Havanın pırıl pırıl
olması nedeniyle moralim
yükselmiş , plan yapmıştım.
Kahvaltımızı yapar , pazarımıza gider,yeşil
biberimizi,domatesimizi, şeftalimizi alırız demiştim. Pazar dönüşü gemiye biner
doğru Kabataş'a gider, gemide çay içer,sonra bir tramvayla
ver elini Aksaray’daki Hatay Medeniyetler Sofrası. Eski arkadaşlar ile sohbet
mutlaka yemeğe renk katacaktır. Dönüşte hava güzel olursa denize girer günü
tamamlarız diyerek kendimi motive etmiştim.
Öylede
yaptım.....
Sonradan
Gurmeler olarak Hatay Medeniyetler Sofrasına katılmak için motora bindim. Söz
verdiğim üzere güvertede çayımı içerken bir yandan Burgazada diğer yanda
Kınalıada’nın güzelliklerini seyrettim.
En yeşil
adalardan birisi olan Burgazada geçirdiği yangın sonrası kendini toparlayamadı.
Bir türlü o eski yeşilliğine kavuşamadı. Kolay değil, orman yangınlarında
kaybolan yeşilliğin geri gelmesi en az 25-30 yıl istiyor. Yaşantısıyla hala en gözde
adalardan birisi Burgazada...
Sait Faik’in
adası Burgazada.....
Tepesindeki
kocaman antenler nedeniyle uzak durulan Kınalıada şimdilerde antenlerin
gitmesiyle birlikte daha populer olmuş. Yeşilliği pek yok ancak sakinleri ile
farklı yaşam tarzları var.
Bu iki ada pahalı ve adaya dışardan gelip yerleşmek biraz
zor. Ev almak için referans gerekiyor. Resmi olarak böyle değil ancak pratik
deneyimler böyle olduğunu gösteriyor.
Turistin
geldiği yerlerde genelde lokantalar dandik olur. Gel geç taktiği yaparlar
insana. Ancak Burgazada’ da özenli yerler bulursunuz.
Lezzetli ,
keyifli yerdir adalar....
Adalardan
yavaş yavaş ayrılıp , İstanbul’a gelmekte büyük keyif.. Hele hele baş taraftan
güverteye gelen o tatlı rüzgarla....
Eskiden
İstanbul’a geliş Samatya ve Ahırkapı Feneri’nden anlaşılırmış. Ben Topkapı
Sarayı, Süleymaniye Camii,Yeni Cami’den anlıyorum.
Limana
bağlanmış 5 adet devasa gemi, İstanbul’a
olan talebi gösteriyordu.Uzun yıllar önce Karaköy rıhtımı , S/S Samsun gemisi
ile birlikte ufak gemiler. Şimdikiler en az 10 katlı ve binlerce kişi alıyor.
Yirmi dakikalık
tramway yolculuğu yaparak ve etrafta yüzlerce Arap turisti görerek lokantaya
ulaştım. Bizim grup yemeği içmeyi sevenlerden oluşuyor dolayısı ile gurme demek
doğru değil. İlginçtir arkadaşım Ahmet
grubun ismi olan Pis Boğazları benden esinlenerek koyulduğunu söyledi.
Unutmuşum , hatırlayamadım benim içinde sürpriz oldu. Demek ki bende pis boğaz
sayılıyorum.
Ekip
hazırdı. Yemeklerde.
Fındık
Lahmacun, İçli köfte,salata, patlıcanlı kuzu, tavuk dolması vs.
Gerçeği
söylemek gerekirse ben meze ve yemekleri beğenmedim.
Beğenmek
soyut bir ifade olduğu, kişiden kişiye değiştiği için karşılaştırma gerekiyor. Referans nedir
? 100 metre ilerideki Haskral burasının yanında gerçek kral kalır. Hepsini
anladım ancak salatayı , ezmeyi kabul edemiyorum. Bizim gibi kıl müşteriler acılı
ezmede , domatesin, soğanın tahtada
satırla kesilme melodisini duymak, ritmi hissetmek ister .
Diğer
değişle yemeğin sevgiyle, istekle ,arzuyla yapılanını ister.
Sevgiyle
,arzuyla yapılan yemeğin lezzeti başka oluyor.
Lokanta
ağzına kadar Arap ile dolu . Araplardan
başka bizim grup birde lokantaya sonradan
gelen turbanlı üç Türk kızı vardı. Birisi gerçekten güzel. Elbisesi , turbanı ,turban
üstü gözlüğü , kolundaki çantası ile ışıl ışıl parlıyordu. Lokanta müdürü kızla
çok samimi oldular. Belli ki yeni siyasi ve işletim sistemin içinde tanınan bilinen kişilerdi.
Künefe yediler ve kalktılar.
Biliyorum
içinizden güzel kızı görünce ağzının suyu akarak bakan kart zampara dediğinizi duyar gibi oluyorum. İsterseniz biraz yumuşatalım. Taze kalmaya çalışan kart zampara
daha iyi uyacaktır. Zaten güzele bakmanın sevap
olduğunu ifade eden bir kültürden geliyoruz.
Giriş olarak
standartların haricinde tavuk dolması ve
altı patlıcanlı karışık et istedik. Ortaya iki güveç kabında yemek geldi.
İki güveç ve
sekiz kişi !!!!
Garsonu
çağırdım. Bak dedim ‘’ yıllar önce
askere gittiğimiz yedek subay okulunda kahvaltıda
özellikle 10 kişiye 9 parça yağ ,9 parça peynir verirlerdi. Sonra 10 kişi bir
parça dandik yağ için birbirine girerdi. Ne demek istediğimi anladın mı ? Eğer bir toplumda kavga istemiyorsan yağı da, balı da, geliri de, AVANTAYI da adil paylaşacaksın ‘’ anladım dedi ve yemeği iki tabağa paylaşıp gitti. Anlaşılan garson
ortaokulda matematikten sınıfta kalmıştı.
Neyse parayı
verip , bir sonraki yemek için sözleşip ayrıldık.
Aksaray,
Beyazıt Arap kaynıyorbu , her yer Arap.Inanılmaz.
Yerlerde yatanlar,dilenenler , imza toplayanlar, birşeyler satmaya çalışanlar...
Tramwaya
bindim bu sefer arkamdaki konuşmalara takıldım. Biri turbanlı bayan diğeri bay
iki dersane öğretmeni aralarında rahatça
konuşuyorlardı . Turbanlı bayan ,erkek arkadaşına söyle diyordu ; Ben o sınıfı istemiyorum , konsantre
olamıyorum. Sıkıntılarım var. Regl
dönemim oluyor.
Yıllardır
gençlerle birlikteyim bayanın bu kadar rahat olması bende surpriz oldu.
Çalışırken Y kuşağı ile iletişimi kurmak için eğitimler almıştık. Şirkette
turbanlı olmadığı için atlamışız. Ancak devlette çalışan yöneticilerin özel
eğitim alması şart oldu. Turbanlı ,kapalı
, farklı anlayışlı müşterileri var
artık.
Sohbeti
uzatınca vapura yetişemedim. Vakit geçirmek için kendimi Kabataş sahiline bıraktım. Onlarca çocuk,
genç günün sıcağından etkilenmemek için
kendilerini denize atıyorlardı. Kıyafetleri kötü ,konuşmaları arapçaydı. Kendimi
bir anda Suriye’de hissettim. Garip bir durum.Sonra çay bahçesine oturdum
orasıda Arap doluydu. Bunların ALAYI ARAP
dedim kendi kendime. Sıkıldım ve gemiye doğru yürüdüm.
Türkiye’de
1,3 milyon Süriye’linin olduğu söyleniyor. Kilis’in nufusu 90.000 , şimdi olmuş 230
.000. Şehir Suriye’nin ili olmuş. Güneydoğu illerinde yüzlerce işletme Suriye’liler
tarafından işletiliyor. Kanunen bu kişilerin işletme açmaları için Türk ortak
gerekiyor ancak takan kim.
Bunları
doyurmak , beslemek bize mi düştü ?
Aralarında
gayr-ı meşru çalışanlar var. Konu insan hakları ve göçmenlik ise Birleşmiş Milletler’in işini biz neden
alıp fakir ülkemizi daha fakir hale getiriyoruz ?
1961 de
Almanya’ya işçi gönderdik.Almanların iş gücü ihtiyacı vardı.
Todor Jivkov
Türk kökenlileri trenlerle Bulgaristan’dan kovdu. Yarısı memleketi
beğenmedi geri döndu. Diğer yarısı
ülkeye entegre oldular çünkü eğitimleri vardı.
Suriye’lilerin
neyi var ? Pislik ,fakirlik. Bunların vizesi ,çalışma izinleri ,kayıtları var
mı ? Çalışıyorlarsa vergi ödüyorlar mı? Ülkede geçici mi bulunuyorlar ? Kalıcılar mı ?
Ülkede kendi vatandaşımıza veremediğimiz işi elin Suriye’lisi, İrak’lısı ,
Kazağı , Tatarı,Rusu ile mi paylaşacağız ?
Paylaşımda
adil olabilecekmiyiz ? Yoksa adil
olmayan paylaşım nedeniyle kavga mı olacak ?
Haksızlık
etmeyelim birde Suriye’de malı götüren zengin takımı var. Söylenene göre
Acıbadem Akasya rezidansların yarısını satın almışlar. Lüks evler , Jeep’ler .
Ben bu
karışık duygularla IDO’ya yöneldim. Deniz otobüsü gecikmişti. Bekleme salonu
sıcak ve kalabaktı. Birden ayak topuklarımın 10 cm üzerinde metal hissettim. Geriye döndüm çocuk arabasını kullanan
kişi ayaklarımı itekliyordu.
O da
Arapmıydı ? diye sormayın . 8-10 kişilik ailesiyle Büyükada’ya gitmeye çalışan
Arap aileydi. Anlayacağınız bugün karşılaştıklarımın ALAYI ARAP’ tı.
Bir an önce
Heybeliada’ya ulaşıp ,rahatlayayım dedim bu seferde ön koltukta İsrail’li , arka koltukta İspanyol turistler.
Car ....
Car ...
Car konuşmalar. Artık onlarda benim için Arap oldular...
Sabahki
güzel hayaller kabusa dönüşmeden eve dönmekten başka şey istemedim.
Evim evim
güzel evim.
Anladım ki Cennet’te Cehennem’de bu Dünya’daymış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder