Askerlik görevimi yapmak üzere Polatlı’ya gittiğimde soğuğun bu kadar fazla olması kelimeleri kifayetsiz bırakmıştı. Kar bile farklı yağıyordu . Kar tanelerinin havadan süzülüp toprağa değdiğinde kristalleşmiş olduğunu görüyorduk sanki film studyosunda yağdırılan suni kar gibiydi. Arazide çaylar açık yerler yerine toprağın altına kazılmış çay ocaklarında veriliyordu. Ölmeden mezara girmek gibi birşey.
Asteğmenlik için çektiğim kurayı bölük komutan vekili Sedat Girişen teğmenim okuyamadı. Kendisiyle iyi ilişkiler içinde olan bölük kıdemlisi Okan Erzurum Oltu ilçesini çekmişti. Gerçekten o güne kadar ismini bile duymadığım Oltu’ya gidecektim . Kurada Adana,İstanbul ,Söke,Ankara varken bu Oltu nereden çıkmıştı ? Çok disiplinli, sert ,çoğumuzun korktuğu tabur komutanımız olan Çağatay Çınar Yarbay ‘da etkilendiğimi , üzüldüğümü görüp alışılmışın dışında ‘’ Evladım Türkiye’nin her yeri kutsaldır ‘’ diyerek destek olmaya çalışmıştı. Ama birde bana sorun. Her iki değerli subayı rahmetle anıyorum.Özellikle Sedat teğmenim tipiyle, tabancayı asarak taşımasıyla çizgi kahramanı Tommiks benzeriydi ama Polatlı ‘da gezinen trafik canavarı onu da yakalamıştı.
Oltu’ya gitmeden önce bilgi almak istedim. Nasıl bir yer ? Neyi meşhur ? Soğuk mu? Fazla bilgi veren çıkmadı. Şimdiki gibi internet yokki bakalım. Gözleri yaşlı önce uçakla Erzurum’a oradanda otobüsle Oltu’ya . Üç saat süren yolculuk sonunda Oltu’ya ulaştık. Zaman içinde yeşillikler içinde, kar yağmayan, soğuk olmayan , Karadeniz’e yakın bir ilçe olduğunu görüp yanıldığımızı anlamıştık. Hiçbirşey uzaktan algılandığı gibi değildi .
Bilinen kaynakları Oltu taşı ve Cağ kebabı . Cağ kebabı aslında dönerden biraz farklı , bölgesi Şenkaya,Narman . Oltu’da Cağ yapan tek bir yer vardı. Odun ateşinde yatık döneri çevirip sonra şişe geçirerek soğanla servis edilirdi. Diğer dönerler gramla satılır ve bildiğimiz tüplü sistemle pişerdi. İkiside güzel ama Cağ daha güzel . Seksenli yılların başında Erzurum’da Cağ yoktu daha sonraları başladı . Bu nedenle Cağ kebabı Erzurum menşei değildir biraz küzeyin stilidir.
Oltu taşı ise başka bir hikaye. Taş aslında bir kömür çeşidi ve iki ayrı madenden çıkar. Kömürü tespih haline getirenler Türkmenler . Ufak atölyelerde el tornaları ile çalışırlar ve üretimlerini satarlardı. Haftasonları vaktim olduğu ve kurduğum dostluklar nedeniyle o atelyölerde Türkmenlerle çalışırdım. Zamanla işi biraz daha öteye taşıyıp olağan modellerin dışına çıkarak kendi modellerimi geliştirdim ve bu modelleri yurtdışında ilk sergileyen kişi oldum bunun aksini ispatlayan bilgi yok. Özellikle yağmur damlası özel tasarımım olmuştu. Erzurum Taş Mağazalarında satılanlar genelde Oltu ürünüdür.
Yaşadığım süre içinde unutamayacağım bir anım var. Askeri misafirhanedeki odada sporcu komando asteğmen arkadaşım Hüseyin Turoğlu ile kalıyordum kendisi Fenerbahçe kürek takımının milli sporcusuydu . Tarih 30 Kasım 1983 sabah 6.30 cıvarı bir anda bina sallanmaya, sirenler çalmaya başladı. Kendimizi dışarı zor attık .Çok şiddetli deprem yaşamıştık.Evler ,cami minareleri yıkılmıştı, vefatlar vardı. Emir üzerine hemen birliğe intikal ettik.İlk aldığımız haber Narman bölgesinde yüzlerce ölenin olduğuydu. Acilen onlara yardıma gitmeliydik.Konvoy yola çıktı askeri araçlar sıra halinde ilerlerken Narman’da yıkık evler,camilerle dolu yollardan geçtik ancak durmadık bizim görevimiz daha önemliydi diğer birlikler nasıl olsa Narman ile ilgilecekti . Hedef bölgemize geldiğimizde sorunun ne kadar ciddi olduğunu anladık . Koyunören dağın tepesine yerleşik 200 hanelik bir köydü. Köye giden yola toprak kaydığı için kullanma imkanı yoktu. Bizde tırmanarak köye ulaştığımızda korkunç manzaraya şahit olmuştuk. Köy yerle bir olmuştu 100' den fazla ölü vardı. Yaşlı bir dede enkaz üzerine oturmuş ağlıyordu.Yardım amaçlı yaklaştığımda komutan gidenlere yapacak birşey yok canlıları kurtarın birde canavar var şimdi kan kokusuna canavarlarlar saldırır önlem alın demişti. Canavar dedikleri kurtlardı. Bizde önlem aldık onları koruduk, ölenleri çıkarttık.Yağmurda ıslanan dağa tırmanarak yiyecek içeçek getirip açığa soba kurduk. İlk etapda yaşamın devamını sağladık. Çıplak kalan ufak kız çocuğunu soğuktan korumak için parkamın içine sokup sobanın yanında ısıtmaya çalışmamı unutmak uzun yıllar mümkün olmadı bir süre sonra devletin diğer birimleri geldiler. Ertesi gün dönemin güçlü adamı Kenan Evren dağa tırmanarak köylüleri ziyaret etti .Kendisinide orada görme imkanı oldu.
Bir gerçek vardı olaganüstü durumda vatandaşın yardımına önce asker ulaşmaktaydı. Askerin görevi arasında bu konu öncelikli olarak var bu daha sonra birazda terör nedeniyle Temmuz 1997 de EMASYA protokolu altında resmileşti ve Şubat 2010 da sona erdirildi. EMASYA Emniyet, Asayiş,Yardımlaşmanın kısa adı ancak son yıllarda biraz şekil değiştirmişti . Gerek iktidar gerekse askerin genel kabulu ile kaldırıldı . Şimdi deprem ,acil durumda askerin görevi varmı ? yok mu ? bilmiyorum sanırım acil afet ,yardımlaşma birimleri kuruldu . Madem askerin bu tür görevleri ortadan kalktı o zaman ordu stratejisini gözden geçirmeli sınırlara muharip birlikleri , iç bölgelerede eğitim ve logistik birlikleri konuşlamalı artık her şehire birlikler konuşlatmak ihtiyacımız yok . Düşman tarifide değişti, stratejik yaklaşımlarda. Askeriyeden boşalacak arazilere üniversite,hastane gibi birimler konulabilir. Davutpaşa kışlasının Yıldız Üniversitesi olması buna güzel bir örnektir.
Şimdi size bir soru sorayım. 3 general bir araya gelirlerse ne yaparlar?
- Dedikodu yaparlar
- Poker oynarlar
- Memleketin durumunu konuşurlar
- Sevgililerini konuşurlar.
Elbetteki memleketin durumunu konuşurlar. Eğer iç hizmet kanunun 35 .maddesine ilgili yorumu yaparsan bazılarıda gerekli gördükleri zaman durumdan vazife çıkartırlar. B planı çalışmasını yaparlar belki hayata geçirirler belki çöpe atarlar. Eğer bilgi sızarsa ,iyi organize olmazlarsa açıkta kalırlar. Sonrada bir şekilde mahkemeye verilirler belkide mahkum olurlar. Bunu hepimiz biliyoruz ama net ifade etmiyoruz. Yasadan çıkartırsın sorunu halledersin.Ülkemizde demokrasi anlayışı olumlu yönde değişti artık kişi ve kuruluşlar kolay kolay ihtilal peşinde olamazlar bunu herkes anladı ve kendine bir ders çıkardı bu nedenle artık balyoz gibi davaları sürdürmek kan davası yaratmaktan başka işe yaramaz.
Unutmayalım ‘’ Her kaya parçasının içinde Venüs heykeli saklıdır’’ hüner onu kayadan çıkarıp sanat eseri haline getirmektir. İşte o zaman tadından yenmez.
Bu da siyasilerimizin becerisine kalmıştır.
Saygılarımla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder