Sevgili dostlarım ,
Benim çok önemli olarak gördüğüm bazı yazılarımı tekrar yayınlamak istiyorum. Bunun nedeni yeni okuyucuların katılması ve yazıyı henüz okumamışlara imkan yaratmaktır. Asla kredi olarak Ocak ayında yayınladığım yazımı hayatımıza tat katacağını zannettiğim için tekrarlıyorum.
Değerli dostlarım,
Zaman zaman duygu ve düşüncelerimi paylaşmak ihtiyacı hissediyorum doğrusu birikim sahiplerinin de bu tür çalışma yapmasınıda yararlı buluyorum.
Bu yazım ekonomi ile ilgili olacak . 2008 yılında görevle İngiltere’ye gittiğimde Lehman Brothers firmasının iflas ettiği bilgisi geldi. Yaşanan ekonomik çalkantılar o an hafif veya şiddetli bir krizin geleceğinin işareti oldu. Arkasından gelen birkaç ay bütün dünyayı karanlık bir kabusun içine soktu.
Kriz boyutunu genişletirken beklentilerin aksine umudumu hiç kaybetmedim ve şu tahminde bulundum;
- Menkül hareketleri hızlanacak . Kasım – Aralık 2008
- Kredileri muslukları açılacak. Mayıs 2009
- Ürün satışları artacak . Eylül 2009
Bu fikirlerimi arkadaşlarımla paylaştığımda hayalcilikle suçladılar hatta dalga geçerek baş ekonomist ifadesini kullandılar bende inanmadıkları için bu arkadaşlara yazılı beyanda bulunmak durumunda kaldım. Sonuçlara baktığımızda;
- Kasım –Aralık 2008’ de borsa çoştu.
- Kredi muslukları açıldı . Mayıs 2009 ‘da 2,2 milyar TL piyasaya girdi.
- Ürün satışları patladı. Eylül 2009
Şimdi nasıl oluyorda bu kadar kesin tahmin yapabiliyorum ? Fal açma ? büyü yapma? İçe doğma ? hayır hiç biri değil sadece iyi analiz yapıp , yorumlamak . İsterseniz biraz açalım.
Lüften cüzdanımızdaki parayı sayın. Ne kadar ? 10 TL , 20 TL , 50 TL daha fazla değil .
Hangimiz maaşımızı elimize alıyoruz ? Para verede ? Para tamamiyle sanal ortamda kimse görmüyor. Harcama yap , kredi kartı ile öde maaş zamanı gelsin ödemelerini sanal ortamda yap . Peki gerçek para nerede ? Dünyada 70 Trilyon $ ‘ın olduğu biliniyor bunun bir bölümü ülkelerin Merkez Bankalarında. Paranın bir bölümü dolaşımda, büyük miktarının İsviçre, İngiltere ve Amerikadaki bankaların kasalarında bankonotlar şeklinde beklediğini biliniyor. Peki bu para kimin ? Genelde Arap sermayesi ve Japonların.
20 Yıl önce uzak doğuya iş için gittiğimde Kore – Japon işbirliği yapan bir firmada bulunmuştum. Otomotivde Japon üstünlüğünün olduğu zamanlar. Kendilerinin dedikleri büyük markalar haricinde Japonya otomotivden çekilecek, gayri menkul ve finans işine gireceklerdi . O gün bu söylenenleri ciddiye almadık ama aradan geçen zaman onları haklı çıkardı. Toyota , Honda gibi markaların dışındaki küçükler iddialarını azalttılar. Satıştan gelen paralarla Avustralya güney sahillerinde büyük miktarda gayrımenkul aldılar. Banka ve sigorta şirketlerinin büyük ortakları oldular. Araplar ise malum petrol gelirlerini paraya döndürdüler. Bugün dünyadaki banka ve sigorta şirketlerinin büyük hisselerine Japon ve Araplar sahip. Bu paraları da genelde İngilizler, Amerikalı'lar ve Yahudil'er yönetiyor.
Peki bankalarda duran paranın kime yararı var ? En azından duran paranın sahibine yararı yok. Hareket etmeyen paranın ekonomik değeri yoktur. Mutlaka üretime ve satışa yönelmesi gerekir ki para büyüsün kazanç artsın . İşte bu operasyon sürecinin tanımına sermayenin dönüşümü , kapitalizm sistemi diyebiliriz. Sistem nasıl çalışıyor onuda anlatmakta yarar var.
Benim çocukluğumda köylerde değiş tokuş esasına göre çalışılırdı . 1 teneke buğday ver 1 kilo yağ al modern olmayan ama etkili bu 1. nesil satış .
1970 lerde şekil değişti fabrikalar bayiye araba veriyor 1 milyona al 1,1 milyona sat diyorlar.Bayiler müşteriye arabayı 1,5 milyona satıyorlar. Yoksa 1 yıl bekle talep var – arz yok .Bu da 2. nesil satış
2000’ lı yıllar fabrika aracı bayiye gene 1 milyona veriyor 1,1 milyona sat diyor ama bu sefer bayi müşteriye 0,9 - 1 milyona satıyor. Arz var – talep yok , Buda 3. nesil satış
Bunun anlamı nedir ? Neden zararına veya minimum karla satıyorlar ? Evet zararına satılıyor ama ana firma tarafından teşvik veriliyor. Fazla sat , performans göster ben sana ilave destek olayım diyor.
Bu normal bir durum çünkü klasik maliyet+kar yapısı çalışmıyor. Piyasaya bol ürün pompalamak , aracıların zayıf finansal imkanları malın çabuk ve karsız elden çıkmasına neden oluyor. Bu durum klasik karı fiktif hale getiriyor. İstediğiniz kadar kar tarifi yapın rekabet bütün karı götürüyor.
Olmazsa olmaz bir konu fazla sayıda üretim yapmak mecburiyeti . Çok sayıda üretim adedi rekabet ve maliyet avantajı getiriyor.
Dünya insanına mal satabilmenin yolu müşterinin satın alma kabiliyetinin arttırılmasından geçiyor. Ya halkın gelirini enflasyon üstünde arttıracaksın yahut malın satışındaki fiyat artışı enflasyon oranının altında yapacaksın. Satışları bireysel kredi , finansal kredi ve kredi kartları ile destekleyeceksin.
Kapitalizm genelde ikinci yöntemi seçiyorlar ve mal fiyatlarında indirime gidiyorlar . Bunun yolu adette fazlalık ve kredilerin sağlanması. Sistem önce vatandaşın yararına gibi gözüküyor ancak arkasından üzüntü, hüzün var. Tuzağa düşmemek gerekiyor. Mutlaka insanları memnun eden , üretimi sağlıklı olmasını sağlayan 4. Nesil satış şeklini bulmak gerekiyor.
Doymuş , insan adedi az, nufusu yaşlı ,sosyal hakları fazla, tüketim merkezlerine uzak , işçilik ve malzeme pahallı olan gelişmiş ülkelere mal satmak veya üretim yaptırmak artık o kadar kolay değil. Bu nedenle kapitalizm kendisine av olarak genç ve kalabalık , gelişmekte olan ülkeleri seçiyor. Bu ülkelerin yerini işçilik maliyeti düşük, tüketim merkezlerine yakın orta doğu ve Asya ülkeleri alıyor . Türkiye, İran, Hindistan, Çin , Brezilya gibi ülkeler boşuna adetleri arttırmıyorlar. Burada soru biz yeteri kadar gelirden pay alıyormuyuz ? Ne de olsa zeki insanlar markayı ,teknolojiyi , finansı elinde tutup üzerimizden sömürüye devam etmek istiyorlar. Ortaklık yöntemiyle önemli para kazanıyorlar. Otomotiv , dayanıklı eşya gibi örnek sektörlere ülkemizde de rastlıyoruz.
Sermaye genelde üretim – finans ayağını birlikte kullanıyor. Buyük markalar üretim yapıyor ve finansla destekliyorlar.
Önceden bahsettiğim gibi kasalarda bekleyen paranın değeri yok.Para doviz olarak bizim gibi bazı ülkelere giriyor. Piyasada genelde doviz yüksekken borsa düşer. Firmalar yüksek dovizi bozup , düşük borsaya girerek ucuz hisseleri alıyorlar. Bir müddet bekleyip borsa yükselince tekrar düşen dovize dönüyorlar.
İnanın çok önemli karlar var bu işte . Sonuçta gelen paranın bir kısmında fedakarlık edip bunu ucuz kredi veya 12 aya varan kredikartına dönüştüruyorlar.
Vatandaş reklamların etkisiyle almayacağı , gücünün yetmeyeceği gerçekte çokta ihtiyacı olmadığı ürünü nasıl olsa öderim diyerek satın alıyor. Sonra 1. kredi gelsin 2. kredi gelsin 3. kredi sonrasını söylemeye gerek yok sonuç batış.
Ekonomistler, ekonomi hocaları kriz gelecek ama ne zaman gelecek bilmiyoruz diyorlar. Bu deprem değil ki bilmeyelim.
Krizin gelmesini verilen kredi vadesiyle birlikte olduğunu söylemek zor değil.
2008-2009 döneminde dövizi soktular, arkasından 2,2 milyar TL kredi girdi , borsa arkasından hareketlendi , borsa hareketlenince ürün satışları patladı. Şimdi hasat zamanı.
Unutmayın krediler Mayıs 2009 da verilmeye başlandı ortalama 36 vade bunun 18 ayı geçti 18 ay sonra kriz gelmesi surpriz değil.
Hedef Mayıs 2012 benden söylemesi. Türkiye’de son zamanlarda bankaların kredi satışı yapmak için neler yaptığı ortada. Tam tarife uyuyor.
İnşallah bu senaryolar hayal mahsuludür.
İnşallah ben uyduruyorumdur.
İnşallah ben bu işi bilmiyorumdur.
Ama ya biliyorsam ?
Bence korkulu rüya görmeyin . Belki konforunuzu arttırmayabilirsiniz ancak boyumuzu aşan harcama yapmayın.
ASLA KREDİ KART , ASLA KREDİ. Benden söylemesi
Hoşçakalın ama kredisiz kalın.
Saygılarımla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder