20 Aralık 2011 Salı

SEDAT DURDURUL ANISINA




Yazı yazmayı seviyorum . En önemli nedeni yaşadıklarımızı , bildiklerimi, tecrübelerimizi kayıt altına almaya yarıyor.

Japonlar boş yere yaptığını yaz -  yazdığını yap dememişler. Kayıt altına almazsan unutuluyor.

Dededen toruna , kulaktan kulağa geçen  Anadolu türkülerimiz , destanlarımız vardır.
Bazıları asırlarca yaşayarak şarkı, türkü, hikaye olmuşlar. Bir çoğuda zamana yenilerek unutulmuşlar. Mustafa Sarısözen gibi, Ali Ekber Çiçek gibi önemli müzisyenlerimiz bu türküleri derleyerek TRT  repertuarına katmışlar. Artık bu türküler derleyenin ismiyle ölümsüzleşiyor.

Mustafa Sarısözen’den derlenen Sivas  türküsü.  Sarardım ben sarardım ...
Ali Ekber Çiçek’ten derlenen Erzincan türküsü. Haydar Haydar ...

Eskilerin nevi şahsına münhasır dedikleri insanlarımızı yazarak kayıt altına almak, onları daima hatırlamak adına çok önemli .

Bugün kaybettiğimiz Sedat Durdurul işte böyle bir dostumuzdu .

Nasoto ‘ ya işe girdiğim ilk günlerde çok sevgili  Ortaköy’ lü ağabeyim yedek parça müdürü Metin Akarsu beni bilgisayar bölümüne götürdü . CTOS  sistemlerin çalıştığı , soğutmalı ,genelde fatura basılan bir oda. Müdürü Hasan Rosti ve şefi Sedat Durdurul. Ben nazikçe Deniz, Nil , Seval isimli çalışanların elini sıkmaya başladım. Sedat Durdurul geldi ve ilk tepkisi,

Bu çoluk çocuğu kim işe alıyor. Şirketi ana okuluna çevirdiler !!!

İlk tepkim şaşırmak oldu. Ne diyeceğimi bilemedim. Yeni bir çalışana nasıl bir davranıştı bu ?
Metin ağabey hemen devreye girdi. Kulağıma sakın cevap verme.  Abuk sabuk konuşur ama kalbi pırıl pırıldır dedi . O şokla kendimi odanın dışında buldum.

Günler geçip birbirimizi daha iyi tanıyınca o agresif tutumunun kişisel bir tercihi olduğunu anladım. Hemen hemen çalışanlarının hepsine bu tutumunu sergiliyordu.

Böyle bir genel kabulu ancak pırıl pırıl bir kalbi vardı.

Birlikte olduğumuz zamanlar genelde çekişme ile geçerdi.  Agresif tutumundan mutluluk duyar, beni kızdırmaya bayılırdı . Hala şirkette işe yeni  başlayan  çoluk çocuktum.

Hakemlik yaptığım dönemde beni izleme gelir,mutlaka bir hatamı yakalamaya çalışırdı.
Yine birgün Üsküdar Selimiye’de beni seyretmeye gelmişti.  Maçta hatalı karar vererek bir oyuncuya sarı kart yerine kırmızı kart gösterdim. Hatamı fark ederek oyuncudan özür diledim ve kırmızı kartı iptal ederek sarıya çevirdim. Bir elimde kırmızı kart diğer elimde sarı kart. Hatadan dönmek hakemlik için önemli bir erdemdir ancak  Sedat’a yakalanmıştık bir kere . Aylarca dilinden düşmedik.

Sedat Durdurul’ un sesi oldukça güzeldi. Gittiğimiz yemeklerde benimle bir yarış içersinde olur, Türk müziğini icra etmeye çalışırdı. Bu durumdan en memnun olanlar ise masada bizimle birlikte oturanlardı. Rekabet onların kulaklarına ve kalbine iyi geliyordu.

Ancak hakemlik olayında kaybettiğim prestijimi geri almalı ve Sedat Durdurul’u kızdırmalıydım. Bir yaz gecesi o fırsatı yakaladım ;

İş yerimiz İstinye’de olduğu için Belgrat Ormanı çok yakındı. Bizde çalışan  arkadaşımızın olan Ramazan’ın eşi Orman bölgede çalışıyordu bu nedenle en güzel yerleri bilirdik.  Önceden bazı arkadaşlarımı ormana gönderir hazırlık yaptırırdık.  Gölün üstünde masalar kapatılır , ateşler hazırlanır, ışıklar temin edilir,kasaptan  etler, manavdan yeşillikler alınırdı . Muhteşem bir ortam yaratılırdı.

Mesai bitince doğru ormana giderdik.  Ekipte  kimler vardı kimler. Rahmetli Tayyar Şenyener , rahmetli Sami Kurtul, rahmetli Sedat Durdurul , Metin Akarsu , Engin İzet, Hasan Rosti, Cevat İliriş , Muammer Terzi  bazen Mehmet Tosun , Hüseyin Oktay, Ertunç Akman , Fevzi Ülger,rahmetli Erkan Koca, Bülent Yenli ve ismini sayamadığım daha bir çok kişi .

Yemekler yenir, sohbetler yapılır bazen göbek atılırdı. Sıra şarkı söylemeye gelince Sedat hemen ilk sırayı alıp beni kızdırmaya çalışırdı . Ancak  bu sefer hazırlıklıydım.  İçinde yüzlerce nota bulunan repertuar dosyasını yanımda getirmiştim. Sıra bana gelince şarkıları sıralamaya başladım ve bitirmedim. Nasıl bitsin ? Yüzlerce şarkı . Sedat Durdurul’a bir türlü sıra gelmedi. Sıra gelmeyince kızdı. Kızdıkça içti ve körkütük  sarhoş oldu. O gece yolda yürüyemeyecek hale gelen Sedat ı eve teslim etmek bana düştü .

Bu galibiyet bana yeterdi.

1995 yılında Hasan Rosti ile birlikte emekli oldular.  Belki emekliliği arzu ediyor belki de gelişen IT  teknolojisine ayak uydurmakta zorluk çekiyordu . Birde baş etmesi gereken benim gibi çoluk çocuk takımı vardı .

Son buluşmamızı yaz başında 12 kişilk bir grupla yapmıştık.  Çok sık buluşmadığımız için bazı katılımcılar İstanbul dışından gelmişlerdi. Yemek yiyeceğimiz yer Küçükyalı’daki Kolcuoğlu et lokantısıydı. Telefonla aradı ve yolu sordu. Bostancı’ya minibüsle gel oradan yürürsün , yaz akşamında 2 kilometre yürümek sağlığına iyi gelir demiştim.

Hay demez olaydım. Sen bana  bu kadar yolu  nasıl yürüttün diye üzerime saldırdı. Yapmadığını bırakmadı. Bende araya Mehmet Tosun beyi koyarak saldırıyı savuşturdum .

Sedat öyle her rakıyı içmezdi . İllaki 3 kere imbikten geçmiş rakı olacaktı . Çok güzel bir ortamda yapılan toplantımız bütün katılımcılara neş’e kattı. Çoğumuz için o gece kendisini son görüşümüz  oldu.


Dün gece tesadüf gene aynı yerde yemek yiyorduk . Murat Taşkın telefon edip Ocak ayında toplantıyı tekrarlayalım dedi. Bende Kolcuoğlu’nun sahibi Şenol Kolcuoğlu’na  Ocak ayında eski arkadaşlarla tekrar toplanacağız . Ona göre fiyat ver deyince Okan abi sizin takım çok içiyor. Beni zarara sokma dedi. Bende merak etme anlaşırız dedim.

Ben bir sonraki toplantının hayaliyle uyumaya giderken  gecenin yarısında Muammer Terzi’nin mesajı geldi .

Sedat Durdurul ölmüştü.

Oldukça sağlıklı görünüyordu ama kötü hastalık şans tanımamıştı.
Bana yaşattığı dostluk ve güzel günler için teşekkür ediyorum.
Varsa hakkımı helal ediyorum .
Ümit ederim Sedat da bizden razı olmuştur.
Sert mizacı  Sedat için hep bu şarkıyı hatırlatır.

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Yorgun, suskun öylece durur


Islak kumlara yazılmış hikayeler
Ummana karışır silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden bir şeyler koparır
Ağır, ağır sönen gönlüm
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar


Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Son kum tanesini alana kadar


Ve o deli dalgalar geldi, gönlümüzün kıyısına vurdu. Son anımız gelene kadar.

Seni çok sevdik. Nur içinde yat.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Okan bey,
'her ölüm erken ölümdür..'demiş şair.Öncelikle başınız sağolsun.Artan bir hızla yakınlarımızı kaybederken, yitirdiğimiz değerleri özlememek elde değil...Yalnızlığa büyüdükçe kalabalığımız, adam gibi adam olabilenler hatırlatmakta yaşamı...Kaleminize sağlık!