23 Ağustos 2014 Cumartesi

ALAYI ARAP




Havanın pırıl pırıl  olması nedeniyle  moralim yükselmiş , plan yapmıştım.

Kahvaltımızı yapar , pazarımıza gider,yeşil biberimizi,domatesimizi, şeftalimizi alırız demiştim. Pazar dönüşü gemiye biner doğru Kabataş'a gider, gemide çay içer,sonra bir tramvayla ver elini Aksaray’daki Hatay Medeniyetler Sofrası. Eski arkadaşlar ile sohbet mutlaka yemeğe renk katacaktır. Dönüşte hava güzel olursa denize girer günü tamamlarız diyerek kendimi motive  etmiştim.

Öylede yaptım.....

Sonradan Gurmeler olarak Hatay Medeniyetler Sofrasına katılmak için motora bindim. Söz verdiğim üzere güvertede çayımı içerken bir yandan Burgazada diğer yanda Kınalıada’nın güzelliklerini seyrettim.

En yeşil adalardan birisi olan Burgazada geçirdiği yangın sonrası kendini toparlayamadı. Bir türlü o eski yeşilliğine kavuşamadı. Kolay değil, orman yangınlarında kaybolan yeşilliğin geri gelmesi en az  25-30 yıl istiyor. Yaşantısıyla hala en gözde adalardan birisi Burgazada...
Sait Faik’in adası Burgazada.....

Tepesindeki kocaman antenler nedeniyle uzak durulan Kınalıada şimdilerde antenlerin gitmesiyle birlikte daha populer olmuş. Yeşilliği pek yok ancak sakinleri ile farklı yaşam tarzları var.

Bu iki ada  pahalı ve adaya dışardan gelip yerleşmek biraz zor. Ev almak için referans gerekiyor. Resmi olarak böyle değil ancak pratik deneyimler böyle olduğunu gösteriyor.
Turistin geldiği yerlerde genelde lokantalar dandik olur. Gel geç taktiği yaparlar insana. Ancak Burgazada’ da özenli yerler bulursunuz.
Lezzetli , keyifli yerdir adalar....

Adalardan yavaş yavaş ayrılıp , İstanbul’a gelmekte büyük keyif.. Hele hele baş taraftan güverteye gelen o tatlı rüzgarla....
Eskiden İstanbul’a geliş Samatya ve Ahırkapı Feneri’nden anlaşılırmış. Ben Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii,Yeni Cami’den anlıyorum.

Limana bağlanmış 5 adet devasa gemi,  İstanbul’a olan talebi gösteriyordu.Uzun yıllar önce Karaköy rıhtımı , S/S Samsun gemisi ile birlikte ufak gemiler. Şimdikiler en az 10 katlı ve binlerce kişi alıyor.

Yirmi dakikalık tramway yolculuğu yaparak ve etrafta yüzlerce Arap turisti görerek lokantaya ulaştım. Bizim grup yemeği içmeyi sevenlerden oluşuyor dolayısı ile gurme demek doğru değil.  İlginçtir arkadaşım Ahmet grubun ismi olan Pis Boğazları benden esinlenerek koyulduğunu söyledi. Unutmuşum , hatırlayamadım benim içinde sürpriz oldu. Demek ki bende pis boğaz sayılıyorum.

Ekip hazırdı. Yemeklerde.

Fındık Lahmacun, İçli köfte,salata, patlıcanlı kuzu, tavuk dolması vs.
Gerçeği söylemek gerekirse ben meze ve yemekleri beğenmedim.
Beğenmek soyut bir ifade olduğu, kişiden kişiye değiştiği  için karşılaştırma gerekiyor. Referans nedir ? 100 metre ilerideki Haskral burasının yanında gerçek kral kalır. Hepsini anladım ancak salatayı , ezmeyi kabul edemiyorum. Bizim gibi kıl müşteriler acılı ezmede , domatesin, soğanın  tahtada satırla kesilme melodisini duymak, ritmi hissetmek  ister .

Diğer değişle yemeğin sevgiyle, istekle ,arzuyla yapılanını ister.
Sevgiyle ,arzuyla yapılan yemeğin lezzeti başka oluyor.

Lokanta ağzına kadar Arap ile dolu .  Araplardan başka bizim grup  birde lokantaya sonradan gelen turbanlı üç Türk kızı vardı. Birisi gerçekten güzel. Elbisesi , turbanı ,turban üstü gözlüğü , kolundaki çantası ile ışıl ışıl parlıyordu. Lokanta müdürü kızla çok samimi oldular. Belli ki yeni siyasi ve işletim  sistemin içinde tanınan bilinen kişilerdi. Künefe yediler ve kalktılar.

Biliyorum içinizden güzel kızı görünce ağzının suyu akarak bakan  kart zampara dediğinizi duyar gibi oluyorum.  İsterseniz biraz  yumuşatalım. Taze kalmaya çalışan kart zampara daha iyi uyacaktır. Zaten güzele bakmanın sevap  olduğunu ifade eden bir kültürden geliyoruz.

Giriş olarak standartların haricinde tavuk dolması  ve altı patlıcanlı karışık et istedik. Ortaya iki güveç kabında yemek geldi.

İki güveç ve sekiz kişi !!!!

Garsonu çağırdım. Bak dedim ‘’ yıllar önce askere gittiğimiz  yedek subay okulunda kahvaltıda özellikle 10 kişiye 9 parça yağ ,9 parça peynir verirlerdi. Sonra 10 kişi bir parça dandik yağ için birbirine girerdi. Ne demek istediğimi anladın mı ?   Eğer bir toplumda kavga istemiyorsan  yağı da, balı da, geliri de,  AVANTAYI da adil paylaşacaksın  ‘’  anladım dedi ve yemeği  iki tabağa paylaşıp gitti. Anlaşılan garson ortaokulda matematikten sınıfta kalmıştı.

Neyse parayı verip , bir sonraki yemek için sözleşip ayrıldık.
Aksaray, Beyazıt  Arap kaynıyorbu , her yer Arap.Inanılmaz. Yerlerde yatanlar,dilenenler , imza toplayanlar, birşeyler satmaya çalışanlar...

Tramwaya bindim bu sefer arkamdaki konuşmalara takıldım. Biri turbanlı bayan diğeri bay iki dersane öğretmeni  aralarında rahatça konuşuyorlardı . Turbanlı bayan ,erkek arkadaşına söyle diyordu ; Ben o sınıfı istemiyorum , konsantre olamıyorum. Sıkıntılarım var. Regl  dönemim oluyor.

Yıllardır gençlerle birlikteyim bayanın bu kadar rahat olması bende surpriz oldu. Çalışırken Y kuşağı ile iletişimi kurmak için eğitimler almıştık. Şirkette turbanlı olmadığı için atlamışız. Ancak devlette çalışan yöneticilerin özel eğitim alması şart  oldu. Turbanlı ,kapalı , farklı anlayışlı  müşterileri var artık.

Sohbeti uzatınca vapura yetişemedim. Vakit geçirmek için kendimi  Kabataş sahiline bıraktım. Onlarca çocuk, genç  günün sıcağından etkilenmemek için kendilerini denize atıyorlardı. Kıyafetleri kötü ,konuşmaları arapçaydı. Kendimi bir anda Suriye’de hissettim. Garip bir durum.Sonra çay bahçesine oturdum orasıda Arap doluydu. Bunların ALAYI ARAP  dedim kendi kendime. Sıkıldım ve gemiye doğru yürüdüm.

Türkiye’de 1,3 milyon Süriye’linin olduğu söyleniyor. Kilis’in nufusu 90.000 , şimdi olmuş    230 .000. Şehir Suriye’nin ili olmuş. Güneydoğu illerinde yüzlerce işletme Suriye’liler tarafından işletiliyor. Kanunen bu kişilerin işletme açmaları için Türk ortak gerekiyor ancak takan kim.

Bunları doyurmak , beslemek bize mi düştü ?
Aralarında gayr-ı meşru çalışanlar var. Konu insan hakları ve göçmenlik  ise Birleşmiş Milletler’in işini biz neden alıp fakir ülkemizi daha fakir hale getiriyoruz ?

1961 de Almanya’ya işçi gönderdik.Almanların iş gücü ihtiyacı vardı.

Todor Jivkov Türk kökenlileri trenlerle Bulgaristan’dan kovdu. Yarısı memleketi beğenmedi   geri döndu. Diğer yarısı ülkeye entegre oldular çünkü eğitimleri vardı.

Suriye’lilerin neyi var ? Pislik ,fakirlik. Bunların vizesi ,çalışma izinleri ,kayıtları var mı ? Çalışıyorlarsa vergi ödüyorlar mı?  Ülkede geçici mi bulunuyorlar ? Kalıcılar mı ? Ülkede kendi vatandaşımıza veremediğimiz işi elin Suriye’lisi, İrak’lısı , Kazağı , Tatarı,Rusu ile mi paylaşacağız ?

Paylaşımda adil olabilecekmiyiz ? Yoksa adil olmayan paylaşım nedeniyle kavga mı olacak ?

Haksızlık etmeyelim birde Suriye’de malı götüren zengin takımı var. Söylenene göre Acıbadem Akasya rezidansların yarısını satın almışlar. Lüks evler , Jeep’ler .
Ben bu karışık duygularla IDO’ya yöneldim. Deniz otobüsü gecikmişti. Bekleme salonu sıcak ve kalabaktı. Birden ayak topuklarımın 10 cm üzerinde metal  hissettim. Geriye döndüm çocuk arabasını kullanan  kişi ayaklarımı itekliyordu.

O da Arapmıydı ? diye sormayın . 8-10 kişilik ailesiyle Büyükada’ya gitmeye çalışan Arap aileydi. Anlayacağınız bugün karşılaştıklarımın ALAYI ARAP’ tı.
Bir an önce Heybeliada’ya ulaşıp ,rahatlayayım dedim bu seferde ön koltukta  İsrail’li , arka koltukta İspanyol  turistler.

Car .... Car  ...  Car  konuşmalar.  Artık onlarda benim için Arap oldular...

Sabahki güzel hayaller kabusa dönüşmeden eve dönmekten başka şey istemedim.

Evim evim güzel  evim.

Anladım ki  Cennet’te Cehennem’de bu Dünya’daymış...

Hiç yorum yok: