23 Temmuz 2011 Cumartesi
8 Temmuz 2011 Cuma
DÜŞLER ÜLKESİNDE DÜŞSÜZ KALMAK
‘’ Ben ülkeyi yönetmeye talibim. Bugün itibari ile sahaya inip ülke insanı ile tanışacağım , bütünleşeceğim. Birgün mutlaka Türkiye’ye Başbakan olacağım , lider olacağım.’’
İsterim ki Robert , Galatasaray, Koç , Alman Lisesini birincilikle bitiren başarılı gençler mezuniyet töreninde kürsüden bu konuşmayı yapsın.
Halkımız politikacıların kalitesini devamlı sorguluyorlar. Haksız da değiller. Birtürlü aklımızdan geçen tarifi seçilenlere yakıştıramıyoruz. Genelde iyi eğitimlilerin , ticaret ve sanayi ile uğraşanların politika yapma talepleri olmuyor. Sonradan bu işe bulaşayım diyen aileden zenginler ise halktan uzak kaldıkları için istenen düzeyi yakalayamıyorlar.
Günümüz politikacılarının genelde çok iyi eğitimleri yok. Genç yaşta politikaya atılıyorlar . Lisanları yok , ekonomik bilgileri sınırlı ancak teşkilatlarda uzun yıllar görev yaptıkları ve belirli hizmetleri verdikleri için birgün parti yetkilisi , parti başkanı oluyorlar.
İyi eğitimli olup başarısız ,çok iyi eğitimi olmayan ama başarılı politikacı örnekleri ile de zaman zaman karşılaşıyoruz. Temel prensip olarak politikaya katılımcı olmak isteyen her vatandaş bu hakkı kullanır önemli olan hizmet talebinin doğru karşılanmasıdır.
İyi eğitimli olup başarısız ,çok iyi eğitimi olmayan ama başarılı politikacı örnekleri ile de zaman zaman karşılaşıyoruz. Temel prensip olarak politikaya katılımcı olmak isteyen her vatandaş bu hakkı kullanır önemli olan hizmet talebinin doğru karşılanmasıdır.
Peki altyapısı güçlü insanlarımız neden politikada yer almıyorlar ? Bence korkuyorlar. Onların bilgisi yeterlilikleri var ama cesaretleri yok. Sahada çok fazla olmamışlar , pratikleri yok . Nasıl bir durumla karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Bu nedenle başarılı gençlerin lise dönemlerinde politikaya girmeleri , kendilerine memleketi yönetmek gibi bir hedef koymaları ve hedeflerine ulaşmaları politikanın marka değerinin artmasına büyük katkı sağlayacak en azından rekabet getirecektir.
Düşünün 73 milyonluk ülkede 550 milletvekili seçiliyor,oran milyonda sekiz. Seçilecek her milletvekilinin konusunda uzman olması ve geçmişinde hiç hata yapmamış olması beklenir. İster ahlaki, ister ticari , ister politik olsun bir gün bile ceza alan bana göre milletvekili olamaz , olmamalıdır . Bu durum trafik nedeniyle bir gün ceza alanlar için bile geçerlidir. Masumiyet karinesine göre hüküm giymemiş , hakkında kesin karar alınmamış kişiler için ifademiz geçerli değildir . Milletvekili seçilirler , yemin ederler ve görevlerini yaparlar. Bunun tarifi, dokunulmazlığın işletilmesidir. Milletvekilliği süresinde mahkeme hüküm verirse dönem sonunda cezaevine giderler.
İnsanlarımızın arasında eğitimli , konusunda uzman , lekesiz 550 insan yok mudur ?
Milyonda sekiz !!! seçiyoruz.
Mutlaka vardır. Bu nedenle altyapıları sağlam gençlerin politikaya girmeleri çok önemlidir.
İşte o zaman daha fazla değişimci,belirleyici ve yönlendirici oluruz. Politikanın marka değerinin artmasının anlamı budur.
Seksenli yıllarda birçok şeyin gereksinimini duyar ancak temin edemezdik.
Su ,elektrik, yakıt bunlardan bazılarıydı.
Su ,elektrik, yakıt bunlardan bazılarıydı.
Şimdi çoğumuza anlamsız gelen, odunla çalışan termosifonlar ile evlerimize sıcak su temin ederdik. Apartmanda oturanlar haftanın 1-2 günü sıcak su alabilirlerdi , o da birkaç saatlik. İnsanlar temizlenme ihtiyacını kovalara koydukları suyu resistans yardımıyla ısıtırak karşılarlar bazen de elektiriğe çarpılıp ölürlerdi.
Isıtıcı ihtiyacını gördüğüm için üniversite bitirme projesi olarak endüstri organizyonu ve ısıtıcı imalatını seçmiştim. Çeşitli araştırma ve çalışmadan sonra projemi tamamladım. Fabrikanın dizaynı, bürokratik işlemler, iş zaman etütleri , malzemelerin seçimi, işçilikler, pazarlama çalışmaları.
İmalat basit ve maliyet ucuzdu.
Proje fizibilitesinden anlaşılan rekabetçi fiyatlar ile satış yapıldığında yaklaşık 12 ay sonra kar-zarar noktasını aşıp kara geçebiliyordum. Hele hele müteşebbise destek veren Türkiye Sanayi Bankası, Türkiye Kalkınma Bankası gibi kuruluşlardan kredi aldım mı bu iş tamamdı . Ancak senin malını piyasa fiyatlarına kim satın alırdı ?
Üretimi yapmak tamam ama piyasada senin gibi bir çok üretici var, senin gibi ismi duyulmamış bir firmadan kim neden satın alsın ? Piyasada benzer malları belli marka adı altında satan firmalar var insanlar onları tercih ediyorlar. Öyleyse malı satmak , tutundurmak o kadar işin en zor tarafı. Yapılan fizibilite hesabı ne kadar iyi olsa da her zaman tutmaz. Sonunda malın elinde kalması veya çok az bir karla satılması muhtemeldir. Seçenek olarak ya daha az karla malı satıp uzun sürede işi yaşatmaya çalışacaksın yada vazgeçeceksin. Müşterinin algılayacağı markanız olmazsa işiniz zor.
Venedik yakınlarındaki Murano adası cam işçiliği ile ünlüdür. Çeşitli imalat tekniği uygulayarak kumdan cam yapıyorlar. Paşabahçe cam ürünlerinin yapılışında metod olarak farklılığı çok fazla yok. Murano’da da üfleme ile camı şekillendiriyorlar belki ürün dizaynı biraz farklı . Malzemede çok farklılık yok ancak dizayn , sunuş,tanıtım Paşabahçe ile Murano arasında bu kadar fiyat farkının olmasını açıklıyor. Marka algısı yine tercihte önemli rol oynuyor.
Otomobil satın almaya karar verdiniz , günümüzde ürünler birbirine benziyor.
Malzeme maliyetinin çok olmadığına eminim. Peki aynı sınıf araçlar için markalar arasındaki fiyat farkını ortaya koyan nedir ?
Burada marka değeri belirleyici olmaktadır . Müşteriye verilen hizmetin sürekliliği , firmaya ve teşkilata duyulan güven , beklentilerin karşılanması , marka için çalışanların durup dinlenmeden müşteriler için alternatifler yaratması , pazarlama çalışmaları müşteri gözünde fark yaratan etkenlerdir.
Çocukluk yıllarımda denizci ailelerine devletce verilen permi hakkı nedeniyle yılda bir kere ücretsiz seyahat ederdik. Genelde hakkımızı annemin memleketi olan Marmaris’e gitmek için kullanır, akrabalarımızla özlem giderirdik.
O yıllarda Muğla –Marmaris arasında birçok uçurum olduğu için karayolu seyahati tercih edilmezdi. Muğla’ya gitmek isterseniz burunlu otobüslerle su kaynata kaynata 3,5 -4 saati göze almanız gerekirdi. Meşhur Sakar yokuşu sakarlık yapan sürücülere kötü sürprizler yapardı.
Geminin Marmaris’e gelmesiyle açıkta demir atılır ve onlarca motor gelen turistleri karşılardı. Motorcular arasında olan dayılarım bizi gemiden alır ve diğer akrabalarımıza kavuştururlardı.
Gene böyle bir ziyarette gördüğüm sahneyi uzun yıllar unutmadım. Birkaç Fransız turist eski model Deşavo aracıyla geldikleri Marmaris’te insanlarla konuşmaya çalışıyorlar fakat lisan bilmemeleri nedeniyle anlaşmak için beden dillerini kullanıyorlardı. Lisan bileni bulmak çok zordu.
Marmaris’in insanları ayaklarında eski sandaletler ve bakımsız ama güneşten yanmış vucutları ile hemen dikkati çekiyorlardı.
Aslında bu fakir balıkçı kasabasının hazin bir hikayesi vardır. 1958 depreminde birçok binası yıkılmış , iktidarda olan Demokrat Parti’nin desteği ile yıkılan evlerin yerine iki katlı sempatik evler yapılmıştı. Yeni yapılan evler turizm pansiyonculuğu için altyapı oluşturmuştu. Her geçen gün turizm gelirleri artan o fakir insanların çocukları bugün pahallı arabalarla gezen , güzel evlerde yaşayan insanlar olmuşlar. Turizm iyi şekilde yapıldığında kaynakları kullananlara gerçekten önemli katkı sağlıyor. Tarihin, doğal güzelliğin , kültürün ve insanın değeri daha belirgin anlaşılıyor.
Bodrum da tıpkı Marmaris gibi doğal güzellikleri , ambiyansı olan bir ilçemiz. Yıllar yılı insanlarımız tarafından talep görüp , güzellikler yaşatmıştır .
Sanıyorum son yıllarda Bodrum’da strateji değişikliği olmuş, herhalde kendine Montecarlo, Monaco gibi zenginlerin yaşadığı veya ziyaret ettiği turizm yerlerini örnek almış.
Bodrum’da zengin turiste yönelik bir felsefe oluşmuş. Yıllarca orta direk halkın ziyaret ettiği Bodrum’un yerine zenginin Bodrum’u olmuş . Düşünün bir porsiyon Lagos 80 TL , Levrek 48 TL ,bir bardak çay nerede içerseniz için 5 TL .
Pahalı olsun onu kabul ettik, bari hizmet olsa ! O da yok.
Bodrum Türk vatandaşının gidebileceği yer olmaktan çıkmış . Zaten yerli, yabancı turistler tercihlerini Bodrum dışında kullanmaya başlamışlar. O eski kalabalık gitmiş , şimdi daha sakin.
Bence stratejik bir hata yapılıyor.
Önce Bodrum dolacak sonra Torba ,Gündoğan ,Yahşi , Turgutreis , Göltürkbükü .
Sadece zenginin geldiği Bodrum da işler zayıf olursa diğer yerleşimler para kazanamaz ve katma değer sağlamaz.
Marinası , güneşin batışı , ekonomik restaurantları, kumsalı , çarşısı, pazarıyla çok güzel bir Turgutreis malesef Bodrum dolmadığı için hakkettiği değeri alamıyor.
Bodrum gibi düşler ülkesi yanlış yönetim stratejisi nedeniyle yarar bekleyenlerinin düşsüz kalınmasına neden olacaktır.
Bodrum mutlaka rekabetçi olmalı , misafirlerini ağırlamalı.
Eskisi gibi ....
Hangi işi yapıyorsak yapalım iyi planlayıp harika uygulayalım.
Ne yaparsak yapalım marka değerine katkı sağlayalım.
İşte o zaman bu güzel ülkede uykuya daldığımızda en güzel düşleri görürüz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)