24 Mayıs 2015 Pazar

MUSTANG




Oldum olası spor otomobillere  ilgi duymamışımdır. Özellikle eğitim seviyesi düşük ülkelerde spor otomobiller  genellikle araç değil amaç olarak kullanılmıştır.

Ya sosyal statü olarak yada geniş olmayan caddelerimizde bol zigzaglar yaparak yarış aracı olarak kullanılmıştır.

Bu araçların dizayn edildiği ve üretildiği ülkeler olan Almanya, İtalya , Amerika gibi ülkelerde spor otomobiller  ya  kişiliklerinin bir parçası veya ailenin kullanımında kullanılmışlardır.

Özellikle petrol zengini sonradan görme ülkelerin prensleri, zenginleri bu ülkelerdeki spor otomobil terbiyeside bozmuşlardır. Yurtdışında bu araçların özellikle Arap gençleri tarafından kız tavlama aracı olduğuna çok kez şahit olmuşumdur.

Spor otomobilleri sevmemenin diğer nedeni gençlik arkadaşımız Kahveci Erdoğan'ın arkadaşları ile birlikte Mustang arabasıyla  Silivri yakınlarında geçirdikleri kaza sonucunda vefat etmesidir. Rahmetli de yollarda atraksiyon yapmayı , hızlı araba kullanmayı çok severdi. Hızlı yaşadı , genç öldü....

Mustang imalatına 1964 yılında Amerika'da başlanmış ve dokuz milyon adet satılmış. Benim gençliğimde Mustang çok popülerdi. Ülkede çok sayıda Mustang vardı.

Hatırladığım kadarı ile   1996 veya 1997 yılında  çalıştığım şirketin yetkilileri  nasıl olsa talep olur,  satarız diyerek Mustang otomobili ülkeye getirelim demişlerdi. Satış sonrası için tedbirler alınmış , iki arkadaşımız Amerika'ya gidip eğitim almışlardı. Bilgi, tamir için kullanılacak özel aletler ve yedek parça bolca getirilip sadece Mustang satacak bayilere dağıtım yapılmıştı. Ancak araç yeterli talebi görmedi ve sonradan gelen ekonomik krizle birlikte ithalat iptal edildi. Yani pazar aracı satın almadı.

Bugünlerde Mustang tekrar gündeme geldi. 2015 Otoshow'un en güzel parçalarından biri oldu.

Ülkemizde şartlar değişti. Günden güne ortaya konan , geliştirilen satış ve satış sonrası stratejileri ile daha başarılı araç satma olanakları aranacaktır. Siyasi ve ekonomik gelişmelerle zenginleşen bir kitle oluştu. Bu önemli satış için bir alternatif olacaktır.

Mustang pazara hayırlı , uğurlu olsun...

Spor otomobil  deyince aklıma bir anda yıllar önce Vittorio De Sica 'nın yönettiği başrollerini Sophia Loren ve Marcello Mastroianni’ nin oynadığı İtalyan usulu aşk filminin bir sahnesi aklıma geldi ;

Sophia Loren üstü açık spor arabasında Capri adasının tepelerine inşa edilen virajlı otoyolda sahile doğru hızla  inerken rüzgardan korunmak için taktığı eşarbın dalgalanması hafızamda yer almış ....

Düşünün benzer şekilde Uludağ'ın eteklerine inen yol  ve üstü açık spor otomobil.

İçinde peçesi , cübbesi ile Türk ailesi...

Esen rüzgar ve  hızla yokuş aşağı inen  spor otomobil ....

İlginç bir görüntü olur değil mi ?

 Büyüklerimize göre demokraside çok yol aldık. Demokrasiye saygımız var kabulleniyoruz , içselleştiriyoruz.

Bazı büyüklerimizin dediği gibi yaratandan dolayı yaratılanı seviyoruz. Ayrımcılık yapamayız , yapmamalıyız.

Dediğim gibi  film ve çocukluğum gözlerimin önüne geldi. Hayat zaten bir film değil mi ?

Büyüklerimiz haklı....

Nereden nereye......

www.okanyasan.blogspot.com

www.okanyasan.com

23 Mayıs 2015 Cumartesi

GENCİN ENERJİSİ , TECRUBELİNİN DONANIMI





Bundan 25-30 yıl önce bir şirket için en öncelikli bölüm hangisidir diye sorsaydınız kesinlikle satış ve  pazarlama derdim.

 Aynı soruyu 2000 yılı sonrası için sorsanız çok fazla düşünmeden üretim ve ürün geliştirme diye görüş bildirimi yapardım. Şirket içindeki diğer bölümler önemini korumakla birlikte özellikle 2000 sonrası otomotiv , beyaz eşya gibi sektorlerde yabancılarla birleşme, ürünlerin çoğunu zaten hazır pazara satma , ortakların pazarından yararlanma nedeniyle hem ana sanayi hemde yan sanayide üretim ön plana çıktı.

Bugün aynı sorunun cevabı ise  eğitim ve insan kaynağı yönetimidir. Doğru insan gücü seçimi, bunların eğitimi ve motivasyonu , aidiyet duygusu  yaratılması, performans yönetimi şirketlerin en önemli işlerinden birisi.

 Finans işini hiç bahsetmedim o hiç bir zaman önem ve önceliğini kaybetmiyor.

Konuştuğum kişiler yapılacak işe uygun, kaliteli eleman bulamadıklarını ifade ediyorlar. Zaten imaj olarak yeterli değilseniz eleman bulmak çok zor. Çok zorda kalanlar haricinde insanlar sizi tercih etmiyorlar . Bilinen isminiz varsa , imajınız yüksekse,  değil çalışmak staj için bile başvuranların sayısı onbinleri bulabiliyor.

Yaşları 45 -55 bandındaki bazı arkadaşlarıma bakıyorum çok iyi yerlere gelmişler üst yönetici , genel müdür hatta CEO olmuşlar ancak şu anda işsizler. Hani kelin ilacı olmaz derler ya  onlarda kendi işlerinde bugünün önemli kavramı sürdürülebilir olamamışlar.

Fiziklerine bakıyorum gayet dinamik, üst seviyedeler. Donanım seviyelerine ve kariyerlerine bakıyorum çok ileri seviyedeler. İş hayatında katma değer yaratacak en güzel yıllardalar. Herhalde iş beğenmiyorlar diyorum kendi kendime.

Tanıdığım , bildiğim kurumsal olmak isteyen bazı şirketlere bakıyorum kurumsallık için her konuda tecrube ve danışmanlığa ihtiyaçları var.

Emin olamadığım konu ise gerçekten istiyorlar mı ? İşte o çok net değil.  Belki de sadece lafta kalıyor. Hani moda ya  ikinci , üçüncü nesil .....

Geçen aylarda Sabancı Center’de katıldığım  yönetim, yönetim kurulları konulu toplantıda kurumsallık ve süreklilik işlendi. Toplantıyı düzenleyen dernek Türkiye bazında anket çalışması yaparak patronların iş hayatında en çok neden çekindikleri konuyu  sormuş.

Özellikle ankete katılan Anadolu’daki patronların  % 6,5’ u raytingi en fazla soru olan    ‘’ Ben ölürsem şirket nasıl devam edecek ? ‘’  diye merak ediyorlarmış.

Sahnede olan konuşmacılardan Ali Sabancı hemen espriyi patlattı ;

Ya ölmezsem ? 

Boşunu Ali Sabancı olmuyor insan. Sinemada Cem Yılmaz’ın iş hayatındaki versiyonu Ali Sabancı . Müthiş yaratıcı , müthiş esprili..

Türkiye’deki şirketlerin yaklaşık % 95’  i aile şirketi. Şirketlerin 10 yıl önceki bilgi ile  ömür ortalaması 12 yıldı. Bugünlerde 15 yıla geldi. Bu önemli başarı olmakla birlikte hala ciddi sorun. Kurumsallaşma ve şirketi ikinci nesile sağlıklı bir şekilde devretmek bir anlamda sürekliliği sağlamak önemil konu.

İş hayatının şimdilik dışında kalan  dostlarımız insana değil,  sisteme dayanacak yeni açılımlar yapabilirler.

Hep merak etmişimdir; İnsan kaynaklarının PR  çalışmaları neden hep gençler üzerinde olur ?  Bir ihtimal gençlerin şirkete vereceği dinamizmi anlatmaya çalışıyorlar ancak gençlerin dinamizminden yararlanmak ayrı iştir , yönetmek farklı iştir.

Burada HR işi yapanların , patronların atıl kalan tecrubeden yararlarması için ikna çalışmalarını bir platforma oturtmaları gerekir. 

Tecrübeyi parayla satın alamazsınız bazen tecrübenin yarattığı işi satın alırsınız.

Önemli olan karar vermek ve uygulamak.

Haydi saçı kırlaşmış donanımlı gençler iş başına.

Artık öyle sabahları onbirlerde kalkmak yok. Yapacak çok işiniz var.

Sizin işe , ülkenin de size ihtiyacı var.




19 Mayıs 2015 Salı

ER RYAN'I KURTARMAK




Film seyretmeyi hep sevmişimdir.Bazen gerçekleri bazen hayalleri anlatır. 
Hayallerin yıllar sonra gerçekleştiğini görmek, o anı yaşamak bile mutluluktur.
Er Ryan'ı kurtarmak en sevdiğim filmlerden birisidir. Unutamadığım sahnesi vardır; 
İkinci Dünya Savaşı  devam ederken Omaha sahillerinde ölen er Ryan'ın ölüm haberini vermek subay ve rahibe düşer. Araç araziyi aşar ve evin önüne gelir. Bulaşık yıkayan kadın arabanın geldiğini camdan görür. Kötü birsey olduğunu hissetmiştir. Kapıyı açar dışarı çıkar o anda arabadan inen rahibi görünce korku,panik hatta  acizlik duygularıyla geri geri adım atar ve kapının önüne yıkılır.
Oscar ödülü verilmesi gereken inanılmaz oyun gücü isteyen ,etkileyici sahnedir.
Kadının savaşta  dört oğlundan üçü ölmüştür. Bir tanesi hala savaştadır. İlgililer konuyu Amerika Kara Kuvvetleri Komutanı general George Marshall'a iletirler. Marshall kutudan bir kitap ve içinden zamanın başkanı tarafından yazılan çok eski bir mektup çıkartır.
 Amerika iç savaşında 5 oğlunu kaybeden bayan Bixy 'e yazılmıştır. Özetle duygusal bir mesaj ve arkasından anneye yazılan ifadeyi okur .
 Özgürlük meşalesini taşımayı sizden daha fazla hak eden bir kişi olduğunu zannetmiyorum.                                                                                                                                Abraham Lincoln 
General Mashall subaylara emrini verir '' Gidin hemen Er Ryan'ı kurtarın ve annesine kavuşturun'' .
Toplum ,millet, aile, şirket,fert olabilmenin yolu ortak değerlerden geçiyor . Fedakarlık,özgürlük, sevgi,saygı ,eşitlik,adalet vs ortak yaşam değerlerini oluşturuyor.Ortak değer havuzuna ne kadar kavram katkısı verebiliyorsanız o kadar güçlü toplum oluyorsunuz.
Cumhurbaşkanlığı makamıda toplumun ortak değeridir. Son günlerde yapılan uygulamalar ile makam yara almış, milletin ortak değeri olmaktan çıkmıştır. 
Sırf siyasi ve ulvi değerleri uğruna yapılan uygulamalar ile bu makamın yüceliğini ve ortak değer olma özelliğini aşağılara çekenlerin bu filmi izlemesini tavsiye ederim.....

Sonradan kurtarabilecekleri er Ryan'lar , siyasi değerler en önemlisi ulvi değerler için hayalleri olmayabilir..

12 Mayıs 2015 Salı

GAFLET, DALALET HATTA HİYANET





Geçen akşam televizyon kanalları arasında dolaşıyordum. TV24 kanalına gelince tıknaz, sakallı bir bey gördüm.
 Konuşmacı kürsüye çıkmış gayet rahat bir şekilde başkanlık sisteminin tarihsel akışını anlatıyordu. Konuşma biraz uzayınca görevliler ikaz etme ihtiyacı hissettiler.
'' Başbakan yardımcısı gelecek lütfen toparlayalım efendim '' denilince

'' Fırsat buldum konuşacağım , bakan benim arkadaşım hele bir gelsin bakarız ''
dedi ve konuşmasına  devam etti. Meğerse konuşma yaptığı TV kanalının sahibiymiş.

Biraz dikkatli bakınca adamcağız tanıdık geldi . Ethem Sancak olmasın dedim kendi kendime .
Ta kendisiymiş.

Bir süre sonra konuşmanın odağı başkanlık yerine tamamiyle Sayın Erdoğan'a kaydı.

Aman bir yağ bir yağ görmeyin.

Her iktidar kendi burjivasini yaratır. Ancak bunlar mürit olmuşlar....
Siirt'ten gazeteciliğe , ilaçtan hastaneciliğe ,otomotiv fabrikası satın almaktan yerli otomobil yapma hevesine. Son olarak medya imparatorluğuna...
Ben de olsam yağlarım . Bazen çiçek yağı ,bazen zeytin yağı ile....

Bu zat-i muhterem Sayın Erdoğan'ı en kutsal yere koyarken Atatürk'e yakıştırdığı sıfat ise 
ihtilalin lideri....

Bu zat -i muhterem bir ara sözü YSK ' a getiriyor.

'' Muhalefet Tayyip beyi YSK ye şikayet etti. Kimi kime şikayet ediyorsunuz ? YSK üyelerini Tayyip bey seçti ona birşey yapmayı maçaları sıkar ''

İşte dostlar ülkemiz bu durumda .

Hani büyük Atatürk'ün gençliğe hitabetinde işgal edilen kurumlardan, gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde olanlardan bahsediyor ya aynen onun gibi....

Bence bir kez daha okuyalım belki filmin sonunu görürüz.

Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı!  İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927