15 Aralık 2011 Perşembe

YARINLAR BİZİM




Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı  TEGV nin düzenlediği konser için bilet bulunca eşimle birlikte gitmeye karar verdik. TEGV  bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyon çocuğun okumasına destek olan önemli bir vakıf .

Bir çocuk değişir , Türkiye değişir sloganıyla yeni çocuklar eğitmek için gayret içindeler. Eminim katılımcı ve sponsorlar desteklerini yeterince göstermişlerdir.

Birçok ünlü pop sanatcısının  katılacağı program keyifli olacaktı , bizim için de değişiklik.

Fırsat bulmuşken  Nişantaşı’nı dolaşır, uzun zamandır görmediğimiz yerlere bakarız dedik.  

Arabayı  Maçka ’dan  Abdi İpekçi Caddesi’ne doğru sürdüğümüzde başka bir dünya ile karşılaştık. Yol boyundaki cafelerde  insanlar erken yılbaşı kutlaması yapıyorlardı.  Muazzam bir süsleme ve ışıklandırma vardı. Yurtdışındaki örneklerinden çok daha güzeldi. Fırsat varken görmeyenler görmeli diyorum. Emeği geçenleri de kutluyorum. Sanıyorum belediye ve esnafın ortak çalışması ile güzellikler ortaya çıkmış , katma değer yaratılmış.

Eskilerin tabiriyle cafeler biraz tuzlu olabilir,  ben gitmediğim için yorum yapamıyorum. Bu güzellikleri yaşamak için mutlaka ekonomik yerler de vardır.

Konserin yapılacağı Lütfi Kırdar Kongre Salonu’na gitmek için aracımızı otoparka bırakıp zemin kata çıktık.  Bir zamanlar burada Harbiye Şehir Tiyatrosu  vardı.  Muhsin Ertuğrul salonunun bende ayrı bir hatırası vardır. Müziğe başladığım yıllarda Tünel Musiki Cemiyeti ile verdiğimiz konserde ilk solo şarkımı söylemiştim.  Sabri Süha Ansen’in hicazkar şarkısı,

Senelerce aşkı anmış , diyorlar ki aşk yalanmış.

Henüz 18 yaşında bir üniversite öğrencisi için unutulmaz hatıradır.

Koro yöneticisi , TRT şeflerinden  rahmetli Feridun Darbaz'dı.  Ud sanatcısı  Fatih Erkoç’un babası olan  rahmetli Hasan Erkoç , klarnetçi Turgay Özüfler , kanunda o günlerin genç yeteneği bugünün yıldızı Halil Haraduman, kemanda  ise dahi müzisyen  Selçuk Tekay ve  ismini hatırlayamadığım daha nice yetenekli saz sanatçıları.

Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nun eski ismi Spor Sergi Sarayı‘ydı . Çocukluğumuz, gençliğimiz  orada geçmişti.

Konser salonundaki koltuğa oturunca tavana baktım.  Eski salonda neler yaşamıştık neler. Kokoreç ekmekle ilk tanıştığımız yerdi.

Spor Sergi  iki katlıydı ancak fonksiyonel kullanımı farklıydı.  Pazar sabahları erken kalkar salonun yolunu tutardık.

Normal fiyatı  10 lira olan bilet erken girerseniz öğrenciye 1 liraydı. Üst katın voleybol için ayrılan kısmında bayan  maçları sabah  saatlerinde oynanırdı.

Eczacıbaşı’nın meşhurları Meral ve Hülya idi. Özellikle Meral kendini yerlere atar, birçok kurtarış yapardı.

 1. Lig voleybol maçları öğleden sonra  aşağı katta yapılırdı. Elektrik, İtfaiye dönemin en iyi takımları, Aziz ve Ata da şöhretli sporculardı.

Öğlenin geç saatlerinde 2. Lig basketbol maçları başlar , bizde büyük bir zevkle izlerdik.     Modaspor ‘un süksesi büyüktü . Ahmet Kurt' da tanınmış basketcileri.

Akşam  maçları  başlayınca heyecan yükselirdi.  Sosyete tribününe  İstanbul’un en güzel kızları otururdu. Maç mı seyredeceğiz , kızları mı ? Şaşırırdık.

Yenilmez armada İTÜ zamanın en ünlü  basketbol takımıydı. Defalarca şampiyon olan takımda Harun’un babası yakışıklı  Kemal Erdenay, Hüseyin Alp, kaptan Cihat İlkbaşaran , Nuri , Zeki Tosun , altın yedek Reşat ve diğerleri yer alırdı. Hüseyin Alp uzun boyu , iri gövdesiyle gerçekten dev gibiydi. Faul atışlarını karpuz gibi atarak sayı yapmaya çalışırdı. Tarihsel filmlerde de oynamıştı. Dev adam rölünü ondan başka kim oynayabilirdi?

Hüseyin Alp’ i rahmetle anıyorum. Bir döneme lezzet katmıştı.

İTÜ  ile birlikte dört büyük takım lige heyecan verirdi.  Beşiktaş’lı Battal . Galatasay’lı Şengün Kaplanoğlu , Nedret.  Fenerbahçe’den Güner, Hüseyin Kozluca sonradan Eczacılı olan diş doktoru Erdal Poyrazoğlu maçlara renk katarlardı.

İlk Amerika oyunculardan Tom Davis unutulmazlar arasına girmişti. Kıvırcık saçları, ince uzun boyu ve bilekliği kendisine bir hava verirdi. Daha önceleri Robert Kolej’e hocalık için gelip basketbol oynayanlar da vardı ancak sonradan bazılarının CIA  ajanı olduğunu gazetelerden öğrendik.

Spor Sergi ‘de bir çok şampiyona seyrettik. Balkan Şampiyonası 1974 yılında yapıldı. Ünlü Yugoslav ekibinden Trivdiç,  Kıcanoviç , Jelovas, Krizeviç, Jerkov , Kapiçiç,  Slaviç, Solman, Plekas, Moroviç , Dalipagiç ve dev  pivot Coşiç’i seyretme imkanı bulmuştuk.

İtalyan Menegihn ile birlikte Coşiç Avrupa’nın en önemli pivotlarıydı.

Bu nostaljik duygular içinde konser artık  daha da anlamlı olurdu.


Bu muazzam gecede bir çok değerli sanatcıyı  izleme imkanı bulduk.  İsimlerini tek tek saymayacağım .  Sanatçılar 40 yıllık bir akşam  için ellerinden geleni yaptılar ve bundan büyük zevk aldılar. Ne de olsa karşılarında kendilerini doyasıya alkışlamaya gelen binlerce seyirci buldular. Hepsi çok kaliteli sanat icra ettiler ancak bazılarını  biraz daha farklı değerlendirdim.

·         Belki sınırlı bir ses,  belki tek parçasıyla yıllarca idare etti ancak yumuşak sesi ve prenses edasıyla  Melike Demirağ ve yıllardır yanından ayırmadığı Arkadaş’ı.

·         Yıllardır gündemden düşmeyen , harika yorumu ve tavrıyla Nükhet Duru.

·         Gerçek bir dünya starı Sertap Erener. Kendisini iki gün öncede seyretmiştim.Ancak bu başka Sertap dı.  Aşk’ı yorumlamadı , yudum yudum içti . O ne ses , o ne ses tekniği , o ne sahne performansı ?  Diğer bir ifade ile gecenin yıldızıydı.

·         Yanılmıyorsam 1975 yılıydı. Eurovizyon  için TRT kurumu  şarkı yarışması düzenleyerek bir çok amatöre fırsat tanımıştı. Finalistlerin bazıları eğitim gördüğüm Levent Lisesi’nin öğrencileriydi. Yarışmanın birincisi Semiha Yankı onlardan biriydi. Çocukluk yıllarında Kırmızı Turplar isimli bir grupla ailece akrobasi yaparlar biz de Ortaköy Çayırı’na seyretmeye giderdik. Seninle bir dakika şarkısı yıllardır dillerden düşmedi.

Semiha Yankı’yı neden davet etmemişler ? Biraz yadırgadım.
                                                                                                                                                   Cici Kızlar çok sevilmiş ve ikinci olmuşlardı . Ekipte yer alan Bilgen Bengü Levent Lise’liydi. Eski resimlere baktığımda aynı koroda yer aldığımızı fark ettim.Rahmetli Nurettin Çamlıdağ hepimize Türk Halk Müziği’ni sevdirmişti.


          İTÜ Elektrik Fakültesi öğrencisi Ali Rıza Binboğa halk oylamasında birinci olmuş jüri değerlendirmesi sonucunda  üçüncülüğü kazanmıştı . Binboğa’da Etiler’de oturuyordu. Parasızlıktan okula yürüyerek giderdi. Şarkısı yıllarca dillerden düşmedi ;

          Özgürlük  ve barış tüm insanların
          Özlemi olacak yarınlarda
          Anam, bacım, kardeşim, eşim, dostum, yandaşım
          Daha daha mutluyuz yarınlarda

          Ağlamak yok, gülmek var
          Düşmanlık yok, dostluk var

         Yarınlarda yarınlarda seni sevmek var
         Yarınlarda yarınlarda mutlu günler var
         Yarınlar benim
         Yarınlar senin
         Yarınlar onun
         Yarınlar bizim

Yaratan  belki  sesine yeterince bönkör davranmamış, belki müzik bilgisi tam olmamış ama  müthiş bir duruş, müthiş bir etkileme. Sahnede Elvis Presley var zannettim. Şarkıda güzel olunca çok heyecanmasına rağmen Ali Rıza Binboğa gecede iz bırakanlardan biri  oldu.  Yarınlar bizim insanlara hala dostluk aşılıyor, umut saçıyor.

Hangi şarkıcı  50 kişilik Devlet Senfoni Orkestrası ile şarkı söylemek istemez ?  Bu sanatçıları da unutmayalım. Şefleri Hakan Şensoy yönetiminde solistlere başarı ile eşlik ettiler.

Benim arzularımdan birisi böyle bir orkestra ile Türk Müziği  söylemektir. Batı sazları ile Türk Müziği okumak. TSM’ nin  o zengin ses  aralıklarını batının ritmi ile birleştirmek ne güzel olur. Böylelikle gençlere hitap edilir, onların beğenisi sağlanır.

40 yıllık bir akşamda eski pop şarkıları ve şarkıcıları hala talep edilerek , gündemde kalıyorlarsa benzerini klasikciler yapmalıdırlar. Pop şarkıcıları  gibi 40 yıldır gündemde olan ve para kazanan TSM  sanatçısı  tanıyormusunuz ?  Türk müziği sektörü  kendisini yenilemeli, arayış içinde olmalıdır.  Rekabet ortamında kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Üretim yapılmazsa  miras daha fazla onları geçindiremez.

Malum artık ,

Zeki Müren yok . Safiye de öldü.  Hamiyet  de.  Müzeyyen hasta

Bülent de olmayacak .

Ve perde .......


Bu güzel gecede kendimizi şımartalım istedik.  Dolapdere Apik işkembede ‘’ne iyi yaptık da  konsere geldik’’  diye kendimizi ödüllendirdik.

Işıklandırılan köprü üzerinden  eve dönerken göğe baktım . Dolunay tarafından aydınlatılan Boğaziçi hiç bu kadar güzel olmamıştı.

Kendime dedim ki !!

İstanbul seni çok seviyorum ....

1 yorum:

Dart Vader dedi ki...

Bence o sahnede bir Türk genci,hemde Avrupada Türkiyeyi en iyi şekild temsil etmiş biri Hakan Aysev de olmalıydı. Medyada çok görünmek istemedii için miyoktu acaba ?:)