilir vs.
Usta ‘’ ben yufkayı o kadar ince açıyorum ki karşıdan baktığında gazete okursun’’ diyerek gurur duyar. İyi güzel de,  ben  sonradan göurme  olarak baklavanın bütününe bakarım. Ağızda bıraktığı tad , kıtırlık benim için önemlidir.
Yufkayı  ince açma bir hünerse, Urfa yağı güzelse onu kullanmaya devam et, o senin avantajın .
Ben imalatta yufkayı görmüyorum ki .Görsem de bulanık olarak karşı tarafa bakmak istemem. Zaten gözlerim  eskisi kadar iyi görmüyor. Ben baklavayı lop diye mideye indirmeyi  bilirim. Tadı kötüyse  yağı, şekeri  yani  birşeyleri  eksiktir yada baklavanın altı kızarmadan ateşten almışsındır.

Rahmetli Erbakan hoca kadayıf konusun da uzmandı şimdiki iktidar genelde baklava üzerinde çalışıyor.

Hükümetler  genelde iyi yaptıkları işleri ön plana çıkartıyorlar. Yok  efendim sağlığı iyi yaptım, ulaşımı iyi yaptım. Bunlar  zaten olmazsa olmaz konular. Hukuku düzgün işletemiyorsan , ekonomiyi kötü idare ediyorsan, insan hakları ihlali yapıyorsan, etnik ayrımcılık yapıyorsan,fırsat eşitliği ihlali yapıyorsan , yandaşlarını kayırıyorsan   mutlaka yönetimin     için de  bir şeyler eksiktir ve  istediğin tadı bırakmaz.

Dileğimiz Türkiye’ yi idare eden ve edecek olan hükümetlerin çok başarılı olup , halka artı değerlerler katmasıdır. 

Vatandaş olarak başka ne dileğimiz olabilir ?

Eski politikacılardan  Talat Asal anılarını anlatmış:

 Yassıada'da rahmetli Menderes'in avukatlığını yaptım.  Dövüldüm, sövüldüm... Hücreye atıldım... Hapis yattım.
 31. Piyade Alayı'nda yedek subaylık yaptığım halde "askerlik yapmadın" diye nezarete alındım.  
 17 Eylül 1961'de Menderes'i astılar... Ben de 18 Eylül 1961 günü avukatlık cübbemi toprağa gömdüm.  Sayın Süleyman Demirel'in Adalet Partisi'ne Genel Başkan seçildiği kongrede (1964) divan başkanıydım.
 1961'de süngülerin arasında, milletvekili olarak Meclis'e girdim. 12 Eylül 1980'de, aynı Meclis'ten, Gençlik ve Spor Bakanı olarak silahla kovuldum.

Demokrasiyi kesintiye uğratacak bu gibi tehlikeler artık söz konusu değil. İhtilal tehditinin ortadan kaldırılması mevcut hükümetin yaptığı en önemli icraattır. Cesaretli , planlı belki de fazla planlı. Türkiye için bu korku bitmiştir yeterki  sıra bende , vesayeti ben kullanmak istiyorum diyen başkaları çıkmasın.

Benim hükümetlerden beklentim memleketin önünü açacak  büyük projeleri hayata geçirmektir. İnsan üzerinden politika yapıp teknik doğruyu ticari zarar hanesine getirmek doğru bir yöntem olmaz.  İnsanları rahatsız edecek politikaların oluşturulması olumlu olarak değerlendirilmez.


Bakalım baklavanın faturası zamlı mı olacak zamsız mı olacak bunu zaman gösterecek. 



Yaşı seksenlere yaklaşan  bir amca  doğumhanenin kapısında beklemektedir.

Doğumu gerçekleştiren doktor  etrafa şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar:

İçerde doğum yapan kadın yakınınız mı?

Adam   Evet,eşim.
Doktor  Ama kadın 25 yaşlarında…
Adam    Tamam işte, eşim o. Niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?
Doktor  Yoo, aklıma dedem geldi de.
Adam    Nesi varmış dedenizin?
Doktor  Kendisi av meraklısı idi. Sürekli ava çıkardı. Bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık. Aman yapma dedeciğim, sen yaşlandın, ava gidemezsin . Kendisi israr etti ve hazırlandı .
Ne de olsa yaşlılık,  çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. Ben de kendisiyle gittim. Ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. Dedim ya, dedem yaşlı.  Bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. Geyik o anda vurulup yere düştü…
Adam   Olur mu, başkası vurmuştur onu.
Doktor  Ben de onu diyeceğim de, nasıl denir beceremedim işte.

Şimdi size soruyorum !!

Yaşlı adam doktorla 7-8 ay önce karşılaşsaydı şimdi kürtajı yaptıralım , yaptırmayalım diye tartışma söz konusu olur muydu ?

Lütfen kadının işini kadına bırakalım..


Halka rağmen halk için politika üretmek kadayıfı  altı kızarmadan yemeye benzer o da mideye iyi gelmez.









SIFIRDAN BAŞLAMAK




Nobel Ödüllü  Pablo Neruda'nın tavsiyelerini  ifade eden güzel bir haber okudum.

Yazar diyor ki ;

Yavaş yavaş ölürler
seyahat etmeyenler...

Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler, vicdanlarında hoş görmeyi barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler alışkanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolu yürüyenler. Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler... Elbiselerinin rengini değiştirmeyi bile göze alamayanlar; veya bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler  ihtiraslardan ve mücadelenin verdiği heyecandan kaçınanlar. Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler. Hayallerini gerçekleştirmek için riske girmeyenler...

Hayatında bir defa bile mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmayanlar yavaş yavaş ölürler.

Şimdi yaşayın, hemen harekete geçin. Kendinizi yavaş yavaş ölüme teslim etmeyin.


Neruda’ya katılmamak mümkün değil.

Genelde yapamadıklarımız için pişman olduğumuzda  ah keşkeler vah keşkeler başlıyor.

O zaman  keşke dememek için değişim gerekiyor.

Anlaşamıyorsan eşinden boşan.

İşinde mutlu değilsen hiç durma işini değiştir.

Yolun çamurluysa başka yol dene.

Elektrik alamıyorsan sevgilini terk et.

Muhalefeti beğenmiyorsan sen muhalefet yapmayı dene.

Memnun değilsen birlik ol değiştir hükümeti.


Bunları yapmazsan yavaş yavaş ölürsün.

Daha büyük tehdit bunları kaybedersem yerlerine yenisini koyamam düşüncesidir.
Zorlukları yenerek yaşamak  cesaret ister.  Cesaret ise insan da fazlasıyla mevcut. Senin cesaretin yoksa  işte o zaman  zaten hiç doğmamışsın demektir.


Temel ölmüş günahı çok olduğu için Cehenneme gönderilmiş.  Kapıda  zebaniler sille tokat karşılamışlar. Durumdan memnun kalmayan Temel  ‘’ Böyle yaparsanız hiç kimse gelmez ‘’ demiş.

Şimdi size istemiyorsanız ölmekten vazgeçin  diyemiyorum . Ancak değişin, iyi insan olun Cehennem yerine Cennete gitmeyi deneyin diyebilirim.

Çekirdek bir aileyiz evde aile fertleri harici canlılara alışık değiliz. Bir akşam oğlum elinde 6 haftalık Siyam cinsi kedi yavrusu ile eve geldi. Alışık olmadığımız için acaba bakabilirmiyiz diye  önce çok tedirgin olduk, sonra alıştık. Gümüş ismini koyduğumuz kedimiz o kadar seviliyor ki kıskanmamak elde değil.

Eve kedi yavrusu , hayatımıza değişiklik geldi.

Ben değişime kediden başladım.

Malum bir yerden başlamak gerekiyor.

Ya sıfırdan yada  sıfır artıdan.