5 Mayıs 2014 Pazartesi

SPARTACUS'ÜN ORDUSU







Kendimi bildim bileli köfteye  meraklıyımdır. Çok severim.

İstanbul’da iki lokantanın  köftesi pek lezzetlidir. Avrupa tarafında Sultanahmet köftecisi , Anadolu yakasında ise Kadıköy’deki  İnegöl Express  köftecisi.

Geçenlerde eşimle birlikte İnegöl köftecisinden çıkarken gençler bizi yakaladılar. Üniversite ödevi için televizyonda sokak  ropörtajı yapmak istiyorlardı. Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin bu güzel gençlerini kırmayalım diyerek sorularını bekledik;

‘’ İstanbul’un ulaşımı için ne düşünüyorsunuz ? Metro mu ? Gemi mi ?    Otobüs mü ?  Ne dersiniz ? ’’

Konuşmaya meraklı olduğum için hem eşimi hemde gençleri fazla bekletmemek amacıyla hemen söze girdim.

‘’ Amaç insanların ulaşım ihtiyacını karşılamaksa  metro, metrobüs ,otobüs vs sadece araçtır.  Bende metrodan memnunum  ancak dünyanın en güzel şehri olduğunu iddia ettiğimiz, içinden deniz geçen, tepelerinden güzel manzaraların gözüktüğü İstanbul’u dünya gözüyle izlemek varken biz toprağın metrelerce altında seyahat etmeye zorlanıyoruz.

Nasıl olsa bir gün ölecek , toprağın altına gireceğiz !!!!  Latife dahi olsa gerçek payı var.

Mevcut yolların üzerinde üst yollar daha keyifli olur sanıyorum ancak o da bir araç esas olan ulaşım araçlarını arttırmak yenine İstanbul’a veya büyük şehirlere yapılan  göçün önüne geçebilmek.  Ulaşım alternatiflerinin tamamı yapılabilir ancak göçü engelleyemezseniz bir süre sonra yaptıklarınız yetersiz kalacaktır.

Yirmi yıl önce Sultanbeyli , Sancaktepe , Sultangazi, Arnavutköy ,Başakşehir söz edilmeyecek kadar ufaktı. Bugün devasa şehirlere dönüştüler. Daha ne kadar büyüyeceğiz ? Dün onlu  sayılardaki  ilçe adedi 39’a yükseldi. ‘’

İnsanlar çeşitli nedenlerle kırsal kesimden oluk oluk göçe zorlandı. Birde bu yetmezmiş gibi komşu ülkelerden gelen göçler işi içinden çıkılmaz hale getirdi.

Suriye’den ,Irak’tan , Türkmenistan’dan , Azerbaycan’dan ,Özbekistan’dan , Rusya’dan Bulgaristan’dan, Bosna’dan, Afrika’dan gelenler....

Çok gitmeye gerek yok daha 15 -20 yıl önce şehirde - köyde yaşayanların  oranı % 70 – 30 iken  bugün tam tersi oldu.

Geçmişte köylü mutluydu. Üretiyor , ürettiğini satıyor, kendine yetiyordu. Şimdilerde köylü mutluluğu büyük şehirlerde arıyor. Taşı toprağı altındır diyerek....

Büyük Atatürk 1923 İktisat Kongresi’nde güzel tespit yapmış;

 ‘’ Gerçekten üretici olan köylü, milletin hakiki sahibidir ’’  aradan üreticiyi çekersen sahiplik yerini köleliğe bırakıyor.

Üretemeyen , göçe zorlanan , yaşam alışkanlıklarını değiştiren , sahiplik yerine siyasi iktidarların elinde oyuncak olan köle köylüler devri başlıyor. 

Spartaküs kölelerden oluşturduğu ordusuyla özgürlük adına savaşıp Roma’da devlet kurmak istemişti. Bugün kırsaldan göçerlerle kendi imparatorluğunu kurmak isteyenler var. Spartaküs amacı özgürlüktü , bugün ise amaç ekmek uğruna göçerleri siyasi olarak sömürmek.
Bir yanda karın doyurmak için yaşayan halk. Diğer tarafta sadaka edebiyatı ile halkı oy için sömürmek isteyen siyasi anlayışlar.....

Eğitim seviyesi düşük kırsalda yaşayanlar zaten çantada keklik. Büyük şehirlere göçü pompalayıp , eğitim seviyesini aşağı çekmek,  etkileyici liderler ve sadaka stratejisi uygulayarak oy istemek.

Amaç büyük şehirleri yönetmek. Kimse bu kaynağı kaybetmek istemiyor.


Muş kökenli  İstanbul’ luyu , Rize kökenli İstanbul’ luyu , Diyarbakır kökenli İstanbul’ luyu daha fazla taşıyamaz İstanbul.

Ulaşım alternatifini arttırmak çözüm değil. Çözüm göçü engellemek, tersine göçü özendirmektir.

Avrupa  benzer durumları yaşadı , yaşıyor.  Aramızdaki fark oralarda kültürel, sosyal ve  demoktarik uygulamalar çok daha farklı. Devlet güçlü. Göçerler gittikleri yerin yaşamına uymaya çalışıyorlar. Bizim göçerlerde devletin zayıflığı , siyasilerin oy kaygısı, uygulamaların zayıflığı nedeniyle kendi yaşam tarzlarını gittikleri yerde uygulamaya çalışıyorlar.

İnsanlar arasında iletişimsizlik  ve rahatsızlık üst seviyede.


‘’ Temel ile karısı kavga etmişler ve birbirleriyle konuşmuyor herşeyi kağıda yazarak anlaşıyorlarmış.
Temel  akşam eve gelmiş kağıda sabah beni saat yedide uyandır. Çok önemli   işim var yazmış.  Karısıda tamam yazmış.
Temel sabah uyanıyor saat onbir olmuş başlıyor  bağırmaya ;
Ben sana ne dedim ?  Saat kaç olmuş niye uyandırmadın beni ?
Karısı gayet sakin kağıdı gösterir. Temel kağıtta yazan bakar;
Temel kalk saat yedi !!!! ‘’

Malesef şehirlerde insan tipolojileri değişti .

Metroya, otobüse binin göreceksiniz. Farkı duraklarda değişik tipte insan grupları var. Bir durakta mini etekliler diğer durakta şalvarlılar,peçeliler.

Sanki şehir gettolara ayrılmış. Birinin yaşadığı yere mecbur değilse , diğeri gitmek istemiyor. Bağdat Caddesi’nde şalvar ve peçeli insanları , Fatih ve Eyüp’te ise mini eteklileri görmek çok mümkün değil.

Peki o zaman soruyu soralım ;

Fatih  İstanbul ise  Nişantaşı  nire.....

Kadıköy  İstanbul ise   Eyüp  nire ......

Hiç yorum yok: