9 Temmuz 2012 Pazartesi

HER YOL PARİS




Kapitalizm ve rekabet, yaşadığımız yüzyıla gerçekten damga vurdu.

Birçok alışveriş merkezinde binlerce çeşit malı bir arada görmek mümkündür.

Benim için nostaljik anlar yaşatan, Clarks ayakkabısı satan dükkan oldu.

Hint asıllı İngilizce öğretmenimin ayağında gördüğüm Clarks ayakkabısı  ile yıllar önce  tanıştım. Değişik tarz ve görünüşü ile bu marka  içimde hemen yer etti.

İngiltere’nin Bath şehrinde üretimi yapılan ayakkabıyı ben de almak istedim ancak o zamanın parası ile oldukça pahalıydı. Gerçi şimdi de pahalı.

Zamanla para kazanmaya başlayınca paraya kıyıp ben de satın aldım.

Ayakkabı taraklı ayaklar için uygun, üstelik hava atmak için birebirdi.

Nasrettin Hoca’nın kaftan hikayesindeki gibi artık eğitim, görgü, adamlık yerine prim yapan ayakkabım olmuştu.

Bugün artık Clarks dahil her türlü malı alışveriş merkezlerinde bulabiliyorsunuz.

Çok değil 10-15 yıl öncesine kadar  kaçakçılıkla özdeşleşmiş merkezlerimiz vardı.

Kilis, Doğubayazıt , Gaziantep, Adana Boş Boşcular Çarşısı, Doğubank en bilinenleri olmuştu.

 ‘’ Kent var Pall Mall var ‘’ o yıllarda sokak satıcılarının sigara satma sloganıydı.

İnsanlar elektronik eşya, tabak, çanak, çay almak üzere uzun mesafeler katederek bu yerlere giderler, eşyaları satın alırlar, bazen de geri dönerken jandarmaya yakalanırlardı.

Ünlü tiyatrocu Lale Oraloğlu’nun  Kilis’ten satın aldığı çay ve kahve takımları yolda Jandarma tarafından yakalanınca, hapis yatmak mecburiyetinde kalmıştı.

Devletin gözünde satan da , satın alan da kaçakcıydı .

Kilis ,Türkiye sınırları içinde olsa bile yabancıydı.

Sınırlarını kontrol edemeyen devlet ,vatandaşını  kontrol etme yöntemini uyguluyordu.

Yurtdışında çalışan veya  yurtdışına giden sporcu , gemici , pilot, hostes , TIR  söförü , Almancılar beraberinde getirdikleri kanuni limitlerle belirlenmiş olan malları satar, ticaret yaparlardı.

Bugün nargile içenlere ev sahipliği yapan Tophane’deki  Amerikan Pazarı  bu ticaretin yapıldığı merkezdi .

Amerikan Pazarı’nda dükkanı bulunan Kürt Hüseyin, Tophane Rıhtımı’na  gelen gemileri takip eder , gemicilerin evlerine giderek jean, oyuncak , tabak ,viski, sigara gibi malları satın alırdı.

Bu gemicilerden birisi de rahmetli babamdı.

İngiltere’ye lisan eğitimine giderken gerekli olan dövizi Eminönü Mısır Çarşısı’ndaki balıkçı dükkanından korka korka satın aldığımı bugün bile tuhaf bir duygu olarak hatırlıyorum.

Rahmetli Özal’ın  Paranın Değerini Koruma  Kanunu’nu devreden çıkartmasıyla  korumacılık son bulmuştu. Böylelikle dünya ile entegre olabilmenin kapıları açılmıştı.

Ancak gelin görün  İnsanlara bu Dünya’da rahat yok !!!

Parayı bulup malı bulamayanlar şimdi de malın her türlüsünü bulup, parayı bulamıyorlar.

Nasıl bulsunlar adım başı alışveriş merkezi, adım başı mağaza. O güzelim mallar durduğu yerden sizi çağırıyor ;

‘’ Gel beni al , gel beni al ‘’

Alalım , alalım da parasını kim ödeyecek ?

Vallahi artık  her şey üzerime üzerime geliyor.

Vahşi Kapitalizm onun da çözümünü bulmuş .

Malı alamayana kredi kartı , kredi kartını ödeyemeyene kredi.

Çözümsüz çözüm.

Oynatmaya az kaldı , doktorum nerede ?

Doktoru bulamazsanız , Mezarlıkçı Mahmut var . İşinin ehli.

Bir de ona sormak lazım. Kesin çözüm için ona kaç kişi başvurmuş ?

Şaka bir yana;

Siz siz olun canınızı, sağlığınızı, ailenizi, kendinizi üç beş  çul çaput için riske atmayın !

Kapitalizme karşı savaşı kaybetmeyin !

Cebinizde paranızın olmadığı günlerde bir tabak istavritin , çoban salatanın, çeyrek ekmeğin  yerini hiç birşey tutmaz.

Cebinde parası olanı hiç düşünmeyin.

Zaten ona her yol  Paris.