Kendimi
bildim bileli köfteye meraklıyımdır. Çok
severim.
İstanbul’da
iki lokantanın köftesi pek lezzetlidir.
Avrupa tarafında Sultanahmet köftecisi , Anadolu yakasında ise Kadıköy’deki İnegöl Express köftecisi.
Geçenlerde
eşimle birlikte İnegöl köftecisinden çıkarken gençler bizi yakaladılar.
Üniversite ödevi için televizyonda sokak
ropörtajı yapmak istiyorlardı. Yeditepe Üniversitesi İletişim
Fakültesi’nin bu güzel gençlerini kırmayalım diyerek sorularını bekledik;
‘’ İstanbul’un ulaşımı
için ne düşünüyorsunuz ? Metro mu ? Gemi mi ? Otobüs mü ? Ne dersiniz ? ’’
Konuşmaya
meraklı olduğum için hem eşimi hemde gençleri fazla bekletmemek amacıyla hemen
söze girdim.
‘’
Amaç insanların ulaşım ihtiyacını karşılamaksa metro, metrobüs ,otobüs vs sadece
araçtır. Bende metrodan memnunum ancak dünyanın en güzel şehri olduğunu iddia
ettiğimiz, içinden deniz geçen, tepelerinden güzel manzaraların gözüktüğü
İstanbul’u dünya gözüyle izlemek varken biz toprağın metrelerce altında seyahat
etmeye zorlanıyoruz.
Nasıl
olsa bir gün ölecek , toprağın altına gireceğiz !!!! Latife dahi olsa gerçek payı var.
Mevcut
yolların üzerinde üst yollar daha keyifli olur sanıyorum ancak o da bir araç
esas olan ulaşım araçlarını arttırmak yenine İstanbul’a veya büyük şehirlere yapılan
göçün önüne geçebilmek. Ulaşım alternatiflerinin tamamı yapılabilir
ancak göçü engelleyemezseniz bir süre sonra yaptıklarınız yetersiz kalacaktır.
Yirmi
yıl önce Sultanbeyli , Sancaktepe , Sultangazi, Arnavutköy ,Başakşehir söz
edilmeyecek kadar ufaktı. Bugün devasa şehirlere dönüştüler. Daha ne kadar
büyüyeceğiz ? Dün onlu sayılardaki ilçe adedi 39’a yükseldi. ‘’
İnsanlar
çeşitli nedenlerle kırsal kesimden oluk oluk göçe zorlandı. Birde bu yetmezmiş
gibi komşu ülkelerden gelen göçler işi içinden çıkılmaz hale getirdi.
Suriye’den
,Irak’tan , Türkmenistan’dan , Azerbaycan’dan ,Özbekistan’dan , Rusya’dan
Bulgaristan’dan, Bosna’dan, Afrika’dan gelenler....
Çok
gitmeye gerek yok daha 15 -20 yıl önce şehirde - köyde yaşayanların oranı % 70 – 30 iken bugün tam tersi oldu.
Geçmişte
köylü mutluydu. Üretiyor , ürettiğini satıyor, kendine yetiyordu. Şimdilerde köylü
mutluluğu büyük şehirlerde arıyor. Taşı toprağı altındır diyerek....
Büyük
Atatürk 1923 İktisat Kongresi’nde güzel tespit yapmış;
‘’
Gerçekten üretici olan köylü, milletin hakiki sahibidir ’’ aradan üreticiyi çekersen sahiplik yerini
köleliğe bırakıyor.
Üretemeyen
, göçe zorlanan , yaşam alışkanlıklarını değiştiren , sahiplik yerine siyasi
iktidarların elinde oyuncak olan köle köylüler devri başlıyor.
Spartaküs kölelerden
oluşturduğu ordusuyla özgürlük adına savaşıp Roma’da devlet kurmak istemişti.
Bugün kırsaldan göçerlerle kendi imparatorluğunu kurmak isteyenler var.
Spartaküs amacı özgürlüktü , bugün ise amaç ekmek uğruna göçerleri siyasi
olarak sömürmek.
Bir
yanda karın doyurmak için yaşayan halk. Diğer tarafta sadaka edebiyatı ile
halkı oy için sömürmek isteyen siyasi anlayışlar.....
Eğitim
seviyesi düşük kırsalda yaşayanlar zaten çantada keklik. Büyük şehirlere göçü pompalayıp ,
eğitim seviyesini aşağı çekmek, etkileyici liderler ve sadaka stratejisi
uygulayarak oy istemek.
Amaç büyük
şehirleri yönetmek. Kimse bu kaynağı kaybetmek istemiyor.
Muş
kökenli İstanbul’ luyu , Rize kökenli
İstanbul’ luyu , Diyarbakır kökenli İstanbul’ luyu daha fazla taşıyamaz
İstanbul.
Ulaşım
alternatifini arttırmak çözüm değil. Çözüm göçü engellemek, tersine göçü
özendirmektir.
Avrupa
benzer durumları yaşadı , yaşıyor. Aramızdaki fark oralarda kültürel, sosyal
ve demoktarik uygulamalar çok daha
farklı. Devlet güçlü. Göçerler gittikleri yerin yaşamına uymaya çalışıyorlar.
Bizim göçerlerde devletin zayıflığı , siyasilerin oy kaygısı, uygulamaların
zayıflığı nedeniyle kendi yaşam tarzlarını gittikleri yerde uygulamaya
çalışıyorlar.
İnsanlar
arasında iletişimsizlik ve rahatsızlık
üst seviyede.
‘’ Temel ile karısı kavga etmişler ve
birbirleriyle konuşmuyor herşeyi kağıda yazarak anlaşıyorlarmış.
Temel akşam eve gelmiş kağıda sabah beni saat yedide uyandır. Çok önemli işim var yazmış. Karısıda tamam
yazmış.
Temel sabah uyanıyor saat onbir olmuş başlıyor bağırmaya ;
Ben sana ne dedim ? Saat
kaç olmuş niye uyandırmadın beni ?
Karısı gayet sakin kağıdı gösterir. Temel
kağıtta yazan bakar;
Temel kalk saat yedi !!!! ‘’
Malesef
şehirlerde insan tipolojileri değişti .
Metroya,
otobüse binin göreceksiniz. Farkı duraklarda değişik tipte insan grupları var.
Bir durakta mini etekliler diğer durakta şalvarlılar,peçeliler.
Sanki
şehir gettolara ayrılmış. Birinin yaşadığı yere mecbur değilse , diğeri gitmek
istemiyor. Bağdat Caddesi’nde şalvar ve peçeli insanları , Fatih ve Eyüp’te ise
mini eteklileri görmek çok mümkün değil.
Peki
o zaman soruyu soralım ;
Fatih İstanbul ise
Nişantaşı nire.....
Kadıköy İstanbul ise Eyüp nire ......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder