22 Şubat 2015 Pazar
BAHARIN GÜLLERİ AÇTI
Bugün Neşe ve Refik Akbulut ailesine çaya davetliydik. Aslında uzun zamandır davet alıp , bazı nedenlerden dolayı icabet edemiyorduk.
Akbulut ailesi , Emin Ongan hocamızın otuzuncu vefat yılı nedeniyle düzenlenen konsere geldiler. Açıkcası çok sayıda müzik üstadını , eski arkadaşlarımı ve Akbulut ailesini karşımda görünce müthiş heyecanlandım ve istediğim performansı sergileyemedim.
Kolay değil yıllar sonra sahneye çıkmak , kolay değil Refik Akbulut ve diğer üstadlar karşısında şarkı söyleyebilmek.
Rekif Akbulut benim Üsküdar Müsiki Cemiyeti’ndeki ilk repertuar hocamdı.Eminim bugün de öyledir, o zamanlar şarkıların icrasında öğrencileri başka aleme götüren , edebiyat bilgisi çok yüksek , güzel şarkı söyleme tekniklerini mükemmel uygulayan beyefendi bir insandır.
Her makamı çok güzel okur ancak hüzzam makamının tam bir uzmandır. O billür sesinin şarkının notalarına gidip , geldiğini hissederdiniz.
Küçük yaştan beri aldığı eğitimler , olağanüstü yetenekleri ve nefis sesi nedeniyle devrin önemli dini ve dindışı müzik icracılarındandı. Özellikleri nedeniyle TRT kurumunda ses sanatçısı ve yönetici olarak uzun yıllar görev yaptı.
ÜMC ‘de öğrencilik yaptığım dönemde birçok eseri Refik beyle birlikte geçtik ;
Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır..
Seni sesini gözlerinin rengini...
Avuçlarımda hala sıcaklığın var.....
Yalancıdır hep aynalar, gir kalbime gör kendini....
Gecenin mabedini aşkıma örtüp sarayım....
Hocamız Emin Ongan’ın şarkıları ve niceleri...
Genç ve ataktık o zamanlar , herkes meşhur olmak , kendini göstermek derdindeydi
Bende bir şarkı hazırladım ; Sadettin Kaynak’ın hüzzam eseri ;
Gönlüm seher yeli gibi daldan dala essem diyor
Çoşsam bahar seli gibi setler yıkıp geçsem diyor
Oldukça güzel okumuştum. Kendimi beğenmiştim. Hani derler ya, makamıyla, ses özellikleriyle şarkı bana tam oturmuştu . Refik hocamız da beğenmişti.....
Sağolsun Refik bey , Emin hocaya bilgi vermiş ve hocamızda beni konser kadrosuna almıştı.
O dönemler Emin Ongan’ın konser programında yer alabilmenin benim için önemini anlatmaya gerek yok.
Büyük işti büyük......
Konser bitti , hocamız da beni beğenmişti. Sınıf geçme sınavına girmemi istedi Emin hocamız.
Bugün yönetim odası olarak kullanılan odada Emin Ongan ve ben !!! Tecrubesiz, heyecanlı ..
Okan ne okuyacaksın ? diye sordu büyük hoca...
Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun gelmiyorsun.
Çünki seni çok sevdiğimi biliyorsun gelmiyorsun.
Mevsimler gelip geçiyor , sen gülüyorsun gelmiyorsun.
Çünki sen çok sevdiğimi biliyorsun gelmiyorsun.
Şarkıyı Refik hocadan öğrenmiştim. Hüzzam makamını bir başka okurdu Refik hocamız. Şarkının bütün derinliğini gösterirdi. Heyecanlı da olsam hata yapmam pek olası değildi. Usul vurarak güzel okudum. Emin hocamız sınıf atlattı.
Çocuklar gibi şendim diyeceğim o gün... Gençliğe ilk adımını atmış çocuktum zaten...
Refik Akbulut ile geçtiğimiz güzel bir hüzzam şarkı daha vardır ;
Bahar oldu beyim evde durulmaz , bu mevsimde Çemenzar’e doyulmaz.
Çemenzar çimenlik , yeşillik anlamında kullanılmıştır. Çemenzar ayrıca Göztepe’nin yakınında çimenlik bir yermiş. Şimdilerde durağı var ancak yeşillik tükenmiş.
Bahar gelince insanlar , birçok yeşil alan gibi Çemenzar’e giderlermiş...
İki gün önce Cemre düştü. Baharın habercisi....
Evde oturmanın bir alemi yok... Hazır karda bitti....
Yaklaşık bir yıldır bende evdeyim. Artık baharın bu güzel havasına kendimi kaptırma zamanı geldi....
Yarın yeni bir işe başlıyorum....
Benim için farklı bir başlangıç olacak. Ümit ederim baharla gelen oluşum yeni şirketime , bana , aileme , çevreme hayırlar getirir....
Lokum gibi tatlı günler olsun diyeceğim ama şeker tehlikesi var o nedenle güzel geçsin diyelim yeterli olur herhalde.....
Ön yargısız ve iyi niyetle başlayacağız..
Risk var mı ? Risk her zaman olur... Malum , gülün ömrü az olur.... Konu bahar olunca insanın aklına gelmiyor değil.
Gönlüm bahar başlangıcındaki bu güzel günlerde neşeli bir şarkı okumak istiyor.
Musade ederseniz şarkının sözlerini biraz değiştireceğim ;
Baharın gülleri açtı yine mahsundur bu gönlüm yerine
Baharın gülleri açtı hep neş’elidir benim gönlüm .
Başarılı ve mutlu olmam için dualarınız , güzel dilekleriniz hep daim olsun....
www.okanyasan.blogspot.com
www.okanyasan.com
17 Şubat 2015 Salı
HACI HACIYI MEKKE'DE BULUR
Başımla gönlümü edemedim eş
Biri yüz yaşında biri yirmi beş
Başım dedi dinlen,gönlüm dedi koş
Başım dedi durul, gönlüm dedi çoş
Celal Sahir
Emekli olalı yaklaşık bir yıllık süre geçti. Bu süre içinde
gezdim , dolaştım, çeşitli kurumların eğitim
programlarına , konferanslara , panellere katıldım , yazı yazdım.
Geçen zaman , dünya görüşümü biraz daha
farklılaştırmak için güzel fırsat oldu . Sanal dünya arkadaşlığından bir
beklentim hiç olmadı yok ancak hayatımdaki arkadaşların , tanıdıkların gerçekten değerli olup olmadığını anlamak için fırsat oldu.
Yani zaman, güzel bir okul oldu benim için ....
Geçen sürede emeklilik denen tanımı bir türlü kendime
yakıştıramadım.
Emeklilik bir meslek mi ? Herhalde değil.
İşiniz nedir diye soranlara emekliyim diye cevap
vermek bana garip geldi. Zaman zaman işsizim diyordum, ona da çevrem musade
etmedi.
Linkedin sosyal paylaşım sitesinde tanıma devletten avanta para alan kişi
tanımına giren pensioner dedim onuda sevgili Mete kardeşim itiraz etti. Avustralya’ da uzun
yıllar yaşadığı için İngilizcesi çok iyidir. Kasten mi yazdın diye sordu. İngiltere’de işsiz kişilere devlet yardım eder
ve aylık bir para öder. Ben kendimi biraz onlara benzettiğim için kelimeyi öyle
seçmiştim. Mete beğenmedi olur mu öyle şey
? Hiç olmazsa danışman anlamında consultant yaz dedi, bende öyle yazdım ancak soruyu da
sordum.
Danışman kime denir ? Danışman ne iş yapar ?
İşini geliştirmek isteyen kişi ve kuruluşların,
işi bilenden , işin gelişimine destek almaktır diye tanımladı , Mete kardeşim.
Hemen
ikinci soruyu patlattım.
Peki işini gerçekten geliştirmek isteyen kişi
veya kuruluş var mı ?
Bu kuruluşlarda böyle bilinç oluşmuş mu?
Sözün kısası sevgili arkadaşım talep var mı ,
talep ?
Sevgili Mete bir şey diyemedi. Cevabı ben verdim. Genelde cevabını bildiğim
soruları sormak huyumdur.
‘’ Hacı hacıyı
Mekke’de ihtiyacı olan destek verecek adamı anında bulur.’’ Böyle bir durum olmadığına göre demek ki
ihtiyaç yok. Benim de ihtiyacı olmayan adamlarla işim olmaz dedim.
Neyse biz emekliliğe geri dönelim !!!!
Bazı emekliler de benim gibi , bir türlü gerçek emekliliğe
dönemiyorlar.
Emekli oluyorlar , jubile yapıyorlar tekrar
sahalara dönüyorlar.
Michael Jordan kaç kere döndü tam hatırlayamadım.
Beşiktaş’lı meşhur futbolcu rahmetli Yusuf Tunaoğlu futbolu bıraktı , tekrar
döndü. Son defa futbola döndüğünde kendisi ile aynı takımda oynamak şansını bulmuştum.
Müthiş futbolcuydu. Allah rahmet eylesin......
Demek ki bazı kişiler için dönüş talepleri
oluyor.
İşte o dönüş kararı için Celal Sahir’in dizeleri
aklıma geldi.
Başım dedi dinlen, gönlüm dedi koş....
Gönlüm hep koşmak istedi. Sanırım gönlüm , başıma üstün geldi.
Anlaşılan benim de emekliliği unutup , sahalara dönme zamanım geldi...
1 Şubat 2015 Pazar
HOTEL MANİ , FORD MOTOR KAMPANİ
Kitap yazmak uzmanlık işidir. Kaliteli yazarların yazdığı kitapları okumak insana keyif veriyor, ufkunu genişletiyor. Benim
gibi kitap yazmaya soyunmuş amatörlerin
işi kolay değil. Alt yapılı olmak, iyi
araştırmak, konu ile ilgili belgelere ulaşmak , iyi bir arşiv oluşturmak, çok
çalışmak, eli kalem tutmak.
Emekli olunca işimiz azalacağına çoğaldı. Hanımın düzenli
emirleri ; alıverişe gidiyoruz, doktora gidiyoruz, sinemaya gidiyoruz. Birde
ilişkide olduğum kuruluşların eğitim ,konferans, panel davetleri olunca kitap yazmaya yeterli vakit ayıramıyorum.
Geçenlerde kitap üzerinde çalışayım , bazı arkadaşlarla
ropörtaj yapayım, ilham verecek kitapları okuyayım diyerek adaya gittim.
Bir yandan Bernar Nahum’un yazdığı ‘’ Koç’ta 44 yılım’’
kitabını okurken diğer yandan arkadaşlarımı
aramaya başladım.
Eski bölge müdürlerinden Murat
Taşkın bilgi alacağım önemli kişilerden birisidir. Kendisini aradım.
·
Murat selam ,nasılsın ?
·
Gayet
iyiyim. Kitap okuyorum.
·
Hangi Kitap
·
Bernar
Nahum’un ‘’ Koç’ta 44 yılım ‘’
·
Yapma yahu . Bende şimdi aynı kitabı okuyorum. İnanmıyorum.
1988 yılında yazılan kitabı aynı anda okuyorduk. Herhalde kitabın veya kitapda anlatılan felsefenin
biz eskiler için ifade ettiği farklı anlam vardı.
Kitabın bir bölümünde talebin fazlalığı nedeniyle yetmişli – seksenli yıllarda kamyon işinin ne
kadar prim yaptığı anlatılıyordu. Bildiğimiz kadarı ile kamyon almak isteyen en
az bir kamyon parası kadar ilave para ödemesi gerekiyordu.
Lastiksiz, aküsüz kamyon satışlarının yapıldığı dönemler...
Benimde tanıdığım Fehmi isminde Nişantaşı'nda kuaförlük yapan bir aile dostumuz vardı.İşinde uzman ve çok tatlı dilli bir kişiydi. Rivayete göre
zaman zaman Suna hanımın saçlarını yapar, tatlı diliyle kendisi için bir kamyon
alır , kamyonu pirimiyle birlikte paraya dönüştürür ve ailenin uzun süreli
geçimini sağlarmış. Ne yazık ki kumar tutkusu gelen paranın çok çabuk erimesine
neden olurmuş.
Sonuç olarak böyle sistemin olduğundan bahsediliyor kitapda.
Zamanla talep azalmış, arz artmış pirimler yerini normal
karlara , hatta karsızlığa bırakmış.
Şirkete ilk başladığım yıllarda satış sorununu çözmek için genel müdürümüz 6-7 güçlü bayiyi
toplar , uygun şartlarda kamyonları toptan satardı. Bayiler de bir şekilde malı satar,
para kazanırlardı.
Mustafa Işıldar’ın ismini ilk o zamanlar duydum.O güçlü bayilerden birisiydi. Genelde
kravatsız gömleği , takım elbisesi ile gelir , o Adana’lı tavrıyla şirket
çalışanları ile yakın temas kurar ‘’ yeğenim nasılsın ? ‘’ derdi. O zamanın
güçlü bayilerindendi...
Mustafa Işıldar Ford’dan direkt araç alır ve satardı.
Sanırım o zamanlar satış imtiyazı ile ilgili açık alan vardı.
1988 yılında Otokoç Yöneticileriyle Amerika’ya gittiğimizde
Mustafa abimizde katılmak istemiş ve yönetim gezi programına onunda katılmasına
izin vermişti. New York’a ulaştığımızda
havaalanında iki adet limüzin bizi bekliyordu. İnsan ilişkisi çok yüksekti bu nedenle Standart Belde genel müdürü Yomtov bey , aramızda insan ilişkisi en
yüksek Mustafa İşıldar , o öne otursun şöförle sohbet etsin dedi.
Mustafa beyin İngilizce bilgisi yoktu ancak bir şekilde
şöförle iletişime geçti. Şöföründe hoşuna gitmişti. Nereden geliyorsunuz ,
kimsiniz gibi soru sormaya başladı.
Merak bu ya , söför eliyle para işareti yaparak otel
parasını kim ödüyor diye sordu. Mustafa bey aşağıda kalır mı ? Cevabı gayet
anlaşılır oldu
·
Hotel mani , Ford Motor kampani.
İletişim bu kadar basit ve anlaşılır olmuştu. Lisan bilmeye
gerek yoktu.
Otele girdiğimizin ertesi günü beni buldu.
‘’ Yeğenim , Bijan diye bir yere gidip elbise alayım dedim ,
beni içeri almadılar. Beni oraya götürürmüsün ‘’ diye ricada bulundu. Bijan mağazası randevu
almadan müşteri kabul etmiyordu. Dönemin Başbakanı Turgut Özal elbiselerini Bijan’dan alırdı. Bijan ismi bu nedenle
Türkiye’de çok lüks bir mağaza olarak biliniyordu.
Bijan’dan Mustafa bey için randevu aldık ve mağazaya gittik. Mustafa
bey iki adet takım elbiseye 3.000 $ vererek satın aldı. O günlerde ciddi
paraydı. Çok mutlu olmuştu.
İkna kabiliyeti oldukça ileriydi.
Adana’daki bayisinde ticari ve binek araç satılırdı.
Kendisini ziyarete gitmiştim. Konuşurken müşteri geldi ve satış müdürü ile
görüşmeye başladı . Alınacak araç belliydi ancak fiyat için hala pazarlık yapılıyordu.
Satıcı piyasa fiyatlarının üzerinde bir rakkam söyledi. Müşteri fiyata bir
türlü ikna olmuyordu , diğer bayiden ürün satın almak için kapıya yöneldi. İşte o anda Mustafa abi
devreye girdi ve satıcıya yönelik olarak;
·
Oğlum bu fiyata araba satılır mı ? Bizi zarar
ettiriyorsun ? Ocağımıza incir ağacı ektin. Şirketi batırmak mı istiyorsun ?
Diyerek şiddetle bağırmaya başladı... Belli ki bu Mustafa Işıldar’ın satış
tekniğinde uyguladığı B planıydı. Müşteri aman ne olur ne olmaz diye o fiyattan aracı almaya
razı oldu.
Mustafa abinin aynı zamanda İstanbul Nişantaşı’ında bir
satış yeri vardı. Genelde binek araba satılırdı. O günlerde Scorpio , Sierra
araçlar Ford’dan ithal edilmiş ve satışa verilmişti. Bir gün Mustafa bey beni
aradı ‘’
Yeğenim Scorpio çalışmıyor. Ne
yapalım ? ‘’ diye sorunca hemen geliyoruz dedim . Yeni teknolojide karbüratörlü araçlar
yerini enjeksiyonlu sistemlere bıraktığı
doksanlı yılların başıydı. Yeni
teknoloji eğitimlerini şirkette ben
almış ve arkadaşımız Bektaş ile birlikte sorunlu araçlarda çok sayıda uygulama yapmıştık ,bu nedenle
çözüm sadece ikimizde vardı. Bektaş’ın işi olması nedeniyle yalnız gittim. Mustafa
Işıldar ‘’ Yeğenim sen niye geldin ? Senden başka adam yokmuydu ? ‘’ diye
sordu. Gerçekten yoktu.
Sonuçta muhtemel arıza bilgisi ,ekipman ,yedek parça, doküman bendeydi.
Sorunu çözmeliydim ve çözdüm. O gün Mustafa abi ile daha da
yakınlaştık.
Araçlardaki teknoloji gibi bayilerinde yapısı değişiyordu.
Plazalaşma dönemi başlamıştı. Yatırım yapmayan devre dışı kalacaktı. Mustafa
abi onu anlamıştı. Kendisi Adana ‘da bayi olmak istiyordu.
Bizim Adana’da bayi arayışımız başlamıştı. Genel müdür
yardımcımız Can beyle birlikte bayi bulmak için Adana’ya gittik. Yönetim
Mustafa beyle çalışmaya pek sıcak bakmıyordu.
Mustafa abi geleceğimizi
öğrenip Mersin yolu üzerinde bir bina almıştı. Beni arayıp ‘’ Okan yeni
bina aldım , plaza yapacağım, sizin istediğiniz gibi olacak ‘’ demişti.
Kendisini kırmamak için binaya gidip inceledim. İnşaat halinde ancak bayilik hizmeti vermeye uygun olmayan bir binaydı. Olumlu cevap veremedik.
Mustafa Işıldar’ın bayilik talebi bitmemişti. Sonunda Işıldar kardeşler olarak Yalova bayi kuruldu.
Şanssızlıklar , bazı sorunlar , talihsiz Roma kazası , Tahsin –Leyla Işıldar çiftinin vefatı bayilik işinin daha ileri gitmesine engel
oldu.
Mustafa abi kendine meşgale olarak ikinci el kamyon satışı yapan yer açtı. İşleri
iyiydi. Yolum Yalova’ya düştükçe kendisine uğrardım. Yalova Çoşkun balıkçısına
gider balık yerdik.
Bu yaz Yalova’da Altın Balık lokantasına gittim.Son yıllarda
Mustafa abi bu lokantanın devamlı müşterisiydi. Benim de gerek ailece gerekse Mustafa abi ile gittiğim
yerdi. Lokantanın ortağı Erdinç eski futbolcudur. Kendisine Mustafa abiyi
sordum ‘’ Bir ara safra kesesi operasyonu geçirdi , şimdilerde sık geliyor. Bomba gibi maşallah ’’ demişti.
Malesef bu hafta trafik kazası nedeniyle kaybettik.
Çok önemli bir karakterdi. Bize de yaşanmışlıklar
yaşattı.....
Allah rahmet eylesin , nur içinde yatsın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)