Günümüz iş
dünyasında gerek şirketlerin gerekse çalışanların durumu giderek zorlaşıyor.
Bir tarafta
kaliteli eğitim alıp şirketlerinde yükselmek isteyenler , diğer tarafta ilerleyen
yaşları nedeniyle işini kaybetme kaygısıyla, ölümü yaklaşan Hint fakirleri gibi ormanlık
bölgeye veya şirketlerinin kuytu
köşelerine gidenler .
‘’ Çalışıyoruz
ancak geçinemiyoruz ‘’ diye şikayet
edenler işin başka tarafı.
Kendilerine
çalışan memnuniyetinin artırılmasını hedef alan ancak eleman kayıplarının yüksekliğinden şikayet edip ,
bazı şeyleri yaparmış gibi gösteren şirketler.
Ne taraftan
bakarsanız bakın yönetilmesi zor bir durum.
Çalışanlar
bir iş yerinde uzun süreli çalışalım derken aslında bir tespiti iyi yapmak
durumundalar. Kapitalist yaklaşım ve enflasyon !!!!
Hayatımızın
son 5 -10 yılına şöyle bir bakalım. Maaş gelirimiz 10 yıl önce 1.000 TL olsun.
Devlet veya özel sektör sizi enflasyondan korumak adına her yıl genelde enflasyon oranında, nadiren de performansınıza bağlı zam verir.
Örneğin zam oranı % 10 olsun. Maaşınız,
bileşik metotlarına girmeden basit bir hesapla 2.000 TL olur.
Enflasyon
hesabında kriterlerin nerelerden geldiğini aşağı yukarı biliyoruz.
·
Birinci
sınıf Çanakkale domatesinin fiyatı geçen
dönem kaç liraydı ? Bugün kaç lira ?
·
Deveci
Armudu’nun fiyatı geçen dönem kaç
liraydı ? Bugün kaç lira ?
·
300
gram beyaz ekmek geçen dönem kaç liraydı ? Bugün kaç lira ?
Hesapları belirlenen
değerler üzerinden yaparsanız sorun yok.
Ancak enflasyon hesabında aşağıdaki soruların karşılığı yoktur.
·
Son
10 yılda evlendin mi?
·
Son
10 yılda çocuğun oldu mu?
·
Okul
çağındaki çocuğun hangi özel okulda okumaya başladı ?
·
Son
10 yılda kişisel gelişimin için eğitime para harcadın mı?
·
Kişisel
bakım için spor , klüp ve malzemelere kaç lira harcadın ?
·
İletişim
için cep telefonu , bilgisayara para ayırdın mı?
·
Sosyal
durumu güzelleştirmek için gece hayatına para harcıyormusun?
·
Televizyon
için tek anten kullanılırdı. Son 10 yılda Digitürk , Dsmart kullanmaya başladın mı?
·
Artık
sende devlet hastanesi yerine o modern görünüşlü özel hastaneleri mi kullanıyor
sun?
·
Eski
aracını yeni modeli ile değiştirdin mi?
·
Dün
Terkos suyu kullanıyordun bugün evde hangi marka suyu kullanıyor sun?
·
Neredeyse
bedava diyerek , Pegasus ‘un 30-40 TL lik Antep ve Mardin uçuşlarına abone olup konaklama, yemek ve içmeye 1.000 TL ayırıyor musunuz?
·
İnternet
paketi kullanmaya başladın mı?
Örnekleri
çoğaltmak mümkün. Esas olan bu domates , patates fiyat karşılaştırmasının
dışında kalan tüketici
alışkanlıklarından doğan , ilave harcama kalemleridir.
Siz
enflasyon zammı aldık derken aslında her yıl sistemli olarak satın alma kabiliyetinin azaldığı gerçeğiyle
karşı karşıyasınız. Maaşım 2.000 TL oldu derken satın alma gücünüz giderek
azalmaktadır.
·
Satın
alma gücü azalmasına rağmen vahşi kapitalizmin ortaya koyduğu paradigmalar.
·
Medya
ve çevremiz tarafından yaratılan özendirme.
·
Önlenemez
tüketici psikolojisi, artan satın
almalar.
·
Karşılığı
olup olmadığı düşünülmeden kredi ve kredi kartlarının kullanımı.
·
Ödeme
zamanında yeterli paranın olmayışı. Bu gibi durumlar insanları üzmekte, bunalıma sokmaktadır.
Bu durumda
insanların çıkış yolları ne oluyor ?
·
Çalıştığı
işte terfi alarak gelirini artırmak. Son 5 yılda terfi alamadıysan durum pek
parlak sayılmaz.
·
Çalıştığın
yerde kariyer olanakları sınırlı ise daha iyi imkanlarla bir başka şirkete geçmek.
·
Çalışan
bir eşle hayatını birleştirmek veya borçları kapatmak için anadan , babadan
kalan mirası bozdurmak.
·
Yatak
odanda boş ayakkabı kutusu bulundurmak. Bakarsın
menşei belli olmayan yeşillikler içine girer. Allah kimseye nasip etmesin.
·
Boğaziçi
köprüsünden atlamak. Allah kimseye göstermesin. Ancak ekonomik nedenle
ülkemizde intihar edenlerin sayısının her yıl binlerce olduğunu ifade etmek mümkün.
Bu tabloyu
gören Y kuşağı genelde ilk iki maddeyi kullanıp devamlı şirket değiştiriyorlar.
Aslında
çözüm için önemli bir alternatif daha var. REFAH PAYI
Devlet
durumun zorluğunu görüp toplu sözleşmelerde küçük de olsa refah payı uyguluyor.
Yeni Ticaret
Kanunu’nda mal sahibinin uzun süreli kiralamada sadece enflasyon etkisinden
meydana gelen kayıpları önlemek adına değişiklik yapıldı. Artık 10 yılı aşkın
süredir kiralama yapan ve heryıl enflasyon oranında artırım yapanlar için durum
kötü. Mal sahibi 3 ay önceden bildirim yapmak şartıyla uzun süreli kiracıyı
gönderebiliyor. Ticari işletmeler kira bedelinin % 20 si veya ÜFE+ %10 zam
yapmak durumundalar. Artık uzun süre oturmak istiyorsanız elinizi cebinize
biraz daha sokacaksınız.
Özel sektör gerçek
anlamda çalışanı koruyabilmek için enflasyon harici refah payı verebilir
durumda olmalıdır. Doğal olarak bu
yazıldığı kadar kolay değil.
En önemli
faktör ortak değerler.
Şirketlerin
sürekli karlılıkları , sadık müşteri , memnun müşteri , memnun çalışan
yaratılması işin en önemli noktası.
Şirketin
karlılığı için katma değer yaratan çalışanlar , yaratılan katma değerden refah
payı alternatifi yaratan şirketler. Sizlere ütopik gelebilir ancak değil.Yakın
zamanda gerçekleşecektir.
Bu işleri
yönetebilmek , çalışanları motive edebilmek ve yönlendirebilmek mutlaka
kaliteli yönetim ve paylaşımcılıktan geçiyor. Hep bana rabbena söylem ve uygulamaları artık modern paydaş
teorilerinin dışında kalıyor.
Unutulmamalıdır
ki özel sektör mavi yakalının saatini , beyaz yakalının ise aylığını kiralıyor.
Çalışanların mesaisi bittiğinde yetkinliği varsa , becerebiliyorsa ikinci işini
yapabilir olması gerekir. Benden başka yerde çalışamaz !!! Etik kurallar diye
tutturmanın bir anlamı yok. Zaten çalışan bu zor şartlarda ya şirketten
ayrılacak ya da başka yollara girecek.
Yakın bir
gelecekte ikinci kanalda çalışma sürpriz
olmayacak. Parasızlıktan mutsuz insanlar yerine yorgun ancak kafasında geçim
sıkıntısı olmayan çalışanlar olacaktır. Bireysel çalışma yerine örgütleşen
beyaz yaka çok uzak değil.
Geçenlerde katıldığım seminerde THY ‘ın eski bir genel
müdürü konuşmacıydı. Kendisini zevke izledik. Genelde THY’ deki çalışma ve
hatıraları konuşmanın içeriğini oluşturdu. Sivil pilotları bünyeye nasıl
kattıklarını anlattı. Bende o dönemde
450 mühendis arasından sınavlarda başarılı olup pilot olmaya hak kazanan
24 kişiden biriydim. Yaşanan dönemin canlı şahidi olmuştum.
Program
sonrası yanına yaklaştım , kendimi tanıttım. İlk sorusu ;
Burada ne işin var ? oldu
Doğrusu
benim uzun yıllar sonra cevabını bulduğum soruydu bu.
Bir yanda
çalıştığım Holding’in logosu diğer taraftan THY logosu. Şirketimin beni
Amerika’da , Avrupa’da ,Uzak Doğu’da eğitmesi , yaşanan dostluklar, insana değer
verme gibi faktörler tercihimin o tarihde çalıştığım şirketten yana olmasına
neden olmuştu.
Galiba buna
aidiyet diyorlar.Markaya , şirkete ,yönetime, çalışanlara,paydaşlara olan güven
ve inanç.
Forma aşkı
gibi , bayrak aşkı gibi, millet aşkı gibi, din aşkı gibi... Duygusal.
Kazanılması
kolay olmayan . Değişik bir iklim , güçlü bir kurum kültürü gerektiren..
İşini evin
ve yuvan gibi görebilmek.....
Eski bir
üst düzey yöneticim emekliliğinde şu sözleri söylemişti ;
‘’ Bu şirkette uzun yıllar kendi
şirketim gibi çalıştım , böyle hissettim. Ancak ilginç olan şirketin asıl
sahipleri bu kurumun benim olmadığını asla hissettirmediler’’ sahiplenme felsefesini şirketlerin her bölümüne , her bireyine
indirgemek gerekir.
Sahiplenmeyi
başarabilmek gerçekten zordur.
·
Kurumsallık
ister
·
İnanç
ister
·
Mücadele
ister
·
İnsan
sevgisi ister
·
Motivasyon
ister
·
Coşku
ister
En önemlisi vizyoner , değişimci
lider ister.
Bulmak kolay değil , böyle liderler
bakkalda satılmıyor....